Sıfır sorunlu 400 yıl
.
Başlığa Türkiye-Hollanda ilişkilerinin en kısa ve açık anlatımı olan cümleyi koyduk. Ama kulağımıza Başbakan’ın grup toplantısı konuşması gelince hızla memlekete döndük.
Cumhurbaşkanı Gül ile Amsterdam yolunda yaptığımız konuşmada yer alan bir sözü, çok tartışmalı bir konunun esas mesele için son nokta olabileceğini gösteriyor.
Silahlı Kuvvetler İç Hizmet Talimatnamesi’nin 35’inci maddesi üç darbede de hukuki gerekçe olarak kullanıldı.
Silahlı Kuvvetler’e “gerektiğinde seçilmiş hükümeti devirebilirsiniz” diyen bir hukuki metnin varlığı kuşkusuz akıllara ziyan bir durumdur. Ama öyle kullanılmıştır. Son 28 Şubat soruşturması sırasında emekli askerlerin verdiği ifadelerde de benzer şekilde hukuki gerekçe arayışları görülüyor.
Cumhurbaşkanı Gül, talimatnamedeki bu maddenin, ne şekilde olursa olsun, Silahlı Kuvvetler’in görevi dışına çıkmasının hukuki gerekçesi olamayacağını söylüyor.
Ama Gül’ün önerisi, kendi ifadesiyle “minare düzelmeyeceğine göre” maddenin yeniden yazılması. Hikâyeye göre Mimar Sinan Süleymaniye inşaatının sonuna gelindiğinde, inşaat alanında iki çocuğun konuşmasına tanık olur. Çocuklardan biri diğerine “bak şu minare eğri” demiştir. Sinan hiç bozmaz, işçileri çağırır, minareye halatlar bağlanır, işçiler çekerler. Sinan çocuğa döner, “düzeldi mi” diye sorar, çocuk “tamam” deyince teşekkür eder, halatları çözdürür.
Bu hikâye, Gül’ün dediği gibi “maddeyi değiştirirsen kimse için konuşacak bir şey kalmaz” anlamını ifade etmenin ötesinde, “kamu vicdanı”nın her durumda “doğruluk” bakımından tatmin edilmesi gerektiğini de anlatıyor.
Hollanda, radikal milliyetçi siyasetler dışında Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinde, çok önde görünmemesine rağmen genel olarak “taahhütlerin yerine getirilmesi ve Türkiye’ye verilen sözlerin tutulması” yönünde tavır alıyor.
400 yıl önce, Sultan 1. Ahmet’in Hollandalılara imparatorluk topraklarında serbest ticaret izni vermesiyle başlayan ilişkinin bugünkü görüntüsünde ekonomi önemli bir ağırlık taşıyor.
16 milyon nüfuslu Hollanda’da 400 bin Türk yaşıyor ve 300 bini çifte vatandaşlık almış. Geçen yıl Türkiye’ye gelen Hollandalıların sayısının bir milyonun üzerinde olması da “insani ilişki”nin yoğunluğunu gösteriyor.
Ülkelerini Rönesans resminin anavatanı sayan Hollandalıların sanat ve kültüre ilgisinin yüksekliği, 400’üncü yıl faaliyetlerinin bu alanda yayılmasını sağlıyor.
Cumhurbaşkanı Gül’ün gezisindeki resmi heyette kültür ve sanat insanlarının taşıdığı ağırlık, konuştuğumuz Hollandalı gazeteci ve diplomatları çok açık olarak etkiliyor.
Şu anda İstanbul’da Rembrandt sergileyen Sabancı Müzesi’nin Müdürü Nazan Ölçer, sanat eleştirmeni-küratör Beral Madra, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Genel Müdürü Görgün Taner ile konuşmak Hollandalılara ilginç geliyor.
Prof. Günsel Renda’nın alanı sanat tarihi, Doç. Mustafa Güleç de Ankara Dil Tarih’teki Hollanda Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanı.
Hollandalıları etkileyen bu sanat-kültür heyetinin ağırlığının bir yanında da, önce ikinci vatanı Hollanda’da güzellik kraliçesi seçilmiş olan Azra Akın yer alıyor.
Hollanda Kraliçesi Beatrix, “Amsterdam-İstanbul” sergisinde yer alan, Dice Kayek’in Ece ve Ayşe Ege’sinin kostümleriyle uzun uzun ilgilendi, Ayşe ve Ece’yle sohbet edip bilgi aldı, yorumda bulundu, onları kutladı.
Gezinin sanatsal yoğunluğun bugünkü gündeminde Cem Mansur’un yönettiği Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası Konseri var.
Bu ortamın içinde, sanatın farklı insanları birbirine çok daha kolay ve başka türlü yaklaştırdığı açıkça görülüyor.