Dostlarıma teşekkür
.
Hayattaki en büyük korkusu “bir davet verip kimsenin gelmemesi” olan bir arkadaşım var. O kadar korkuyor ki rüyalarına bile giren bir kabusmuş bu.
“Düşünsene evleniyorum, düğün yapıyorum, her tür hazırlık tamam, davetiyeler yollanmış… Ama kimse gelmiyor!”
Bir nevi Gabriel Garcia Marquez romanlarındaki hikâyeler gibi… Ve bu hazin “davetlisiz düğünü” bir anlatışı var ki… “Olmayan bir düğüne” “gelmeyen davetliler” yüzünden oturup ağlarsın…
“Bir süre sonra garsonlar fısıldaşmaya başlar… Kulağına gelir… Sonra ayakta boş boş durmaktan sıkılanlar bir kenara oturup sigara yakar… Görürsün… DJ’lik yapan kişi ‘müziği kapatayım mı yoksa devam etsin mi?’ diye sordurur.. Ne yapacağını bilmezsin…
Sonra, dünyanın o en acıklı anında nikah memuru gelir. Bomboş salona bakar. ‘Hayırdır?’ der. ‘Biraz daha bekleyelim’ dersin… Sessiz sessiz beklenir. Dünyanın en uzun bekleyişidir o. ‘Ne yapalım? Kıyalım mı?’ der sonra. Kimsenin seni, düğününe bile gelmeyecek kadar sevmediği bir dünyada niye evleniyorum ki ben dersin... Öte yandan hiç olmazsa bir karım/kocam var diye teselli olursun. Fakat bir yandan da şöyle bir durum var: Birbirine her baktığında bu korkunç düğün aklına gelecek… Nasıl sağlam kalabilir ki o evlilik?”
İşte böyle ballandıra ballandıra anlatır o davetlilerin gelmediği korkunç düğünü.
Bu kabusu yüzünden mi şimdiye kadar evlenmedi bilmiyorum. Ama ya kimse gelmezse diye evine çaya bile kimseyi çağırmaz. Ki en fazla atacağın bir demlik çaydır.
Bu haliyle de yalnızdır aslında. Ama o “yalnız bırakılmayla yalnızlığı tercih etme arasında dağlar kadar fark vardır. Gülünç çabalarla vaktimi harcayamam” der.
Hayat böyle kabuslarla, endişelerle geçmiyor. Davet vermek 3 kişi gelse de dünyanın en güzel şeyi. Hele hele 80 kişi geldiyse işte o zaman havalarda uçuyorsun..
Dün öyle güzel günlerdendi benim için. Küçük Oteller Kitabımın basın lansmanını yaptık yayınevim Boyut ile birlikte. Hayatımda ilk defa bir basın daveti verdim. Meğer gazetecileri bir yere getirtmek ne kadar zor bir şeymiş! PR yapan arkadaşlarımı şimdi daha iyi anlıyorum.
Nasıl bir hafta sonuna denk getirdiysem bütün basın şehir, hatta ülke dışında! Kimi Hatay'da, kimi Marmaris'te, kimi Bodrum'da, kimi ailesinin yanında, kimi Makedonya'da, kimi İspanya'da! Vay anam vay! Hiç cevap vermeyenler de herhalde Arjantinlerde, Antartikalarda olmalı... Hani telefonları çekmiyor ya... Basın güzel geziyor, doğruya doğru!
Önce endişeliydim. Arkadaşımın "kimsenin gelmediği düğün kabusunu" galiba ben gerçekleştireceğim diye. Fakat sonra kapıda bir bir dostlarımı görmeye başladım. O an çok şükür dedim. Yine yalnız bırakmadılar beni. Yanımdalar.
Hayat, kabuslar gerçekleşmesin diye bir solucan gibi yaşamak değil, "kimse gelmese de ben yine eğlenirim" dediğin düğünler yapmak. En güzel düğünen çok şampanya içtiğin düğündür. Kimse gelmezse en çok sen içersin...
Gelen herkese çok teşekkür ederim... Çok şahane bir gün yaşattınız bana...