Yargı kendini anlatıyor
.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın çizdiği görüntü, yargının bütün sorunlarını ortaya koyuyor. Bütün sorunların temelinde de siyasi etkinin ağırlığı vardır.
Siyasi etkilerden söz edildiğinde bundan genellikle “iktidarın etkisi”ni anlamak ve algılamak bir alışkanlık olmuştur. Böyle bir etki hissedildiğinde de refleks, siyasi iktidarın mensup olduğu görüşün karşıtı olan tavrı “bağımsızlık” gibi algılamak şeklinde ortaya çıkıyor.
Yargının kendisini “devleti koruma” görevine sahip güç olarak tanımlamasıyla zaten “siyasileşme” yerleşmiştir. Bu zihniyetle kurulmuş olan yapı, siyasete de kendisine göre bir meşruiyet tanımı getirme geleneğini oluşturmuştur.
Bugün yargıyla ilgili bütün alanlardaki tartışmalar bu yapılanma ve bu yapılanmada “gedik açma” ikiliği üzerinde yaşanıyor.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın, yargı kararlarının kamu vicdanını “tatmin etmemesi” olarak tarif ettiği durumun temelinde de bir şekilde “taraf olma” hâlinin kökleşmesi bulunuyor.
Şu anda önemli bir yakınma konusu olan, “savcının polisi yönlendirmesi değil, polisin savcıyı yönlendirmesi” meselesi, aynı kökleşmiş durumun sonuçlarından biridir.
“Özel yetkili” sistemi de yapıyı değiştirmek gibi ağır bir işe girişmek yerine, “bir kısmını” etkin hale getirmek mantığının sonucunda ortaya çıktığı için sadece “hız” sorununu çözmüştür.
Yargının kamu vicdanında inandırıcılık sağlayacak bir yapıya kavuşmamasının olumsuz sonuçlarından biri de şu anda devam etmekte olan büyük “siyasi” davalarla ilgili kuşkuların giderilememiş olmasıdır.
Kılıç’ın tahlilleri, yargının kendisiyle ilgili tartışma alanının genişlediğini gösteriyor...
Dikkati çektiği konulardan biri yargı mensuplarının “eğitimi”dir.
Birinci görev olarak “devleti koruma”yı ve vatandaşlarından “kuşkulanmayı” belleten bir zihniyet üzerine kurulu eğitim sistemini de yargının kendisi daha açık olarak tartışmak zorundadır.
Her zaman “siyasi” olan yargıyı, “bütün siyasetlerin dışında kalan” bir yapıya kavuşturmak kuşkusuz kolay bir iş değil. Ama bir yerden başlamak gerekiyor. Ve Cumhuriyet’in yüzüncü yılının hedeflerinden biri de bu olmalıdır.