Şampiy10
Magazin
Gündem

Ankara gündemi

“AK Parti’de ne olacağını bir Allah bilir, bir de Tayyip Erdoğan. Allah’ın işine karışılmaz, Tayyip Erdoğan da işine karıştırtmaz.”

Bu cümle TBMM eski Başkanvekili Sadık Yakut’a ait. Ankara’da kaynayan siyaset kazanı hakkında yorum yaparken Yakut’un bu sözlerini bir kez daha ve en baştan hatırlatma gereği duydum.

Balkona neden yalnız çıktı?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 25 Haziran sabaha karşı Ak Parti Genel Merkezi’nde geleneksel konuşması için balkona bu defa tek başına çıkması dikkatlerden kaçmadı. Balkon konuşmasına yanında sadece eşi Emine Erdoğan olduğu halde çıkmak bilinçli bir tercihti.

İstanbul’dan Ankara’ya gelirken danışmanlarının balkona yalnız çıkması yönündeki önerisine “Tamam” dedi Erdoğan. ‘Balkonda tek başına’ görüntüsünün birden çok nedeni var. Bu tercihte kamuoyunun yanı sıra partiye ve yakın çalışma arkadaşlarına mesajlar da vardı.

Birincisi, yeni sistemde icranın başında artık tek kişi var.

İkincisi, seçmen “AK Parti’den çok Erdoğan” dedi.

Üçüncüsü, “Balkona o çıktı, bu çıkmadı” türünden yorumların; “O vardı, ben niye yoktum” benzeri tartışmaların önüne geçmek.

Dördüncüsü de balkonda Erdoğan’ın arkasında yer alanların yeni dönemde ön planda veya bazı makamlarda olacağı şeklinde bir algıya yol açmamak.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dün İstanbul’da, Tarabya Köşkü’nde Binali Yıldırım ile kapsamlı bir değerlendirme toplantısı yaptı. Tam 6 saat süren toplantıda sadece yeni sistemdeki işleyiş masaya yatırılmadı. İkilinin yeni dönemde sırasıyla hangi siyasi adımların atılacağını ve bu süreçte, 2019 Mart’ındaki yerel seçimler de göz önünde bulundurularak, hangi isimlerin nerelerde değerlendirileceği konularını da masaya yatırdığını tahmin etmek güç değil.

Vekillerden bakan olacak mı?

Ankara’nın siyasi gündemindeki sorulardan biri, AK Parti’nin 295 milletvekilinden bir kısmının istifa ederek bakan olarak görevlendirilip görevlendirilmeyeceği. Kulislerde, İçişleri, Dışişleri, Adalet ve Enerji Bakanlarının bu görevlerine devam etmeleri için milletvekilliğinden ayrılabilecekleri konuşuluyor olsa da, hakim görüş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın milletvekili sayısının düşmesini tercih etmeyeceği yönünde.

Yapılan yorumlar, “MHP ile devam eden Cumhur İttifakı’nda işlerin yolunda gitmezse, gün gelir bir milletvekili bile kritik önem kazanabilir. O yüzden Erdoğan Meclis Başkanı seçildikten sonra 294’e düşecek sandalye sayısını daha aşağı çekmek istemeyecektir” şeklinde.

Meclis Başkanlığı ve yerel seçim

Ankara’da TBMM Başkanlığı için akla gelen ilk isim Başbakanlıktan ayrılacak olan Binali Yıldırım. Ancak yine kulislerde Erdoğan’ın Yıldırım’ı 9 ay sonraki yerel seçimlerde İstanbul büyükşehir belediye başkanlığına aday göstermesi ihtimaline dikkat çekiliyor. Ve bu sebeple Meclis Başkanlığı için Bekir Bozdağ’ın tercih edileceği konuşuluyor.

Yok eğer Yıldırım Meclis Başkanı olursa, İstanbul için Süleyman Soylu favori gösteriliyor. Kulislerde İstanbul adaylığı için adı geçen diğer isim Numan Kurtulmuş. Yani Erdoğan’ın başkan yardımcılıkları ve bakanlıklar için yapacağı tercihlerde, yerel seçim planlarının da etkisi olacak.

