Final gibi sezon finali izledik
.
Bu sezon gerçekten bizi hikayesiyle sürükleyen pek çok dizi izledik ama bir dizi var ki, çıtayı çok yükseğe koydu. Senaryosu, rejisi, oyunculuk performansları ve prodüksiyonuyla tartışmasız eleştiriye mahal bırakmayan tek diziydi İstanbullu Gelin. Çünkü hikaye bizi bir çıkmazın içine sokup orada bırakmadı. Faruk ve Süreyya arasında sıkışmış bir aşkı izlemek yerine hikayesini katman katman açtı. Her karakterin bu hikayede söyleyecek bir sözü vardı. Herkesin bir acısı vardı ve bu acılar ortaya çıkacağı günü bekliyordu. Hayatta yaratıcı insanların karın ağrıları olduğuna inanırım. Karın ağrısı aslında çekilen acının akması gerektiğinin ilk belirtisidir. Deniz Akçay Katıksız’ı çektiği Köksüz filmiyle tanıdım. Kaleminden, rejisinden ve karın ağrısından çok etkilenmiştim. Bu sezon İstanbullu Gelin’i yazmasına çok sevindim. Çünkü biliyordum Köksüz’ü yaratan kadın bu dizide köksüz kalanların acısını daha net ortaya koyacaktı. O nedenle Adem’in köksüzlüğü o kadar gerçekti, ilk defa kötü bir karakteri bu kadar anladık. Ona hak verdiğimiz zamanlar oldu, kızdığımız anlar oldu ama hepimiz tek bir şeye yandık: Sevgisizliğine...
İnsanın çaresizliğini izledik
Süreyya’nın yaşam enerjisiyle motivasyon aldık, Faruk’la hayal ettiğimiz adamı izledik, Fikret’le kıskançlığı, İpek’le hırsı, Esma’yla otoriteyi, Osman’la insanlığı, Akif’le sadakati, Senem’le aile vefasını, Gülistan, Nurgül, Mustafa ve Nazif’le aile olmak için kan bağı gerekmediğini, Dilara’yla arkadaşlığı, Emir’le heyecanı ve senarist Deniz Akçay Katıksız’ın karın ağrısını izledik. Senarist karın ağrısını Emir’le anlattı. Sonuçta çok karakter izledik ama tek bir şey anlattı bize dizi; insanın karanlığı ve aydınlığı arasındaki çaresizliğini... Eser sahibi Dr. Gülseren Budayıcıoğlu, senaristler Deniz Akçay Katıksız, Armağan Gülşahin’in kalbine ve kalemine sağlık! Şimdi cümleme bir sitemle başlayacağım. Zeynep Günay Tan sen şahane bir yönetmensin. Duyguyu kameradan izleyiciye öyle bir geçiriyorsun ki yutkunamaz hale geliyor insan. Onların dizi karakteri olduğunu unutturup evimizde bizimle yaşayan insanlar haline dönüştürüyorsun. Ama neden film çekmeyi seçmiyorsun. Artık bu yeteneği sinemada da görmek istiyorum. Bu hikayenin bu kadar gerçek olmasının en büyük mimarlarından biri de Deniz Koloş ve Zeynep Günay Tan gönlünüze sağlık! Çünkü siz hissetmeseydiniz bunu bize hissettiremezdiniz.
Ekranda bize de terapi yaptılar
Başarının sırrı basit! İyi hikaye, sağlam senaryo, duygu aktarımı yapan yönetmenlere inanmış oyuncuları da eklediğinizde ortaya İstanbullu Gelin çıkıyor. Bu sezon tüm oyuncular harikalar yarattılar. Tek tek kimseyi ayıramam ama Tilbe Saran ve Fırat Tanış’ın psikiyatri sahnelerini ayrı bir yere koyarım. Çünkü ekranda adeta hepimize terapi yaptılar. Bu işin sezon finalinde de izleyiciye şahane bir hediye verdiler. Finalde psikoloğun Adem’e söylediği sözleri aynen aktarıyorum. Çünkü bu hepimizin kendine attığı en büyük gol seçimlerimiz... Bilinçaltımız bize öyle bir oyun oynuyor ki, çoğu zaman kendi felaketimizi kendimiz yaratıyoruz. Haklı olmak için en önemli şeyi gözden kaçırıyoruz, mutluluğumuz...
Kendi hikayemizin yazarıyız
O nedenle İstanbullu Gelin eylülde başlayana kadar unutmayalım diye o sözleri buraya bırakıyorum. Umarım hepimiz mutluluğumuz için doğru seçimi yaparız. “Sizin hikayenizde kazanmak için önce kaybetmeniz gerekiyor. Çünkü siz her seferinde kaybederek hayata karşı haklılığınızı ispat etmeye çalışıyorsunuz. ‘Hayat beni sevmedi’ diyorsunuz. Oysa haklı olmak yerine mutlu olmayı seçebilirsiniz. Bunu hepimiz her an yapabiliriz. Sevgiyi seçebiliriz, huzuru seçebiliriz, paylaşmayı seçebiliriz. Bizi seven, bizi olduğumuz gibi kabul eden insanlarla bir arada olmayı, onları sevmeyi, oldukları gibi kabul etmeyi seçebiliriz. Sizin hikayenizde Boranları güçlü kılanın sahip oldukları zenginlik, nüfus ya da soyadı olduğuna inanmıyorum. Onları güçlü kılan şeyin günün sonunda yaptıkları seçimler olduklarını düşünüyorum. Hangi fırtınayla boğuşurlarsa boğuşsunlar birbirlerinin elini bırakmamak bir seçim! Her yeni güne uyandıklarında hikayelerini baştan yazmak bir seçim. Hepimiz kendi hikayemizin yazarıyız. Farkında olarak ya da farkında olmadan ne düşlüyorsak, ne hayal ediyorsak onu deneyimliyoruz. Ve düşleyen bir kere değiştiğinde dünya değişir. Bunun istisnası yoktur. Seçim sizin!”