Bir korku daha bitti
.
Neredeyse kırk yıldır 1 Mayıs korkusuyla yaşadık. Ondan önce her yıl 1 Mayıs arifesinde solcu bilinen kişiler siyasi polis tarafından toplanır, böylece bir eylem yapmaları önlenmiş sayılırdı.
70’li yıllarda 1 Mayıslar büyük gösterilerle kutlanmaya başlandığında en başta gelen korkuya, “ülke komünizmin eline düşecek” korkusuna karşılık 1977’de kanlı bir oyun sahneye konuldu.
Böylece her yıl 1 Mayıs’ta “büyük olaylar çıkacak, çok kan dökülecek” korkusu yaratıldı. İnsanlar yasal toplantılara gitmekten çekinir oldu.
1977’de dökülen kanın hesabının kimden sorulması gerektiğini şimdi biliyoruz...
O tarihlerde, dünyada 1 Mayısların nasıl kutlandığını gördükçe, bizde de aynı görüntüler olabileceğine ihtimal vermez, kendi korkularımıza hapsolmaya devam ederdik.
Bugün 1 Mayıs’ı da “normal” kutlayabileceğimizi biliyoruz.
Herkesin, her siyasi topluluğun, en uç sayılan görüşlerin bile meydanda kendisini rahatça ifade etmesinden bir zarar gelmeyeceğini zor da olsa öğrendik.
Çalışanları, alt sınıfları temsil eden örgütlerin taleplerini özgürce dile getirmelerinin de asla suç olamayacağını, bunlardan korkmanın abesliğini, zor da olsa öğrendik.
Bütün özgürlüklerin aynı değerde olduğunu da yavaş yavaş öğreniyoruz.
Özgürlüklerine sahip çıkanların, herkes için özgürlük isteyenlerin toplumları ileri götüren insanlar olduğunu, yavaş yavaş da olsa öğreniyoruz.
1 Mayıs, özgürlüğün herkesin hakkı olduğunu simgeleyen gün olarak değerini buldu. Dün Taksim’de farklı siyasi görüşler taşıyanların yan yana yürüyerek kendi taleplerini, özlemlerini söylemeleri sayesinde 1 Mayıs, bir arada yaşamanın simge günü olarak da görülebilir.
Korkularının üstesinden gelme yolunda toplumumuz çok mesafe kaydetti.
1 Mayıs korkumuzu da geride bırakırken bütün özgürlüklere sahip çıkma, herkes için özgürlük isteme, özgürlüğü sadece kendimize ve bizim gibilere ait bir ayrıcalık olarak görmeme yolunda da mesafe kaydedebiliriz.
Aşmamız gereken korkularımız hâlâ var. Birbirimizden korkma halimiz hâlâ sıfırlanmış değil.
1 Mayıs’taki görüntüler bu umutlarımızı da tazeledi.
Kırıp döken “anarşistler”e gelince, onlar da bu işlerin tuzu biberidir...