Yemin töreni 8 Temmuz’da

Tayyip Erdoğan Cuma günü Ankara’da AK Parti MKYK ve MYK toplantılarına başkanlık edecek. Yeni döneme ilişkin ilk istişare niteliğindeki bu randevuda Erdoğan’ın isimler bazında herhangi bir işaret vermesi beklenmiyor. Cumhurbaşkanı daha çok çalışma arkadaşların fikirlerini alıp kimin ne düşündüğünü görecek.

Bu arada, Meclis’in 8 Temmuz’da toplanacağı ve vekillerin yemin ederek yeni yasama dönemine başlayacakları belirtiliyor. Ardından yeni parlamentonun huzurunda yemin ederek göreve başlayacak olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ilk yurt dışı gezilerini, gelenek olduğu üzere Kuzey KKTC ve Azerbaycan’a yapması bekleniyor.

Ve son bir not...

Cumhurbaşkanı Erdoğan bir yandan çalışmalarına devam ederken, bir taraftan da seçim gecesi Huber Köşkü’nün kapısındaki bariyerlere bacağı sıkışarak yaralanan Mehmet Yahya’nın sağlık durumunu takip ediyor. Son gelen bilgilere göre, 6 yaşındaki çocuğun hayati tehlikesi yok ama bariyere sıkışan bacağını kaybetme riski sürüyor.

Yazının devamı...

Yeni döneme dair önemli ayrıntılar

Sandıklar açıldı, tablo netleşti. Şimdi sırada neler var ona bakma vakti.

***

Önce Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) seçimlerin kesin sonuçlarını açıklaması gerekiyor.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin kesin sonucunun milletvekili genel seçimlerinden daha önce açıklanması muhtemel. Ancak Cumhurbaşkanı yeni Meclis önünde yemin etmek zorunda olduğu için önce TBMM’nin teşekkülü ve göreve başlaması gerekecek.

YSK milletvekili seçiminin kesin sonuçlarını açıkladıktan 3 tam gün sonra Meclis toplanacak. Milletvekilleri, en yaşlı üyenin başkanlığında yapılacak oturumda yemin edecek.

(En yaşlı üye, malum, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Antalya Milletvekili Deniz Baykal. Tedavisi süren Baykal’ın sağlık durumu Meclis Başkanlık koltuğuna oturup genel kurulu yönetmeye elverecek mi, bu nokta henüz net değil.)

Ankara kulislerinde Cumhurbaşkanı’nın yemin edip göreve başlamasının iki haftayı bulacağı konuşuluyor.

***

Yeni dönemde, artık güvenoyu yok, hükümet programının Meclis’te okunması yok, gensoru yok.

Meclis’in yetkileri arasında; yazılı soru önergesi vermek var, Meclis araştırması, genel görüşme yapma, cezai soruşturma yapma hakları var. Ayrıca Cumhurbaşkanı Yardımcıları ve bakanların dokunulmazlıklarını kaldırma yetkisi var Meclis’in. Kanunla yürütme alanının sınırlarını tayin etmenin dışında bu yetkileri var Parlamento’nun.

***

Anayasa’nın Cumhurbaşkanı’na münhasıran yetki verdiği beş konu var.

Bakanlıklar, üst kademe yöneticiler, Devlet Denetleme Kurulu (DDK), Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreterliği ve Genelkurmay Başkanlığı’nın statüsünün düzenlenmesi. Yeni sistemde Meclis, yürütme alanına ilişkin olduğundan bu beş konuda kanun çıkartamıyor.

Anayasa’dan kaynaklanan münhasır yetkisi olan bu beş konu dışında, Cumhurbaşkanı’nın kararnameyle örneğin kamu tüzel kişiliği kurma hakkı var. Ama Meclis’in bu konuyu kanunla düzenleme yetkisi de var. Mesela orada Meclis bir kanun çıkartıp Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulan kamu tüzel kişiliğini kaldırabilir ya da değiştirip düzenleyebilir.

***

Bu arada önemli bir teknik ayrıntı var gözden kaçırılmaması gereken.

Yeni dönemde farklı konu başlıklarında hem hukuki hem de siyasi tartışmaları beraberinde getirmesi muhtemel bir nokta bu. Şöyle ki...

Cumhurbaşkanı’nın kararnameyle yaptığı bir düzenlemede Meclis farklı bir yasal düzenleme yaparsa; arada geçen sürede kararname yürürlükte olacak. Yani aynı konuda kanun çıkıncaya kadar, icraat, kararname yoluyla yapılmış olacak.

