Van misafirperverliği sayesinde hayattayım
.
Yaşamak hakikaten tesadüflere bağlı...
Şu an hayatta oluşum Vanlı Yüksel ailesinin misafirperverliği sayesindedir. Bildiğiniz gibi geçen cumadan beri Van’dayım. Bayramı Kızılay gönüllüsü olarak Erciş’teki çadır kentte geçirdim.
Günlerdir hem elimden geleni yapıyordum, hem de gazeteye yazıyordum.
Perşembe günü uçağım sabah erken saatlerde olduğu için geceyi Van merkezde geçireyim dedim.
Erciş’ten Van’a gelirken, yolda da düşünüyordum. Kızılaycı arkadaşlarımın olduğu Yakut Otel’de mi kalsam, gazeteci arkadaşlarımın olduğu Bayram Otel’de mi..
Bu sefer de Bayram’da kalayım demiştim en son...
Sonra Vanlı arkadaşım Tolga aradı. “Ne yapacaksın oteli? Gel bizde kal. Zaten biz de amcamların evindeyiz. Tek katlı müstakil bir ev. Daha güvenlidir.. Sekiz kişiyiz, seninle dokuz oluruz ne olacak...” dedi.
“Olur” dedim. “Olur..”
Açıkçası derdim güvenlik değildi. Hiç aklıma bile gelmezdi yeniden bir deprem olacağı ve binaların çökeceği. Derdim yarenlikti. Otelde tek başıma ne yapacaktım? Bir aile yanında olmak iyi gelecekti günler süren çadır hayatından sonra.. Meğer kaderimi tayin edecekmiş bu davet... Meğer beni enkaz altında kalmaktan kurtaracakmış.
Meğer hayat tesadüfleri severmiş...
Kendime sevinirken haber geldi. Beni Van misafirperverliği kurtarmıştı ama meslektaşlarım enkaz altındaydı...
Günlerdir Anadolu Ajansı’ndan olsun, Doğan Haber Ajansı’ndan olsun, Cihan Haber Ajansı’ndan olsun muhabir arkadaşlarımla aynı çadır içinde yan yana haberlerimizi yazıyorduk. Birbirimize çay getiriyor, gelişmeleri paylaşıyorduk. Bazı geceler, artçılardan sonra araçlara biniyor, var mı bir şey diye etrafı kolaçan ediyorduk. Onların yanında ben gazetecilik falan yapmıyordum. Ve tam da ajans muhabiri olmanın ne kadar meşakkatli bir iş olduğuna dair bir yazı kaleme almayı düşünüyordum.
Ölmüş annem üzerine yemin ederim ki başlığım da “Medyanın bütün yükü onların üzerinde” olacaktı.
Meğer medyanın değil taşların, molozların yükünü de taşıyacaklarmış. Deprem haberleri yaparken deprem altında kaldılar.
Bu yazıyı yazdığım sırada Cem ve Sebahattin Ağbi’nin telefonundan sinyaller geldi.
Ne manaya gelir bu sinyaller bilemeyiz ama umarız hayat manasına geliyordur.
Buradan bakınca anlaşılmıyor hiçbir şey.
Van çok fena durumda.
Son depremden sonra çatlağı patlağı olmayan bina neredeyse yok.
Muhtemelen şehrin yarısının yıkılması gerkecek.
İnsanlar araçlarına binmiş terk ediyorlar şehri.
Felaket filmlerindeki şehirden kaçış sahneleri vardır ya.. İşte onun gerçeği şu an Van’da yaşanıyor. İkinci depremden hemen sonra binlerce araç yollara çıktı. Sabahleyin bir o kadar daha.. Her yerde 65 plaka göreceksiniz bundan sonra.
Vanlı dostlarım soruyor:
“Neden afet bölgesi ilan edilmiyor Van?” diye.
Neden ilan edilmiyor gerçekten?