'Sevgilinle Maldivler’e gitmelisin...'
Rahmetli Yıldırım Aktuna; “İtiraf” programında bana danışmanlık yaparken; söz ediyor Maldivler’den...
-“Al sevgilini git Maldivler’e...” diyor...
-“Denizin üzerinde muhteşem bir konsept... Hayatın tadını çıkartacağın, yaşadığını duyumsayacağın birkaç gün geçir ve dön... Kendini tazelenmiş ve yaşam enerjisiyle dolmuş hissedeceksin...” diyor...
***
Oniki yıl önce; o sırada Star televizyonunda program yapıyorum...
Ayağımı sürüye sürüye, yapıyorum programları...
Yıldırım Aktuna’nın psikiyatristlikten gelme, “hayatı keyif ve mutlulukla yaşama iksirine” sempatiyle baksam da, sözleri bana “çok uzaklardan yankılanan bir hoş sada” gibi geliyor...
***
-“Nasıl gideceğim ki oralara?..” diyorum...
-“Kaç saat sürer kim bilir yolculuk?..”
Tane tane anlatıyor, ilk bineceğim uçağı, aktarma yapacağım havaalanını...
Sonunda küçük uçaklarla gideceğim adayı...
-“Ben üç saat mesafede en sevdiğim şehre Paris’e gidemiyorum üstat...” diyorum...
-“Bu hayatın ortasında ben kim Maldivler kim?..”
***
Böyle diyorum fakat, bir taraftan da içim gidiyor; onun gibi yaşama dört elle sarılan insanlara...
O günlerde; sadece televizyon stüdyosu, montaj seti ve konuk çağırma stresinin arasında;
Hafta sonu alacağım bir sabun masajının...
Yüzme havuzunda atılacak negatif enerjinin...
Ve saunada terlenerek sağlanacak bir gevşemenin vizyonundan ibaret bir hayal dünyasına sahibim...
***
Üzerinden yıllar geçiyor...
Birbuçuk yıl önce; Belek’te dinozor parkının olduğu Maxx Royal’de; uzaklardan bir yerden; “Kemer’de yapılan Maldivler konsepti Maxx Royal’in bitmekte olduğunu” duyuyorum...
***
Kulak kabartıyorum...
Türkiye’de olmasının verdiği kolaylık, iştahımı kabartıyor...
Yıldırım Aktuna’nın “Maldivler’de sevgiliyle hayatı yaşamak” üzerine yaptığı çeşitleme aklıma geliyor...
Yine de;
-”Çocuklar var... Ben kim Maldivler konsepti kim?..” diye geçiriyorum...
***
Hayatta bir şey bir kere akla girmeye görsün...
Mutlaka bir gün bir yerde bilinç üstüne çıkıp, eyleme dönüşüyor...
-“Ben kim; Maldivler kim?..” diye diye; Türkiye’deki Maldivler’e gitmeye karar veriyorum...
Geçtiğimiz Ekim ayındaki Bayram’da ilk kez Kemer’deki otele geliyorum...
Otelin sezon kapanışını beraber yapıyoruz o Bayram’da...
Çocukların okulunun “bahar tatiline girmesine yakın”, yine onlara soruyorum...
-”Nereye gitmek istersiniz?..”
Kızım cevap veriyor;
-”Antalya Kemer... Orada oynayabiliyorum... Mutluyum...”
***
Yıldırım Aktuna’nın “sevgilimle gitmemi önerdiği Maldivler’e” ikinci kez hayattaki en büyük aşklarım çocuklarım ve anne babamla gidiyorum...
TÜRKİYE’NİN LOS ANGELES’I ANTALYA...
Son yıllarda uçağımın Antalya’ya indiği her seferde; şehrin Los Angeles’a inanılmaz benzerliğinin büyüsüne kaptırıyorum kendimi... Altın Portakal film ödüllerinin, neden Antalya’da yapıldığını şimdi daha iyi anlıyorum...
Antalya; Hollywood’un dünya çapındaki “Oscar Ödül Töreni”nin yapıldığı Los Angeles’ın Türkiye’deki ikiz şehri sanki...
***
Havası aynı...
Sahil şeridi çok benziyor...