Bahsettiğim teknik ayrıntı işte tam da bu noktaya ilişkin...

Burada, yürürlükte olan kararnamenin geçerli olup olmadığı önemli. Anayasa’da 94 asıl, bir de geçici, toplam 95 maddede kanunla düzenlenen konular var. Bunların sayısı 183. Yani “Doğrudan kanunla düzenlenir” denilen 183 konu var Anayasa’da.

O konulardan birinde bir kararname varsa, o kararname Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilse ya da kanun çıkıp yürürlükten kaldırılsa bile ‘Anayasa’ya açık aykırılık’ sebebiyle o kararname hükümleri hukuki sonuç doğurmuyor. Bu nokta şimdilik pek bilinmiyor ama çok önemli.

***

Somutlaştıralım...

Örneğin ormanlarla ilgili bir düzenleme… Anayasa’da “Ormanların korunmasına ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir” hükmü var.

Diyelim ki Cumhurbaşkanı, bu hükme rağmen o konuda bir kararname çıkarttı. Bu durumda, o kararname açıkça Anayasa’ya aykırı olduğu için ya Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilecek ya da Meclis bir kanun çıkartıp onu yürürlükten kaldıracak. Bu geçen sürede o kararnamenin hükümleri, uygulansa bile hukuki sonuç doğurmayacak. Gerekiyorsa o uygulamadan doğan sonuçlar telafi edilecek. Ya eski hâle iade edilecek ya da bu mümkün değilse, gerekli telafi hukuku devreye girecek. Yani bir zarar verilmişse tazmin edilecek, bir şey yapılmışsa, o yıkılacak gibi...

***

Çok teknik gibi gelebilir ama diyeceğim o ki, yeni dönemde, yeni sistemin uygulama aşamasında bu anlattıklarım ve benzeri birçok örnek gündemi meşgul edecek, siyasetin tartışmalarını şekillendirecek.

Yazının devamı...

Kazananlar, kaybedenler

Dün akşam;

Recep Tayyip Erdoğan kazandı,

Muharrem İnce kazandı,

Devlet Bahçeli kazandı,

MHP kazandı,

HDP kazandı,

İYİ Parti kazandı.

***

Recep Tayyip Erdoğan kazandı çünkü girdiği bu seçimi de galibiyetle tamamladı.

Muharrem İnce kazandı çünkü partisinin neredeyse bir buçuk katı oy oranına ulaştı.

Devlet Bahçeli kazandı çünkü aksini iddia eden çoğunluğa rağmen partisini yüzde 11’in üzerinde bir oyla Meclis’e taşıdı.

HDP kazandı çünkü yüzde 10’luk seçim barajını bir kez daha aştı.

İYİ Parti kazandı çünkü kuruluşunun hemen ardından girdiği ilk seçimde öncelikli rakibi MHP’ye yakın bir oy oranı ve sandalye sayısına ulaştı.

***

Ana muhalefet cephesinde tartışmasız bir gerçek var artık. Muharrem İnce’nin şahsi başarısı, CHP’nin önümüzdeki dönem parti içi gündemini belirleyecek. Aslında beklenen oldu. Hatta bizzat CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun beklediği de oldu.

Kılıçdaroğlu’nun 9 Haziran 2018 tarihinde Gazete Duvar’dan Özlem Akarsu Çelik’e verdiği röportajdaki şu sözlerini hatırlatmakta fayda var:

“Genel başkanlık bir kariyer değildir, siyaset de bir meslek değildir. Bir genel başkanın görevlerinden birisi de yeni genel başkan adaylarını yetiştirmektir. Benim kültürümde bu vardır. Bizim partimizin kültüründe bu var.”

***

Devlet Bahçeli ve MHP sadece oy oranı ve sandalye sayısı itibariyle kazanmadı. Bahçeli’nin asıl zaferi şu iki noktada:

1. Sonuçlara bakıldığında, Bahçeli bir gün “Erdoğan’ı cumhurbaşkanı seçtiren benim” derse, buna kim itiraz edebilir?

2. Cumhur ittifakı Parlamento çoğunluğunu elde etti evet ama AK Parti’nin milletvekili sayısı 300’ün altında. Çoğunluk, ancak MHP grubuyla birlikte söz konusu. Yeni dönemde, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ihtiyaç duyacağı yasama gücüne MHP’siz sahip olamıyor. Yani MHP artık AK Parti’nin olmazsa olmazı. Bahçeli de Erdoğan’ın.

