Talimatla manşet
.
Soruşturma ve tutuklamalar askeri kesimde devam ederken, 28 Şubat tartışmasının odağında hâlâ gazeteciler duruyor. Başbakan, hafta sonu yaptığı bir konuşmada, 28 Şubat’ın ekonomideki yansımalarına dikkat çekti, siyasi krizin devamındaki ekonomik krizden büyük çıkar sağlayanları da gündeme getirdi.
28 Şubat operasyonunu planlayanların ve uygulayanların ekonomi alanında da belli bir hedefleri olduğu teşhisini inandırıcı kılacak kesinlikte kanıtlar bulunduğu tartışmalıdır.
Öte yandan ‘28 Şubat mantığı‘nın ekonomi alanında ne kadar dar bakışlı olduğu da bellidir.
Gazetecilik suçu
Başbakan, “talimatla manşet atmak, haber yayınlamak, yazı yazmak” gibi icraatların üzerine gidilmesi gerektiğini söyledi. Doğrudur. Bazı asker kişilerle, gazetecilik çalışmasının ötesinde ilişkiler kurmak, onlardan gelen taleplere göre haber yayınlamak, yazı yazmak kesinlikle bir gazetecilik suçudur. Gazetecilik ahlakının en temel ilkelerinin çiğnenmesinden başka bir şey değildir.
Bunun bir somut örneği Ergenekon davasında yer alıyor.
Darbe hazırlığı yapan bir generalin isteğiyle “genç subaylar rahatsız” manşeti atılmış; öncesinde ve sonrasında yapılmış görüşmeler de açığa çıkmıştır. Burada “hukuki” açıdan ceza gerektiren bir suç bulunup bulunmadığını yargı tespit edecektir. Ama yapılanın gazetecilik suçu olduğu kesindir. Bu suçu işleyenin de gazetecilik adına savunulması mümkün değildir.
Özgürlük ve tehdit
28 Şubat’ta bazı gazetecilere çeşitli taleplerin ulaştırıldığı biliniyor.
Bu konu tartışılırken, bazı gazeteciler çeşitli dönemlerde başbakanlar dâhil, birçok kamu görevlisinin basından belli yönde yayınlar için taleplerde bulunduklarını hatırlattı. Doğrudur, bu da gazetecilerin her zaman karşı karşıya kaldıkları bir durumdur. Sadece devlet gücünü elinde tutanlar değil, çok başka çevreler de gazetecileri etkilemeye çalışır ve kendilerine uygun yönde yayın yapılmasını çeşitli şekillerde isterler.
Belli bir gücü ellerinde tutanların isteklerini yerine getirmek veya getirmemek gazetecinin beynine ve vicdanına bağlıdır. Gazeteci, kafasına uymazsa o isteği yerine getirmez. Eğer yerine getirmediği zaman başına bir şey gelmeyeceğini biliyorsa, o ülkede basın özgürlüğüvar demektir.
28 Şubat ve benzeri durumlarda ise mesele, siyasilerin beklenti ve talepleri açısından “normal” dönemlere göre çok farklıdır.
28 Şubat’ta belli bir kesimi, bazı kişileri hedef alarak; onları itibarsızlaştırma, görevlerini yapamaz hale getirme yolunda talepler söz konusudur.
“Olağan” hâllerde basın mensubu kendisine dönük yönlendirme çabasına karşılık vermeyebilir, istenilen yönde yayın yapmaz, yazı yazmaz. 28 Şubat ve benzeri durumlarda ise “talebin yerine getirilmemesi durumunda “başına bir şeyler gelebileceği” tehdidi söz konusudur.
Esası kaçırmak
Gerçek dışı olduğunu bilerek, talep üzerine bazı kişilere zarar verecek haber yayınlamak gazetecilik suçlarının en büyüğüdür. O haberi gerçek dışı olduğunu bilmeden yayınlamak ise sadece gazetecilik yanlışı veya suçudur.
Bazı gazetecilerin itibarını yok etmek, onları hedef haline getirmek için hazırlanmış meşhur andıcı gerçekleri ihtiva etmediğini;psikolojik savaşın bir parçası olduğunu ve basının Kürt meselesinden uzak tutulmasını sağlamak için düzenlendiğini bilerekyayınlamak da ağır bir gazetecilik suçudur.
Hukuken suç olup olmadığı, yargıda tespit edilecektir.
28 Şubat’ın odağına basının yerleştirilmesinin asli faillerin sorumluluğunu arka plana itebileceğine dikkat çekmek istediğimiz için“talimatla manşet”in nasıl ayırt edilmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyoruz.
Ayrımlar doğru yapılmadıkça, bu ayrımları kim küçümserse küçümsesin, davanın asıl amacından sapması, sulanması, kaba intikam duyguları içine sıkışması tehlikesi var olacaktır.