Başkent İstanbul olsun
.
Böyle bir öneri üzerine hemen “Atatürk” diye başlayan bir itiraz ve daha ötesinde sözler yükselecektir. Küçük bir zihinsel faaliyet dahi göstermeden bağıranların bol olduğu bir toplumuz. Buna alışığız...
Atatürk Ankara’yı ulvi veya hissi nedenlerle başkent yapmadı. Bu kararı son derece pratik ve gerçekçi, siyasi ve askeri nedenlerle aldı.
Birinci Meclis Ankara’da açılmıştı. Ankara, İstanbul’dan gelecek vekiller için de, Lazistan ve Kürdistan mebusları için de “ortada” yer alıyordu.
İstanbul’da, cumhuriyetin ilanı sonrasında da Mustafa Kemal yönetimine en azından soğuk ve mesafeli “güç odakları” varlıklarını koruyordu. Ankara ise küçük bir şehirdi, kasabadan az büyüktü ve orada herhangi bir muhalif güç odağı bulunmuyordu.
Ankara bütün potansiyel “tehlike”lere en uzak nokta olmasıyla da dönemin hassasiyetlerine uygun bir yerdi. Ruslara da Yunanlılara da Kürtlere de Araplara da, hepsine birden en uzak noktaydı.
Ehem-mühim karışınca
Tarih içinde, ülkeyle birlikte Ankara’nın yaşadığı değişim de ayrı bir konudur. Ama sonuçta bir “Ankaralılık” hâli ortaya çıktı. Türk vatandaşlığı, Türkiyelilik gibi kimlik tanımlarının ötesinde Ankaralılık farklı bir ruh hâli olarak kök saldı.
Kimi Ankaralılar, her ne kadar ülkenin başka köşelerinden, farklı sosyo-kültürel dokulardan geliyor olsalar da derhal “Ankaralı ruhu”nun etkisi altına girmekte birbirlerinden geri kalmadılar.
Ehem ile mühimin birbirine karıştığı; herkesin herkese, önüne “sayın” konulmuş unvanlarla hitap ederek kendisini mühim olduğuna inandırdığı bir farklı dünyadır Ankara.
Ehem ile mühim Ankara’da öyle karışmıştır ki, Ankaralıların çok mühim sanarak aldıkları bazı kararlar ve yaptıkları icraat aslında kimsenin umurunda bile olmaz. Ve bazen de öyle kararlar alırlar ki milyonlara hayatı dar ederler. Ama Ankaralılık ruhu gereği onlar hep bunların dışında, üstündedir.
İstanbul başkent olursa bu Ankaralılık ruhundan hep birlikte kurtulmuş oluruz. ‘O zaman Ankara kalmaz’ diyeceklere cevap bellidir: Ankara üniversite ve sağlık şehri olur; okullarıyla, tıp fakülteleriyle yine önemli bir merkez olarak varlığını sürdürür.
Herkes ferahlayacak...
Ankaralılar İstanbul’a gelince ne olur? Çok iyi olur. Vapura binerler. Çok farklı insanlar görürler. Dünyanın, tarihin, hayatın Ankara’da başlayıp Ankara’da bitmediğini yaşayarak görürler. Ankara’da “somebody” olan çok sayıda Ankaralı İstanbul’da “anybody” olunca önce rahatsız olacak, kendisini sudan çıkmış balık gibi hissedecektir. Ama inanmalıdırlar ki sonrası onlar için de çok iyi olacaktır. Hele “diğerleriyle” ilişkilerini kesen lojman düzeni yerine sıradan insanlarla yan yana oturduklarında neredeyse çağ atlamış olacaklardır.
Trafikte sıkışan bakanlar yürüyecek, genel müdürler metroya binmek zorunda kalacaktır. Eski bakanlara, eski milletvekillerine kimse “sayın bakanım”, “sayın milletvekilim” demeyecek; “bey”, “amca” diyecektir.
Ruhu, zihni ve yüreği kapanmış, bir türlü açılmayan Ankara İstanbul’a gelince herkes emin olsun, herkese büyük ferahlık gelecektir.
Bayramınız kutlu olsun: Ankaralılar dâhil bütün vatandaşlarımızın, okuyunca küfür edenler dâhil bütün okurlarımızın bayramının kutlu olmasını, daha mutlu günler için umutlarının artmasını dileriz.