(Bu durum, mesela Bahçeli’nin ısrarla istediği ‘af’ konusunda nasıl sonuç verir, MHP’nin başka bazı konulardaki talepleri gündeme geldiğinde vaziyet ne olur; bu nokta yakın gelecekteki başka yazıların konusu olarak bir kenarda dursun.)

***

HDP, ‘sessizlik’ stratejisiyle kazandı. Partinin vitrindeki isimleri az sayıda miting yaparken, partililer sahaya neredeyse hiç çıkmadı. Bu bilinçli bir tercihti. Kampanya yapmak, sahada olmak, muhtemel gerginliklerin tarafı olmak sonucunu doğurabilir öngörüsüyle hareket etti HDP. Gerginlikler, çatışmalar HDP’yi iyiden iyiye hedef yapacaktı… Bu öngörünün haklılığı da sandıkta teyit edildi.

***

Yazının başlığı “Kazananlar, kaybedenler…”

Şu ana kadar okuduklarınızın ardından, “Kazananları yazdın, peki ya kaybedenler” diye soruyorsunuz ya şimdi…

Sorunun cevabı basit:

Bütünden kazananları çıkardığınızda kaybedenleri görebilirsiniz. Hem kişiler hem de partiler anlamında.

Yazının devamı...

Pentagon açıkladı törenle verilecek

ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’dan yapılan açıklamada, Türkiye’ye F-35 teslimatının bugün Teksas’ta yapılacak törenle gerçekleştirileceği belirtildi

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), ABD Senatosu’nun, Türkiye’ye F-35 savaş uçağı satışını bloke eden karar tasarısını onaylamasına karşın, iki adet uçağın bugün Teksas eyaletine bağlı Fort Worth kentinde düzenlecek bir törenle Türkiye’ye teslim edileceğini duyurdu. Pentagon Sözcüsü Mike Andrews, “Lockheed Martin, 21 Haziran Perşembe günü Fort Worth’da Türkiye için bir açılış töreni düzenleyecek ve uçaklar ilk aşamada Arizona’daki Luke Hava Kuvvetleri Üssü’ne geçecek. Türk F-35 pilotları ve bakım görevlileri, Luke Hava Kuvvetleri Üssü’ne ulaştı ve yakında uçuş eğitimlerine başlayacaklar” dedi. ABD Savunma Bakanlığı’nın, Senato’nun aldığı karar hakkında yorum yapmayacağını da belirten Andrews, “Türkiye, NATO’nun en önemli müttefiklerinden ve 2002’den bu yana F-35 programının uluslararası katılımcılarından biridir” diye konuştu.

ABD Senatosu’nun aldığı kararın yürürlüğe girebilmesi için Temsilciler Meclisi kararı ile örtüşmesinden sonra Başkan Donald Trump tarafından onaylanması gerekiyor.

VATAN Ankara Temsilcisi Murat Çelik Teksas’a gitti. F-35’e bindi, kokpitinde bu pozu verdi.

F-35’ler 2019’da gelecek

Lockheed Martin İş Geliştirme ve Strateji Bütünleştirme Başkan Yardımcısı Jack Crisler tarafından dün gazetecilerin de yer aldığı topluluğa brifing verildi. Crisler’in F-35 için verdiği bilgilere göre, 2 hafta önce 300’üncü uçak teslim edildi. 140 bin uçuş saatine ulaşıldı. 620 pilotun eğitimleri tamamlandı. İlk gerçek operasyonu İsrail Hava Kuvvetleri gerçekleştirdi. F-35’lerin 2019’un üçüncü çeyreğinde Türkiye’ye geleceği belirtildi. Dünya üzerinde 15 üste konuşlu olan F-35’ler için 5 bin 600 teknisyen yetiştirildi.