Evler, tek ve iki katlı olarak enlemesine yapılıyor... Bu yapılardaki dükkanlar, restoranlar; Los Angeles ile Antalya’yı ikiz şehir hüviyetine büründürüyor...
***
İki şehre hakim olan “huzur ve barışın egemen olduğu ılıman enerji”, beni bir başka duygu yoğunluğuna sokuyor...
Antalya’da da; Los Angeles’taki gibi huzurlu ve mutluyum...
Dün Kemer Marina’da teknelerinin yanında otururken bu gerçeği daha iyi anlıyorum...
KEMER’DEKİ MALDİVLER...
Kemer’deki Maxx Royal, Los Angeles atmosferinde; huzur dolu enerji saçan bir Maldivler konsepti sunuyor...
Havuzların üzerine inşa edilmiş, bitişik villalar;
Denizin ılıman sessizliğinde, yeşille örtülmüş doğa...
Uçsuz, bucaksız ve sonsuz Akdeniz... Beni kendimle ve dünyayla bir kez daha barıştırıyor...
***
Milletvekili listelerinin belli olduğu gün, Ankara, İstanbul, İzmir ve tüm Türkiye’de “sonuçlardan memnun olmayanların” birbirlerini gırtlakladığı; sosyal medyada küfürün, tepkinin, aşağılamanın, kusmuğun gırla gittiği saatlerde; etrafım yeşil, yanım boylu boyunca Akdeniz; uzun yürüyüşlere çıkıyorum...
Otelin lacivert havuzunda çocuklarıma yüzme öğretiyorum; onlarla birlikte yüzüyorum...
***
Antalya’nın Los Angeles’ı andıran ılıman ikliminde, Kemer’deki Maldivler konsepti denilen doğanın göbeğinde; “henüz pek kimselerin olmadığı bir cennette; annem babam, çocuklarım ve ben” ailecek küçük bir tatil daha geçirmenin huzurunu yaşıyoruz...
Oynuyor çocuklar...
Akşam o kadar yorgun oluyorlar ki, kendiliklerinden uykuya dalıyorlar...
Yürüyorum, yüzüyorum, yazıyorum, müzikler dinliyorum...
Geçmişte ıskaladığım huzurlardan, bir mütevazı demet yapıyorum benliğime...
MUTLULUK NEDİR ABİDİN?..
Yıldırım Aktuna’dan yadigar, “Maldivler seyahati” dostumun istediği gibi “sevgiliyle gidilen bir yer olamıyor yine...”
Ne ki; en büyük aşklarımdan ikisi yanıbaşımdalar...
Anneyle baba da, oturduklarkanepeden, torunlarını ve denizi seyrediyorlar...
***
Mutluluk nedir diye sorsalar; nasıl cevap veririm acaba?..
-“Milletvekili listelerini bekleyip, istediğin yerden girip girmediğimi öğrendikten sonra, ortalığa ihtiras dolu ‘okkalı küfürler’ salgılamak mı mutluluğun tarifi?..”
***
Telefonla arkadaşlarla konuşuyorum...
-“Ortalık toz duman...” diyorlar...
-“Niye ki?..” diyorum...
-“Çok tepki var...” diyorlar...
-“Neye?..” diyorum...
-“Milletvekili listelerine...” diyorlar...
-“Hep öyle olmaz mı ki?..” diyorum?..
-“Hayır bu sefer farklı...” diyorlar...
-“Hep bu sefer farklı dediğinizi hatırlamaz mısınız?..” diyorum...
-“İşimiz var...” diyorlar;
Telefonu kapatıyorlar...
***
Telefon kapanınca oluşan doğal sessizlik, dikkatimi yeniden dalgaların hışırtısına yönlendiriyor...
Bulunduğum yerlerin birkaç haftaya kadar yabancı turistlerle tıklım tıklım dolu olacağını söylüyorlar bana... “Sessizliğin içinde süzülen dalga hışırtısını” dinliyorum...
Buralarda henüz ortalık toz duman değil... Buralar; henüz toz dumanın sembolize ettiği; medeniyet denilen tek dişi kalmış canavarın istilasının uzaklarında şimdilik...
Şükür...