Kadın, müzeye sığar mı?
.
“Erkek müzesi” yokken “kadın” müzesi diye bir şey, ileri düzey feministler için pek sevilesi bir şey değildir. Zira “müzeye koymak” kadını mağdur, hassas, zayıf, kırılabilir, korunması gereken Çin porseleni gibi bir mertebeye indirir… diye düşünürler. Doğru mudur bu? Tartışılır. Müzecilik özellikle son 20-30 yılda çok değişti. Müzeyi hangi fikirden yola çıkarak ve nasıl yaptığına bağlı…
İzmir Konak Belediyesi geçtiğimiz günlerde Basmane’de bir Kadın Müzesi açtı. Twitter’da “en çok konuşulan” ilk üç konu arasına girdi. İnsanların belli ki çok hoşuna gitti bu fikir. İzmir’in her zaman “özgür” “bağımsız” “müdanasız” kadına destekleyici bir hassasiyeti vardır zaten. Desteklemeleri hem çok hoş hem çok beklenen bir şey.
Müze, daha önce hiç derinlerine dalmadığım Basmane semtinin Tilkilik mahallesinde… Eskiden zenginlerin oturduğu makbul bir mahalleymiş. Zamanında nefis konaklar yaptırmış orada oturanlar. Sonra birçok nedenle zenginler başka yerlere taşınmış, konaklar kaderlerine terk edilmiş. Bazıları yıkılmış, yerine berbat gecekondu apartmanları yapılmış, bazıları ise ferlerini kaybetmiş halde kalmışlar.
Konak Belediyesi, orada burada kalmış bu son örnekleri alıp önce restore ediyor. Radyo Müzesi de aynı şekilde kazandırılmış. Kadın Müzesinin binası çok etkileyici. Labirent gibi geçişleri olan üç katlı kocaman bir tarihi yapı. Restore edilmiş olması hakikaten sevindirici. Elbette müze olması da.
Belediye’nin “küratör”lerinin neden kadın temasını seçtiklerini bilmiyorum. Türk kadının içler acısı durumuna bir vurgu yapmak, topluma örnek olabilecek modern, güçlü, yaratıcı, bağımsız kadınları öne çıkarmak olmalı.
İlk anda kolay bir konu gibi görünüyor. Kadın objeleri, kadın figürleri, birkaç dergi, birkaç giysi, bir gelinlik, birkaç kişilik ile kotarılır diye düşünülür. Ama o zaman ne olur? Kadın etnografya müzesi olur.
Etnografya müzelerini küçümsemiyorum. Hiç bilmediğim bir topluluğun nasıl giyindiği, nasıl yattığı nasıl kalktığı çok ilgimi çeker. Keza şehir müzeleri de.
Ancak etnografya müzeleriyle günümüzün yaratıcı, çarpıcı ve ezber bozan müzeleri arasında büyük farklar var. Haddizatında günümüzün çarpıcı etnografya müzeleri de artık çok başka. Bildiğini sandığın bir konuda bir müzeye gidiyorsun ve tüm bildiklerin tepe taklak oluyor.
İzmir Kadın Müzesi, bu anlamda sevimli (ve biraz amatör) bir kadın etnografya müzesi. Kapıdan girer girmez sizi Atatürk’ün, manevi kızı Nebile hanımla dans ederken çekilmiş devasa bir fotoğrafı karşılıyor. Bu fotoğrafın görkemli bir şekilde vurgulanması, müzenin daha çok cumhuriyetin makbul saydığı “modern” kadına ithaf edildiğini de anında anlamamızı sağlıyor.
Yukarı katta, öne çıkan Türk kadınları derlemesinde de zaten onları görüyoruz. Muazzez İlmiye Çığ, Bedia Muvahhit, Füreyya Koral, Halide Edip, Behice Boran, Sabiha Gökçen…
İtirazım olduğu sanılmasın. Müzeciliğin kolay bir şey olduğunu da iddia etmiyorum. Ancak bugüne kadar yüzlerce müze gezmiş biri olarak birkaç itirazım var.
Yerin ve malzemen darsa o vakit konunu daraltman gerek. Çarpıcı bir müze yapmanın ilk koşulu sağlam bir iddianın olması. Bir iddian, bir savın yoksa müzen, sıkıcı ve demode bir ideoloji müzesi olur.
“Bizim tek derdimiz modern ve devrimci Anadolu kadınlarını tanıtmak” diyorsanız o vakit sergileme tekniklerine yoğunluk vermeniz lazım. Bana geçmişten günümüze kadın kıyafetlerini mi tanıtmak istiyorsun? Vitrin mankeni üzerine bir gelinlik giydirme ne olur…
Halide Edip Adıvar’ı mı tanıtmak istiyorsun? Şurada şunu dedi bunu dedi deme ne olur. Bana bunu dedikten sonra günümüze etkilerini sağlam kanıtlarla söyle. Yok mu araştırmacılar? Var. Bul. Beni can evimden vuracak bir etkileşim söyle, ciğerimi ye. Sayesinde şu an elimizde ne tutuyoruz? Bileyim. Yoksa vikipedi’de hepsi var.
Kadın protestosunu mu anlatmak istiyorsun? Küçük bir odada Gezi videosu ile beni oyalama ne olur. Bir de şu var. İzmir kadını “bağımsızlığıyla” bu kadar ünlüyken, İzmir kadının özgürleşme serüvenini ve önündeki tehdidi anlatan bir müze olsaydı mesela çok daha etkilenirdim. Üstelik Latife Hanım gibi de muazzam bir profil varken elimizde… Başla Latife’den çık Sezen Aksu’dan…