ABD’nin hesabı tutmadı

İngiliz Financial Times gazetesi de, ABD Senatosu’nun F-35’lerin Türkiye’ye satışını askıya alan tasarıyı kabul etmesiyle ilgili bir haber yayımladı.Haberde, “ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) yetkilileri ve Amerikalı kanun koyucular, Türkiye’nin Rusya’dan hava savunma sistemi satın alarak, F-35’e ve toplayacağı verilere ilişkin sırları riske sokmasından endişeleniyorlar” denildi. ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi James Jeffrey, “Erdoğan Rusya’ya çoktan yüklü miktarda para ödedi, bu yüzden Erdoğan’a onunla Putin arasında sorun yaratmaya çalışmadığımızı, ancak özellikle F-35’ler konusunda endişelerin olduğunu anlatmamız gerek” diyor. “Bu bize gerçek bir stratejik tehdit.” ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi ve eski Pentagon çalışanı Eric Edelman da, S-400’lerin, F-35’leri tehlikeye atabileceğini vurguladı. Edelman Pentagon’un “çıkmazda olduğunu” söyledi: Oradakiler bu sorunun çözüleceğini ve Türkleri bundan vazgeçirebileceklerini umuyorlardı, çünkü Türkiye çok önemli bir müttefik.

Yazının devamı...

Senato’dan son dakika torpidosu

ABD Senatosu Savunma Bakanlığı’na 2019 yılında 716 milyar dolarlık bütçe ayrılmasını öngören yasa tasarısını kabul etti. Tasarının Türkiye bölümünde Türkiye’ye yüz adet F-35 savaş uçağı satılmasının bloke edilmesi gerektiğini öngören bir bölüm yer aldı

Türkiye’yi hedef alan savunma tasarısında buna gerekçe olarak Türkiye’nin Rusya’dan S-400 savunma hava savunma sistemleri almasından duyulan endişe ile bazı Amerikan vatandaşlarının Türkiye’de tutuklanması gösterildi. Taslak metin Demokrat Partili Senatör Jeanne Shaheen ve Cumhuriyetçi Senatör Thom Tillis tarafından hazırlanmıştı. Metinde 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye’de yargılaması devam eden ABD’li papaz Andrew Brunson’un tutukluğunun devam etmesi ile Ankara’nın Rusya’dan satın alacağı S-400 füzelerinin tansiyonu yükselttiği belirtilmiş ve Türkiye’ye silah satışının yasaklanması istenmişti.

Trump’ın imzası şart

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Mayıs ayı başında yaptığı açıklamada, F-35 satışının iptal edilmesi durumunda Washington yönetimine karşılık verileceğini söyleyerek, “Bir ülkenin başka ülkeyle ilişkileri üçüncü bir ülke tarafından bu şekilde sorgulanmaz. Ben büyük ülkeyim, istediğimi yaparım’ dersen bunun karşılığına da hazır olman gerekiyor. Artık tek kutuplu dünya bitti. ‘Ben süper gücüm, herkes benim kanunuma uyacak’ diye bir şey yok. BM var, uluslararası örgütler var. Oralardan bir karar çıkarsa herkes uyar. Ama bir ülkenin aldığı karara ben uymak zorunda değilim. Dolayısıyla ABD’nin bize yaptırım uygulaması mantıksız ve yanlış” diye konuşmuştu. Bütçe tasarısında Türkiye’ye F-35 savaş uçaklarının yanı sıra, Patriot hava savunma sistemleri, Chinook tipi ağır nakliye helikopteri, AH-1 tipi Kobra, H-60 Black Hawk tipi helikopterleri ile F-16 uçaklarının da satışının bloke edilmesi gerektiği belirtildi. Senatonun öncesinde tasarı Temsilciler Meclisi’nde kabul edilmişti. Tasarının yasalaşması için ABD Başkanı Donald Trump tarafından da onaylanması gerekiyor.

İki F-35 yine de teslim edilecek

ABD Senatosu’nun satışına şerh koymasına rağmen, Türkiye, konsorsiyumuna ortak olduğu beşinci nesil F-35A müşterek saldırı uçağının (Joint Strike Fighter) ilk ikisini yarın resmen teslim alacak. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ABD Senatosu’nun kararına rağmen törenin yapılacağını açıkladı

Türkiye’ye F-35A tipi ilk uçağın teslim edilecek olması nedeniyle yarın uçağın ana üreticisi olan Lockheed Martin’in Fort Worth’daki tesislerinde önce bir resepsiyon ardından da teslim töreni düzenlenecek. Törene Lockheed Martin ’in davetlisi olarak Türkiye’den gazetecilerle birlikte Savunma Sanayi Müsteşar Yardımcısı Serdar Demirel ile Genelkurmay Plan-Prensipler Başkanlığı’ndan Tümgeneral Reha Ufuk Er katılacak. Teslim törenine Türkiye’den alt düzeyde katılım olması dikkat çekiyor.

