Mübadeleyi hatırlamak
.
NTV Tarih, sıkı bir şekilde takip ettiğim bir dergi. Kendi ailem de muhacir olduğu için yakın dönem göçler her zaman ilgimi çeker.
Derginin Ocak sayısında “Köklerinden koparılan 1,5 milyon insan” başlığı ile yazar Ayşen Gür, mübadele konusunu işlemiş. Çağan Irmak’ın Giritli dedesini anlattığı “Dedemin İnsanları” filmi de hazır vizyondayken, okunması gereken bir yazı. Bilmediğim pek çok şey öğrendim..
“Büyük Göç”, her iki ülkeyi de ve her iki ülke insanlarını da fena vurmuş. Öyle beş on yılda atlatılabilen bir darbe de olmamış. Türkiye nüfusunun yüzde 6’sını, Yunanistan ise yüzde 20’sini yenilemiş.
Yunanistan verdiğinden daha fazla göç aldığı için göçmenleri bir türlü yerleştirememiş. Yüz binlerce insan tiyatrolara, kiliselere, camilere, okullara, derme çatma binalara, çadırlara sığınmış. 1923’de başlayan iskân politikası 1940’da hâlâ tamamlanamamış. 1957’de toplanan 7. Mülteciler kongresinde (düşünün 34 yıl sonra!) Rum Mübadiller şikâyetlerini dile getirmiş.
Rum mübadiller şikâyetlerinden bir sonuç almış mı almamış mı, Yunan Hükümeti dertlerini çözmüş mü bilemeyiz ama Türkiye’ye gelen insanlar da çok çekmiş. Ana ilke gidenlerin yerine gelenleri yerleştirmekmiş ama Rumların bıraktıkları malların dörtte üçünü yerli halk yağmalayınca, gelenler evsiz ve topraksız açıkta kalmış. Mübadeleden iki yıl sonra 1925’te kurulan komisyon, Rumların bıraktığı 100 bin evin ancak 25 binini devletin üzerine geçirebilmiş. 75 bin gayrimenkule halk el koymuş. Dönemin ilk ve son muhalefet partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, hükümetin bu konudaki başarısızlığını dile getirir gibi olmuş ancak bu da kendi sonuna mal olmuş. Parti, bu ve başka konularda (bkz: Şeyh Said ayaklanması) “fazla ses çıkartıyor” diye kapatılıveriyor. Sadece parti değil, muhacirlerin kurduğu dernekler de, “hükümete karşı faaliyetler içinde olduğu” gerekçesiyle yasaklanıyor.
Bu bilgi sayesinde hep sorduğum sorunun cevabını alır gibi oldum.
Hani “Yunanistan’a gidenler anı ve acılarını kuşakta kuşağa geçirir, dün olmuş gibi taze taze yaşar, torunları dedelerinin Türkiye’de bıraktıkları evlerinin yerini bile bilirlerken Türkiye’ye gelenler neden hiçbir anı taşımamış, torunlarına aktarmamış acaba?” diye sorulur ya.. Bırak evi bilmeyi, bırak köyü bilmeyi, biz Türk mübadiller adam gibi hangi şehirden, kasabadan geldiğimizi bile bilmiyoruz. Kime sorsan Selanik’ten gelmiştir. O kadar çok kişinin Selanik şehrinden gelmesine imkân var mı? Yok. Belli ki biz Selanik diye bölgeden söz ediyoruz. Neden böyle diye hep sorardım. Galiba bu yasakların büyük etkisi olmuş. İnsanlar şikayetlerini bile dile getirememiş, haklarını aramak için kurdukları derneklerini bile devam ettirememiş. Ve ne olmuş? “unutmak en iyisi” denmiş.
Bizim o günlerin anılarını ve acılarını diriltmemiz son on yılın işi. Lozan Müdabilleri Derneği 2001 yılında kuruldu. Mübadele müzesi geçen sene açıldı. Mübadeleyle ilgili kitaplar, romanlar, filmler diziler yeni yeni yazılıyor, çekiliyor. Göçü yaşayanı kalmadıktan sonra dedelerimizi, büyükannelerimizi yâd etmeye başladık. Biz de tuhaf bir milletiz vesselam.
Gökçeada’da Rum okulunun yeniden açılmasına izin verilmiş dün. Bu da başka bir ironi. Rum kalmadıktan sonra okuluna izin ver.