Güle güle Erdoğan Bey
.
Tülin Hanım hayat arkadaşını kaybetti dün. Meltem Hanım, Yıldırım Bey ve Tayfun Bey, sevgili babalarını.
Torunlar dedelerini, Demirören Ailesi ‘Erdoğan Bey’i yitirdi.
Eşinin, evlatlarının, gelinleri, damadı, torunları ve bütün aile efradının başı sağolsun.
Erdoğan Demirören nurlar içinde yatsın.
Geride kalanlara sabır dilemekten başka bir şey gelmiyor elden.
***
“Nasıl bilirdiniz” diye sorarlar ya bu dünyadan göçenlerin ardından…
Bu soruya, özellikle son 11 senedir daha yakından tanıma fırsatı bulduğum Erdoğan Demirören ile ilgili şu yanıtı verebilirim:
Kaliteli, vatanperver, titiz, özenli, takipçi, sanatsever, azimli, lider, hayırsever, kararlı, girişimci, ciddi, öğretmen, yufka yürekli, mükemmeliyetçi, sporsever, şık, cesur, hayat adamı, Beşiktaşlı.
Daha birçok sıfatla anabilirim ama öncelikli olarak bu nitelikleriyle hatırlayacağım ben Erdoğan Bey’i.
Yetiştirdiği evlatları tanıyorum.
Keza torunlarını…
Yukarıda saydığım özellikler, ‘iyi insan’ olma hasleti, aile üyelerine ‘Baba’dan kalan en büyük miras.
Benim gördüğüm budur.
***
1998’den sonra Ocak 2007’de, Beşiktaş Yönetim Kurulu üyeliği onurunu ikinci kez yaşadığımda; Süleyman Seba’nın ardından, başkanım bu defa Yıldırım Demirören’di.
Aynı senenin Kasım ayında, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün resmi ziyaretini takip etmek üzere Azerbaycan’ın başkenti Bakü’deydik.
Geziye katılan iş adamları arasında Erdoğan Demirören de vardı.
Beşiktaş, İngiltere’de Liverpool ile oynuyordu o akşam.
İstanbul’da 2 – 1 kazandığımız maçın rövanşı için birlikte geçtik televizyonun karşısına.
İlk yarıyı 2 – 0 geride kapatmıştık.
İkinci devre başlayıp goller devam edince, Erdoğan Bey’in yaşadığı üzüntüyü hiç unutmam.
“Haydi evladım, bana müsaade” deyip doğruldu oturduğu koltuktan.
Elini omzuma atıp, “Sen de çok üzme kendini. Siz elinizden geleni yapıyorsunuz. Futbol bu. Olmasa iyi tabii ama maalesef böyle sonuçlar da var futbolun içinde” dedi.
Çocuğu yaşındaki yönetim kurulu üyesini teselli etmesi Erdoğan Demirören’e özgü bir ‘şık’lıktı.
Ve biliyordum ki, oğlu, Başkan Yıldırım Demirören’i arayıp moral vermeye gidiyordu Erdoğan Bey.
***
Yıllar sonra, patron – çalışan olduk Erdoğan Demirören ile…
Milliyet ve Vatan yazarlarını, Anadolu Hisarı’ndaki evlerinde bir akşam yemeğine davet etmişti.
Konuklar gelmeye devam ederken, biz yine Beşiktaş’ın, bu defa basketbolda bir Avrupa kupası maçını izlemek için ayrı bir odada ekran başındaydık. Oğulları Yıldırım ve Tayfun Bey ile birlikte heyecan içinde seyrettiğimiz maçı kazanmanın verdiği mutlulukla inmiştik salona.
O geceden hafızama kazınanda, Erdoğan Bey’in “Ağabey” diye hitap ettiği rahmetli Hasan Pulur’a gösterdiği saygıdır.
Yemek öncesindeki kokteyl sırasında, Türk basınının duayen isminin koluna girdi Erdoğan Demirören. Hasan Pulur’un bütün ısrarlarına rağmen, onu sandalyeye oturtup kendi ayakta durdu.
Ve yine aynı gece bizlere şöyle seslenmişti:
“Benim için de, ailem için de öncelik bu ülkedir. Bugüne kadar yaptığımız her işi Türkiye’nin menfaatlerini düşünerek yaptık, yapıyoruz. Bundan sonra da böyle olacak. Sizler gazetecisiniz. İşinize karışmam. Karışamayız. Tek ricam, haberlerinizi yaparken, yazılarınızı yazarken hakkaniyetli olmanız ve önceliğinizin bu ülkenin menfaatleri olması. Biz, gazetelerimizle Türk basınının ve bu toplumun denge unsuru olalım istiyorum.”
***
İş dünyası duayenlerinden birini kaybetti.
Bizler, büyük patronumuzu…
Ben de, muazzam tecrübesinden faydalandığım, çok değerli dersler aldığım bir insanı.
Tanımayan ve dışarıdan bakanların, üslup olarak ‘sert’ gördüğü biriydi Erdoğan Demirören.
O görüntünün ardındaki ‘yufka yürekli ihtiyar delikanlı’yı tanıdığım için kendimi şanslı hissediyorum.
Teşekkürler Erdoğan Bey. Elveda. Nur içinde yatın…