Tuğluk: Keşke o açıklamayı o gün yapmasaydık
.
Vatan Haber
“Maalesef değerlendiremedik. Eleştirileri haklı görüyorum. Ve özeleştiri yapıyorum; evet yanlış oldu. Keşke o açıklamayı, o gün yapmasaydık.”
Bu cümlelerin sahibi Aysel Tuğluk. DTK’nın (Demokratik Toplum Kongresi) eşbaşkanı. Geçen hafta (14 Temmuz 2011) demokratik özerkliği ilan eden isim.
Tuğluk; 12 Haziran seçiminde Van’dan bağımsız milletvekili seçildi, geçmişte Öcalan’ın avukatıydı, halen de İmralı’ya doğrudan akredite.
Kimine göre ‘güvercin‘, kimine göre ‘şahin‘. Bu iki kuştan hangisi Aysel Tuğluk’u daha iyi niteliyor bilemem. Beni Tuğluk’un; camiası içinde sözünün ağırlığı olan ve (buna karşılık/ bununla beraber) pek fazla konuşan bir politikacı olmaması ilgilendiriyor.
14 dakikalık bir telefon görüşmesi yaptık Tuğluk ile. Bir telefon röportajı.
Bir haftadır bekliyorum. Baktım, DTK’nın ilan ettiği demokratik özerkliğe ilişkin açıklamanın 13 şehidin verildiği gün yapılmasını eleştiren çok ama ‘neden’ini, ‘nasıl’ını, doğrudan konunun muhatabına soran yok; o zaman ben sorayım dedim:
- O gün kürsüye çıktığınızda, ‘13 şehit’ten haberdar mıydınız?
- Salona bir çatışma haberi geldi ama net bilgilere sahip değildik. Basın da salona alınmıştı ve açıklamayı yaptık.
- Yani çatışmanın bilançosunu bilmiyordunuz...
- Evet öyle oldu. Ve doğrusu, yanlış oldu. Değerlendiremedik. Maalesef sonuçta da o güne denk geldi açıklamamız.
- Bu bir pişmanlık ifadesi mi?
- Aslında, demokratik özerklik ilanı ile can kayıplarıyla sonuçlanan o çatışma, birbirinden ayrı konular ama algılama tabii çok farklı oldu. Doğrusu, keşke o gün olmasaydı. O gün yapmasaydık keşke o açıklamayı.
- Ama yapıldı. Yaptınız o konuşmayı...
- Evet, maalesef. Keşke o güne denk gelmeseydi. Hata bizde. Değerlendirebilirdik. Bir süre erteleyebilirdik mesela. Ama dediğim gibi toplantının iç dinamiği içinde böyle gelişti. Keşke biz toplanıp, son durumu öğrenip, bir değerlendirme yapsaydık.
- Açıklamanın içeriğine yönelik eleştiriler ve tepkiler bir yana, zamanlaması da çok eleştirildi biliyorsunuz.
- Öyle... Doğrusu öngöremedik. Bu bizim eksikliğimiz. Kabul ediyorum. Ve eleştirileri haklı görüyorum.
Tuğluk’un bu (kendi ifadesiyle) özeleştirisi için;
“Aferin” de diyebilirsiniz, “Bunları, İmralı’dan gönderilen son mesajların ardından söylemesi tesadüf mü?” diye sorabilirsiniz de, “Yanlışını görmüş, pişman olmuş” da diyebilirsiniz, “Gelen tepkiler üzerine, mecburen yapılmış gayrisamimi bir açıklama” yaftasını da uygun görebilirsiniz, “Özeleştiri bir erdemdir” de diyebilirsiniz, “İyi polis - kötü polis oyununda kendisine biçilen rolün gereği” de.
Onu siz bilirsiniz.
Benim bildiğim ise, daha doğrusu telefonda konuştuğum siyasetçinin tavrından edindiğim izlenim şu: Aysel Tuğluk, hedeflediği ve çok önemsediği, kendince tarihi bir açıklamanın; büyük bir zamanlama hatası yani stratejik bir yanlış nedeniyle, özünden uzaklaşıp bambaşka bir tartışmaya malzeme olmasından rahatsız.
Yemin, Öcalan çatışma ortamı...
Ekim başında, Meclis açıldığında da bugünkü durum değişmemiş olursa (ki görünen o) BDP destekli bağımsız milletvekilleri Ankara’ya gidip yemin edecekler mi?
Aysel Tuğluk önce kes(k)in ifadelerle yanıt veriyor bu soruya:
- Biz meseleyi sadece 5 - 6 vekil meselesi olarak görmüyoruz. Tepkimiz, iktidarın tutumuna. Bakın Öcalan ile yapılan görüşmeler var. Bu görüşmelerin, yapılan protokoller çerçevesinde sürdüğünü kendileri açıklıyorlar. Ama karşımızda, 5 - 6 vekil meselesini bile çözemeyen bir iktidar var. Asıl sorunun çözümü konusunda bir samimiyet, bir ciddiyet yok hükümette.
Sonra ise daha ılıman bir ton hakim oluyor sesine:
- Tabii ki orada olmak istiyoruz ama biz CHP değiliz, ilkesel bir tutumumuz var. Elbette, biz de gelişmeleri değerlendireceğiz. Sürecin bize yükleyeceği sorumluluğa da bakacağız.
- Öcalan konusuna gelelim son olarak...
- İmralı’da barışçıl çözüm iradesi olduğunu görmek lazım.
- Daha bir hafta önce 13 şehidin verildiği bir ülkede bu tespitiniz biraz havada kalmıyor mu?
- İşte bu maalesef doğru. Çatışma ortamında, ‘Öcalan’ın barışçıl çözüm iradesi’nin altını doldurmak mümkün olmuyor işte.
- Silvan Dolapdere’de kurulan, sürece de mi yönelik bir ‘pusu’ydu?
- Bunu hep beraber önleyebilirdik. Bu durum, uzun süredir “Geliyorum” diyordu. Biz bunu söyleyince, “Bakın işte yine tehdit ediyorlar” diyorlardı ama göz göre göre geldi işte. Önleyemedik. Hep beraber önleyebilirdik. Gelinen noktada, hepimizin sorumluluğu var.