Egzotik meyve sonunda memleket topraklarına geldi
.
Perihan Mağden hep ne derdi?
“İstifa: memleketin bilinmeyen bir kurumu, uzak diyarların egzotik meyvesi...”
O egzotik meyve sonunda geldi.
Bu topraklarda da yetişebiliyormuş.
Geldi ama ne utanç verici bir şekilde geldi!
Bir kere istifa değil emekliği isteme ki onu tapu kadastrodaki eniştem de yapar.
Vazgeçseydin haklarından ne olacak ki..
Memleket kurtarıyorsun öyle değil mi?
Hadi diyelim böyle olsun. 3 liraya ızgara lüksünden mahrum etmeyelim sizi.
Fakat dün Ahmet Altan’ın da dediği gibi..
Bu ülkede 30 yılda 10 bine yakın şehit verilmiş... Karakollar keklik gibi avlanmış... Güpegündüz askerler kaçırılmış...
Her seferinde silahın tutukluluk yapmış, haberleşmen kesilmiş, helikopterin geç gelmiş.. Askerin cayır cayır yanmış..
Eğitim zayiatı diye anlaşılmaz bir açıklamayla evlerimize tabutlar gelmiş..
Baskınlar sırasında komutanlar golf oynamaya devam etmiş..
Kimsenin kılı kıpırdamamış...
Da şimdi mi personelin hakkı, hukuku?
Işık Koşaner “Personelimin hak ve hukunu koruma adına...” demiş..
Kusura bakmayın ama size asker diye emanet ettiğimiz, canlısını verip ölüsünü aldığımız eşlerimiz, kardeşlerimiz, babalarımız, oğullarımız da sizin personelinizdi.
Bir gün olsun personelimizi koruyamadık, kollayamadık, hatalıyız demediniz de, zahmet edip hakiki bir rapor sunmadınız da şimdi terfiler söz konusu olunca personelimin hakkı, hukuku...
Peki ya öbür personelinizin can hakkı?
Sizin personelinizin, bizim ise canımız ciğerimizin hukuku?
Hiç mi önemli değildi?
Bana şehitleri de an dediklerinde her seferinde içim cız eder.
Bilmezler ki en yakın arkadaşımı kaybettim ben o savaşta.
Benim için öldü demeyeceğim çünkü ben ne ona ne başkasına bu sorumluluğu vermedim.
Ama hiç yere öldüğünü çok iyi biliyorum. Diğer on bin gibi. Ateşe atıldı. Nokta.
Ve hiç yere öldüğü gibi “hiç” değeri var.
CHP’nin dediği gibi “Orduya yeni bir dizayn verilmeye çalışıldığı için oluyor bunlar.” Verilsin gerçekten. Ama hakikaten verilsin.
Yazık ki buna dair inancım hiç yok.
Manşetlerdeki büyük değişim: No Paşa!
- Türkiye tarihinde ilk defa TSK ile ilgili bir krizde “Paşa” lafı hiç bir yerde geçmedi. Bütün gazetelerin birinci sayfalarına baktım hiçbiri paşalı maşalı bir manşet atmamış. Paşa lafı üst başlık ve spotlarda bile kullanılmamış. Demek ki “Paşa devri”nin sonuna hakikaten gelmişiz.
- Bu da tek başına bir devrimdir aslında. Veya evrim demek daha mı doğru? Basındaki bu topyekun değişikliğin nedeni nedir dersiniz? AKP ayarından başka bir şey olmalı.
- Bu arada hatırlatırım Mustafa Kemal Atatürk’ün 21 Haziran 1934 yılında yürürlüğe soktuğu soyadı kanununa göre “paşa” “bey” “hazret” “ağa” “hoca” “hacı” “hafız” “hanım” hatta “hanımefendi” sıfatlarının kullanımını yasaktır. Hazret dışında hepsi de kullanılmaya devam edildi. Bunca sene sonra başı yenen tek sıfat paşa.
- Fakat en tuhaf olan Hürriyet Gazetesi. Nedendir bilinmez Anadolu Ajansı haberi verir gibi vermiş haberi. “Yeni Komutan Necdet Özel.” Nötr kalmış diyeceğim ama hayır, nötr bile denemez buna. Enis Berberoğlu’na bu kadar yavan, tatsız tuzsuz bir manşet attıran nedir?
- Taraf Gazetesi,Türk basın tarihinin muhtemelen en “muzır” manşetini atmış: “Daha karpuz kesecektik.” Fakat muzırlık anlaşılan gece yarısı akıllarına gelmiş, taşra baskısında “Demokrasiyi Taşıyamadılar” manşeti vardı.