Yarınki teslim törenine rağmen ilk iki F-35A’nın Türkiye’ye getirilerek konuşlanması Kasım 2019’da olacak. Türkiye’ye teslim edilecek F-35A uçaklarının test uçuşları yapılmış, F-35’leri kullanacak ve daha sonra Türkiye’de ‘öğretmen pilot’ olarak görev yapacak Türk pilotlar da Arizona’daki Luke Hava Üssü’nde eğitime alınmışlardı. F-35’lerin Türkiye’de konuşlanacağı Malatya 7. Ana Jet Üs Komutanlığı’nda da hangar ve sığınakların bu uçaklara göre modernize edilmesine başlanmıştı.

Türkiye 2002’de dahil oldu

F-35 uçaklarının üretim projesinde ABD ve Türkiye ile birlikte İtalya, Hollanda, Kanada, Norveç, Danimarka, Avustralya ve İngiltere yer alıyor. İlk etapta kademeli olarak 30, projenin tamamında ise 100 veya 116 uçak almayı hedefleyen Türkiye, helikopter gibi dikine iniş ve kalkış yapma özelliğine sahip F-35B’leri de almayı planlıyor. Lockheed Martin tarafından geliştirilen F-35 Lightning II projesine 2002 yılında dahil olan Türkiye’nin toplamda alacağı uçak sayısına göre 16 ile 25 milyar dolar arasında değişen farklı ödeme yapması öngörülüyor. Türkiye proje için şimdiye kadar yaklaşık 1 milyar dolar ödeme yaptı. Bu miktarın 500 milyon doları sipariş edilmiş uçaklar için diğer 500 milyon doları ise proje geliştirme için verildi.

Müttefiklik ruhuna aykırı

Başbakan Binali Yıldırım, ABD Senatosu’nun F-35 kararına ilişkin, “Türkiye alternatifsiz değildir. Kendi tedbirimizi alıyoruz. Savunma sanayinde milli ve yerliliğe hız verdik. Ambargo, savunmada zafiyete neden olmaz. Esef verici, stratejik, müttefiklik ruhuna aykırı” ifadesini kullandı.

Türk firmaları başrollerde

Türk Savunma Sanayi, F-35’lerin üretim projesinde de yer alıyor. Uçağın önemli bölümlerinden birisi olan ‘orta gövdesi’ni Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) üretiyor. TUSAŞ Türkiye’ye verilecek ilk uçağın orta gövdesini geçen yıl Temmuz ayında teslim etmişti.

F-35 projesinde yer alan diğer bazı Türk savunma firmaları da şunlar:

- Gövde yapısı ve iniş takımları (Alp Havacılık),

- Elektronik optik hedefleme sistemleri ve hava müdahale kontrolleri (Aselsan),

- Füze uzaktan kumanda ara yüzü ve panoramik kokpit görüntüleme sistemi (Ayesas),

- F-35’lerin elektrik kablolama ve iç bağlantı sistemleri (Fokker Elmo),

- F-35 eğitim sistemleri (Havelsan),

- Gövde yapısı ve bağlantıları ile iniş takımları kilitleme sistemi (Kale Havacılık),

- Çeşitli parçalar (MİKES),

- F-35’ler tarafından taşınacak SOM-J füzelerinin geliştirilmesi (Roketsan ve TUBİTAK-SAGE),

- Üretim malzemeleri, gövde kaplamaları, havadan karaya sistemlerin entegrasyonu (TAI).

Türk savunma şirketlerinin F-35 projesi için yaptığı ihracatın ise 1 milyar doları aştığı ifade ediliyor.

ABD’nin “kopya” endişesi

ABD, Türkiye’nin alacağı F-35’lerin konuşlanacağı yerle ilgili endişe duyuyor. ABD Hava Kuvvetleri Genel Sekreteri Heather Wilson, Mayıs sonunda yaptığı açıklamada Türkiye’nin satın alacağı S-400 füzelerinin F-35 savaş uçaklarından ayrı bir yerde konuşlandırılmasını istemişti. Bu talebin perde arkasında ise Rusya füzelerinin, F-35’lerin bazı gizli kodlarını tespit edip kopyalaması endişesinin bulunduğu iddia ediliyor. Edinilen bilgiye göre ABD yetkilileri, S-400’lerdeki sistemin açık olması halinde F-35’lerde bulunan başta radar angajman frekansları olmak üzere bir takım gizli yazılım kodlarının kopyalanmasından kaygı duyuyorlar. Yetkililer, özellikle S-400’lerin konuşlanması ve bakımları sırasında görev yapacak Rus uzmanların F-35’lerin gizli yazılım kodlarını kopyalayabileceği iddiasının gündeme getirildiğini belirttiler. ABD tarafı, Rus uzmanların S-400’leri NATO uyumlu teknolojileri kopyalamakta kullandıklarını öne sürüyor. Sorunun çözümü için Türk ve ABD’li teknik heyetlerin görüşmeler yaptığı da ortaya atılan iddialar arasında.

