Akıl ve ruh boğucu bir günün hikâyesi
.
İki gün önce Ahmet Hakan, “Akıl Karıştırıcı Bir Günün Hikâyesi” diyerek gün raporu sunmuş. Pek eğlenceliydi: “Sabah röportaj verdim, öğleden sonra Merkezefendi Camii’ne gittim, Erbakan’ın mezarını ziyaret ettim, oradan köfte yedim, sonra Atiye sokağa geldim, CNN Türk’e röportaj verdim, kitap okudum, Erol Evgin’i izledim...”
Benim gün raporum ise şu:
- 09:00 Telefon faturam on yıl önce boşandığım kocamın soyadıyla geliyor. 6 ay önce nakil ve bilgi güncellemesi için Türk Telekom Gayrettepe şubesine gittim, işlemlerimi yaptım. Ve lakin faturalarım yanlış soyadla gelmeye devam ediyor. TEKRAR Türk Telekom’a gittim. (Gayrettepe. Sonuç: belli değil)
- 11:00 İmza beyannamemi arkadaşlar kaybettiği için notere TEKRAR gidip yenisini çıkardım. (Çağlayan. Sonuç: başarılı)
- 13:00 İki kez değiştirdiğim musluk YİNE bozulduğu için TEKRAR merkez mağazasına gittim. (Çağlayan. Sonuç: Başarılı)
- 15:00 Önceki evimdeki doğalgaz aboneliğimi iptal ettirmiştim ama depozitosunu o an (nedendir bilinmez) geri vermedikleri almaya TEKRAR İGDAŞ’a gittim. (Okmeydanı. Sonuç: Başarısız.)
- 16:00 Üç ay önce Nüfus Müdürlüğüne gitmiş yeni adresimi kaydettirmiştim. Ancak imza beyannamemi çıkartırken fark ettim ki adresim yanlış kaydedilmiş. TEKRAR nüfus müdürlüğüne gittim. (Çırağan. Sonuç: Belli değil)
- 17:00 Banyom ikidir elden geçtiği halde duş hala su sızdırdığı için İbrahim Usta’yı TEKRAR çağırdım. (Sonuç: Başarısız)
- 19:00 IKEA’dan aldığım bir lambanın meğer lazım olan bir başka aparatını almadığım ve kimse de bana bunu demediği için TEKRAR mağazaya gittim. (Ümraniye. Sonuç: Başarısız, o aparattan kalmamış)
Devam etmeyeceğim ama gördüğünüz gibi tüm maddelerin ortak tarafı TEKRAR ediliyor olmaları.
Benimkine de “Akıl ve Ruh Boğucu bir günün hikâyesi” diyelim isterseniz.
Türkiye’de yaşamak BU demek. Bir ömür “düzeltme” ile geçiyor. Olayın vuku bulduğu mahalleleri bilhassa yazdım ki çektiğim çilenin boyutları anlaşılsın diye. Her biri İstanbul’un başka bir yerinde. Gitmesi gelmesi, park yeri bulması, beklemesi saatlerimi alıyor.
Birinci sefer yapmaktan yemin ederim gocunmuyorum. Nefret ediyorum ama yapacaksın mecbur. Fakat sonuç alamayıp yeniden ve yeniden aynı şeyleri yapmak zorunda olmak beni hakikaten çileden çıkartıyor.
Daha evvel de yazmıştım, yeniden yazacağım: “Groundhog Day” filminde yaşıyormuş gibi hissediyorum. (Türkçeye “Bugün Aslında Dündü” diye çevrildi)
Adam (Bill Murray) hava durumu sunucusudur ve her yıl taşrada bir kasabada “Groundhog” dedikleri bir dağsıçanı için yapılan zırva bir şenliği çekmek için gider. Groundhog oraya özgü bir kemirgendir ve yuvasından sağa doğru çıkarsa kış sert geçecektir, sola doğru çıkarsa yumuşak geçecektir (veya buna benzer bir şey) diye bir inanç var. Adam her yıl bu şenliği çekmekten bıkmıştır, bıkkınlığını da belli etmekten çekinmez.
Fakat oraya gidince çok acayip bir şey olur. Yayından sonra kar yağar, yollar tıkanır ve ekip kasabada kalmak zorunda kalır. Ve ondan sonra adamımız her sabah aynı güne uyanmaya başlar ama ondan başka kimse bunun farkında değildir. Herkes için yeni bir gündür.
Adamımız önce eğlenir fakat bu durum günlerce tekrar edince sonsuz bir döngüyle lanetlendiğini anlar...
Hah işte ben de aynen o hava durumu sunucusu gibi lanetlendiğimi düşünüyorum.
Her sabah aynı güne uyanıyorum. Telekoma dün gitmiş olmam hiç önemli değil bugün de gideceğimdir. Musluğu dün tamir ettirmiş olmam hiç önemli değil bugün de tamir ettireceğimdir. Adresimi dün kaydettirmiş olmam hiç önemli değil, bugün de kaydettireceğimdir.
Bunlar Ahmet Hakanların falan hiç mi başına gelmez de rahat rahat kitap okurlar, dostlarla buluşup camii ve mezarlık ziyaret edip köfte yerler falan şiddetle merak ediyorum.
Bir ben miyim her sabah aynı güne uyanan? Şu basın dünyasına bir ben miyim lanetli kardeşim? Onlar zihinlerini açsınlar, ufuklarını genişletsinler, bense durmadan aynı daireleri, aynı mağazaları ziyaret edeyim, aynı otoparkçıyla otopark parası pazarlığı yapayım, trafikte sinir krizi geçireyim..
Olacak iş değil!... Kıskandığım tek şey varsa budur: Aynı işi yeniden ve yeniden yapmak zorunda olmayan, işleri tıkır tıkır yürüyen insanlar. Yetti gari..