Doların ateşi nereye kadar?
.
70’li yıllarda hayatımızda dolar yoktu. Dolar ve diğer yabancı paraları bulundurmak da yasaktı. Turgut Özal ile birlikte Batı ekonomisine uyum başladı, Amerikan doları da hayatımıza girdi.
Doların önemini 70’li yıllarda Başbakan Demirel “70 cent’e muhtacız” deyince anlamıştık. Dolar olmadığı için ülke benzinsiz, yakıtsız kaldı, dışarıdan hiçbir şey alınamaz oldu.
Türkiye’de ve dünyada Amerikan dolarının durumuyla siyaset her zaman yakın ilişki halindedir. Ekonomi iyi yönetilemediği zaman dolar değer kazanır, bunun arkası da enflasyonun artması ve halkın fakirleşmesidir.
Şu anda Amerikan dolarının Türk lirası karşısında asla beklenmeyen bir oranda değer kazanmasını yine “dış etkilere” bağlamaya çalışıyoruz.
Bu “iç ve dış düşmanlar” edebiyatı bazen iş yapar bazen de yapmaz, bugün iş yapacağı kesin değil, nitekim “dış etkiler” sözleri de fazla kuvvetli çıkmıyor.
Ak Parti’nin iktidar dönemiyle ilgili olarak övündüğü, haklı olarak övündüğü ekonomik gelişmeleri, ekonominin büyümesini, halkın refah düzeyinin artmasını “dış etkenler”e bağlamıyoruz. Çünkü bu gelişmeler ekonominin doğru yönetimiyle sağlanmış başarılardır.
Bugünkü dolar patlamasına gelirken yaşadığımız ihracattaki ciddi düşüşler ve turizm gelirlerinin dibe vurması siyasal kaynaklı gelişmelerdir.
Ekonomik ilişkilerin en fazla olduğu Avrupa ile siyasi sorunlar olmasının da ekonomiye yansıması kaçınılmazdır. Böyle ortamlarda ekonomi merkezleri önemli kararlar için bekler.
Doların tırmanışını durdurmak için sonunda halka başvurulması, belli ki mecburiyetten doğmuştur. Ama liberal ekonomi devam ediyorsa, bu çağrılardan öteye bir şey yapılması, halkın dolarları bozdurmaya “zorlanması” da mümkün değildir.
Türkiye, kırk yıl sonra tekrar “70 cent’e muhtaç” bir noktaya gelemez. Ama ekonomide normalleşmenin yolunun da siyasette normalleşme olduğunu biliyoruz. Doların ateşi halkı yaktıkça halkın talebi de bu kadar basit olacaktır.