Yazının devamı...

F-35 yolunda

Siz bu satırları okurken, biz Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yolunda olacağız.

Perşembe günü (21 Haziran 2018) Teksas Eyaleti’nin Fort Worth kentinde Türkiye açısından önemli bir tören var.

İlk F35 savaş uçağının Türkiye’ye teslim töreni...

***

Amerikan Lockheed Martin firmasının ürettiği uçağın tam adı ‘F-35A Lightning II, Joint Strike Fighter”. Yani, F-35A Şimşek 2, Müşterek Taaruz Uçağı.

Beşinci nesil bu savaş uçağının en büyük özelliği radarlara görünmüyor olması. Radarların tespit edemediği, ‘hayalet uçak’ yani...

***

F-35, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 9 NATO üyesi ülkenin ortak projesi.

Tasarım hakları ve avionik sistem sırlarıysa üretici firma üzerinden tabii ki yine ABD’de. Projenin mali portesi toplamda 2 trilyon Dolar’ı aşıyor. 2 trilyon Amerikan Doları!

Türkiye, uçağın hem alıcılarından hem de üreticilerinden.

Ankara’nın alacağı toplam uçak sayısının 100 civarında olacağı belirtiliyor. Bu da Türkiye’nin ödeyeceği toplam tutarın bugünkü hesaplamalara göre 10 milyar Doların üzerinde olacağı anlamına geliyor.

Ancak F-35’lerin bazı kritik parçalarını üretmekte olan Türkiye, proje tamamlandığında uçaklara ödediği miktar kadar bir geliri buradan elde etmiş olacak.

Sadece üretimden alacağı pay değil, Türkiye açısından bir başka önemli nokta daha var.

Envantere girecek olan F-35’lerin konuşlanacağı Malatya, F-35’lerin bölgesel bakım merkezi olmaya en kuvvetli aday.

***

ABD’nin Fort Worth kendinde bulunan Lockheed Martin firmasının merkezinde Perşembe günü düzenlenecek törenle, Türkiye’ye ilk F-35 teslim edilmiş olacak.

Ancak o uçağın Türkiye’ye gelip göreve başlamasına daha bir yıldan fazla zaman var.

Türk pilotların F-35 eğitiminin de tamamlanacağı bu süre içinde ABD Kongresi’ndeki uçakların Türkiye’ye satışının engellenmesine yönelik girişimlerin akıbeti de netleşmiş olacak.

Washington DC’de bir kesim, Rus yapımı S-400 hava savunma sistemlerini aldığı için F-35’lerin Türkiye’ye verilmesine karşı çıkıyor. Bu noktada teknik ve stratejik kaygılar öne çıkıyor. Bu endişeleri öne çıkaran Amerikalı senatörler konunun ABD için bir ‘ulusal güvenlik sorunu’na dönüşebileceğini söylüyorlar.

Ancak Kongre’deki muhalefette, Türkiye karşıtı lobi faaliyetlerinin etkisi de açıkça gözleniyor. Bu bir sır değil.

Senato’nun hem cumhuriyetçi hem de demokrat bazı üyeleri, Amerikalı Rahip Andrew Brunson’un halen Türkiye’de tutuklu bulunmasını gündemde tutmaya devam ediyorlar.

***

F-35 projesinin takviminde öngörüldüğü şekilde, Türkiye’ye ilk uçağın resmi teslim töreni iki gün sonra Teksas’ta yapılacak.

Uçağın Türkiye’ye fiili teslimi, yani Malatya’ya gelişine kadar geçecek olan sürede de, Amerikan yönetiminin tavrı ve Kongre’deki havanın varacağı nokta, Ankara tarafından dikkatle takip edilecek.

