Katilden kadın kaçırmaca oyunu
.
Bu yazı yazılırken 4 kişi daha öldürüldü.
Üçü Van’da dağda, PKK tarafından..
Biri Bursa’da otogarda, babası tarafından..
Siz yarın bu sayfaya gelip de bu yazıyı okuyana kadar daha kaç kişi ölecek kim bilir...
İki savaş birden sürüyor ülkemizde.
Birisi Türk Silahlı Kuvvetler ile PKK arasında.
Öbürü erkek silahlı kuvvetlerle kadın silahsız kuvvetler arasında.
Son altı ayda 110 kadın öldürüldü.
Bu sayının çok çok fazlası işkence gördü, yaralandı, hastaneye kaldırıldı, belki yaşıyor ama sakat kaldı...
Sağ kalanlar tekrar vuruluyor, tekrar bıçaklanıyor üstelik.
Bir de hiç kayıtlara geçmeyenler de vardır.
Bugün Bursa otogarında olana bakın! Babası, BİNLERCE KİŞİNİN TAM ORTASINDA, GÜPEGÜNDÜZ, kendileriyle Urfa’ya gelmek istemeyen, onun yerine Antalya’daki akrabalarının yanına gitmek isteyen kızını bıçaklıyor. Bir anda cinnet geçirme değil. Kızıyla tartıştıktan sonra otogardan çıkıp bir bıçak satın alıyor, geri geliyor ve karısıyla oğlunun gözü önünde kızını bıçaklıyor.
Ya Mersin’de olan? Emekli polis sevgilisiyle tartışıyor, sokak ortasında öldürüyor, sonra başında bekliyor, “karımı getirin, teslim olurum” diyor. Ve karısını getiriyorlar gerçekten! Elinde silah olan adama, “sevgilini öldürdün yetmedi, al bir de karını öldür” dercesine..
Karısı gelince de birbirlerine sarılıp ağlıyorlar... 30-40 yılın tuhaf ve acıklı bağı... Hapishanede ona temiz çamaşır götürecek olan da yine evdeki cefakâr kadın olacak..
Ya o durakta ölüme terk edilen kız? Gözünüzün önünden gidiyor mu o fotoğraf?
Benim gitmiyor.
Almanya’da kadınları öldürenlerin üçte biri Türkiyeli imiş.
Bu topraklarda yaşamak da gerekmiyor.
Ama bize ait bir sorun olduğu ortada.
Nasıl çözeceğiz biz bu iki savaşı?
Karılarını, nişanlı ve sevgililerini öldürenlerin ezici çoğunluğu ayrılmayı hazmedememiş erkekler.
Türkiye boşanmayla nihayet tanıştı ama bir tarafın fena halde hazım sorunu var.
Asli işini yapmakta hep beceriksiz kalan devletimiz kadınları koruyamıyor.
Bunu başarabilen bir devlet var mıdır onu da bilmiyorum açıkçası.
İş yine bize, topluma düşüyor.
Ben kadınların silahlanması gerektiğini söylemiştim ama o daha beter eder sorunu dediler.
Alarmlı prangalardan, boyuna asılan kolyelerden söz ediliyor.
Geçen gün okudum, bir takım sivil toplum kuruluşları, aile meclisi tarafından ölüme mahkûm edilen kadınları yurtdışına göndermeye başlamış.
Tek istedikleri bu kadınların kimliklerinin devlet tarafından değiştirilmesi ki takip edilemesinler.
Şimdiye kadar aile teröründen 1 kadın kurtarılmış yurtdışına yollanarak. 8-9’unun da hazırlıkları yapılıyormuş.
Neden Türkiye’de tutulmuyorlar peki? Çünkü bu kadınlar sığınma evlerinde hapishane hayatı yaşıyor da ondan. Devlet korumasına alıyor, evlere koyuyor ama müstakbel katilleri, kadınların nerede olduklarını illaki öğreniyor ve bina dışında 24 saat nöbet tutuyor. Kızlar başlarını es kaza uzattığında vurabilsinler diye.
Yurtdışına yollanan o zavallı gariban kızcağızları düşündüm.. Dilini, adetini bilmedikleri el topraklarında kim bilir nasıl bir hayat sürecekler..
Hizmetçi, kapıcı, overlokçu ama en azından sağ ve güvenli mi diyelim?