Dizi sektörüne birkaç tavsiye
.
İlk defa bu sezon eylül ayında başlayan hiçbir yapım zirveye oturmadı. Yüksek prodüksiyonlu, star isimlerin, yönetmenlerin ve senaristlerin rol aldığı iddialı yapımlar reyting listesinde sırayla kan kaybederken sektörde çalışan, sektörü okuyan insanlar şaşkın. Çünkü yıllardır süregelen matematik işlemiyor. İzleyici alışkanlıklarında bugüne kadar verdiği refleksten başka bir tavır sergiliyor. Hal böyle olunca, prototipler karışıyor ve agresif politika uygulanıyor. Bir ay gibi kısa bir sürede yayın hayatına başlayan ve son bulan diziler izledik. Peki ama neden bilinen formül işlemiyor? Üzerine sosyologların ve araştırma şirketlerinin çalışması gerekiyor. Fakat naçizane birkaç önerim var. Öncelikle değişen denek yapısı ezber bozdu. C, D ve E olarak kodlanan evrenin reyting yüzdesinin artırılması dengelerin bozulmasında çok etkili oldu. Bu da dizi senaryolarına şöyle yansıdı: Basit, bulmaca çözdürmeyen, kafa dağıtan, duygusu sağlam, iyi ve kötünün kırmızı kalemle altı iyice çizilen projelerin öne çıkmasını sağladı. Kısacası bu sezon gri karakterlerin, arafta kalan hikâyelerin iş yapma nşansı yok gibi görünüyor. Çünkü bu yaşadığımız dünyadaki kaos ortamında hiç kimse sağduyu, anlayış, empati duygusu beslenmiyor. Kutuplaşmanın moda olduğu dönemde izleyici takım tutar gibi iyi ve kötü karakterleri ayırmayı seviyor. Kimsenin kötünün neden kötü olduğunu anlamaya ve beklemeye tahammülü yok.
Az görünür oyuncu olmak lazım
Bu sabırsız durumda bu sezon ekrana gelen dizilerin ilk bölümleri izleyiciyi tatmin etmiyor. Çünkü uzun uzadıya tanıtılan karakterler sebebiyle hikâyenin ne anlattığı birinci bölümde gösterilmiyor ya da bir saatten sonra dizi başlıyor. Oysa en başta söylediğim gibi ekranda sabırsız bir izleyici var. Seçeneğin bol olduğu yerde dizinin asıl hikâyesinin başlaması için bir saat beklemiyor ve kumanda da kanal değiştiriyor. Ayrıca hızlı tüketim çağında yaşadığımız için oyuncuların yaşadığı çok büyük bir handikap var. Eskiden sadece dizide izlediğimiz ve hayatı hakkında bilgi sahibi olmadığımız oyuncular izliyorduk. Hatta çoğunu dizi adıyla hatırlıyorduk. Ama sosyal medya ve magazin sayesinde herkesin hayatını adımız kadar iyi biliyoruz. Şöyle düşünün, bir dizinin ana karakterlerinin sevgilisinin kim olduğunu, nerede yemek yediğini, nasıl bir evde yaşadığını, hangi arabaya bindiğini bilen izleyici akşam dizide onu fakir ve başkasına âşık biri olarak izlediğinde inanmıyor. Çünkü sabah okuduğu gazetede ya da magazin programında hayatının tüm kodlarını öğrenmiş oluyor. Burada kastım çok fazla göz önünde olan oyuncular, lütfen herkes üstüne alınmasın.
Seyirci aşka inanmak istiyor
Ama herkese tavsiyem biraz daha az görünür olmak. Dikkat ederseniz çok tanımayan oyuncuların hikâyelerine daha fazla inanır olduk. Çünkü izleyici ekranda izlediği aşkın gerçekliğine inanmak istiyor. O iki kişinin gerçek hayatta da aşk yaşama ihtimaline tutunuyor. Çünkü dizilerde yaşadığı gibi masalsı bir aşkı hayal ediyor. Oyuncu gerçek hayatıyla bunun tersini yaptığında ne yazık ki reddediyor. Hatırlarsanız, bunun en yakın örneğini Güneşi Beklerken dizisinde yaşamıştık. Kısacası, hepimizin bu yeni evreni anlaması için zamana ihtiyacı var. Bu süreçte heba olan onlarca proje oluyor. Galiba sektörün ne istediğini değil, önce bu siyasi ve ekonomik ortamda, tek sosyalleşme aracı televizyon olan izleyicinin ekranda ne görmek istediği üzerine araştırmalar yaptırmak gerekiyor. Belki o zaman sezonlar sürecek projeler izleriz.