Yani Ankara Washington DC hattındaki F-35 gündemi ve tartışması, Perşembe günkü teslim töreninden sonra da devam edecek.

Yazının devamı...

Nimetlerin kıymetini bilmek gerek

İlk söz; iyi bayramlar.

Gönlünüze göre olsun her şey. Güzel bayramlarımız olsun.

***

Bugün itibariyle seçime tam bir hafta kaldı.

Haftaya yarın sandık başındayız.

Önceki gün Şanlıurfa Suruç’ta yaşanan acı hadise ilk ve son olmalı.

Herkes demokrasinin kıymetini bilmeli.

Bilmeyenlerin hesabını başkaları değil, hukuk kesmeli.

Devlet; olayı kafalarda hiçbir soru işareti bırakmayacak şekilde netleştirmeli, detayları tümüyle ortaya çıkarıp kamuoyuyla paylaşmalı ve sorumluları hem caydırıcı şekilde hem de hızlıca cezalandırmalı.

***

Suruç, yakın geçmişteki acı tecrübe dönemlerinden bir yenisinin başlangıcı asla ve asla olmamalı.

Sandık önemli. Demokrasi kıymetli. Özgür siyaset ortamı nimet. Ve nimetlerin kıymetini bilmek gerek.

Türkiye insanı, çağdaş, medeni bir ülkede, huzur içinde yaşamayı hak ediyor.

Hepimizin talebi bu olmalı. Hepimiz bu bilinçle hareket etmeliyiz.

Bugün kendimiz, yarın da evlatlarımız için yapmalıyız bunu.

Birinci vazifemiz budur.

TRT

Ailelerin, toplumların, milletlerin, ülkelerin, devletlerin; ananeleri, görenekleri, gelenekleri vardır.

Tutuculuk yapacak değilim. Zaman içinde değişen koşullarla birlikte gelenek, görenekler de yeniden şekillenebilir elbette ama bu değişim daha iyi, daha güzel, daha gelişmiş örnekler yönünde olursa bir anlam ifade eder.

***

Türkiye’de seçimlerin de gelenekleri vardır.

Seçime katılan siyasi parti genel başkanlarının Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) ekranlarından yaptıkları propaganda konuşmaları da bu geleneklerden biridir.

Bu sene liderler TRT ekranına çıkmıyor.

Diyebilirsiniz ki, “Onlarca televizyon kanalı var ve siyasetçiler her gün defalarca bu ekranlarda boy gösteriyor; dolayısıyla TRT’deki o 10 dakikaya ihtiyaçları yok.”

Ama öyle değil maalesef. Keşke böyle olsaydı.

Adayların TRT’den vazgeçmesinin sebebi bu değil.

***

Haydi muhalefet liderleri ‘tepki’ olarak reddetti TRT’yi…

Peki ya Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı

Erdoğan?..

Tayyip Erdoğan da çıkmıyor TRT ekranına. Kulislere yansıyan gerekçe, miting programının yoğunluğu ama hepimiz biliyoruz ki; eğer istense, 10 dakikalık bant kaydı için vakit rahatlıkla bulunabilirdi.

Durum şudur:

Devleti yönetmeye talip olan politikacılar TRT’den vazgeçebiliyor.

Devletin başındaki kişi, devletin resmi yayın organından mesaj vermeye ihtiyaç duymuyor.

Cumhurbaşkanı’nın geleneksel TRT hitabına gereksinim hissetmemesi önemlidir.

Kurumu yönetme sorumluluğuna sahip olanlar bu durumun ciddiyetini görmeli, sorumluluk hissetmeli ve gelinen noktaya dair bir iç muhasebe, bir özeleştiri yapmalıdır.

TRT’yi yönetenler şapkalarını önlerine koyup “Biz nerede yanlış yaptık” sorusunu kendilerine sormalıdır.

“Aman canım ne olacak, bu seferlik de böyle oluversin” demek kolaycılıktır.

Oysa kurumsal teamüller mühimdir. Demokrasi gelenekleri de öyle.

Yazının devamı...

Kandil yolunda yaşananlar

Gündemde Kandil Operasyonu var. Detaylara geçmeden önce şu noktayı kayda geçirelim:

Kandil operasyonu, sadece Kandil Dağı’na yapılan harekât anlamına gelmiyor.

Terör örgütü PKK, Türkiye Irak sınır hattından Kandil Dağı’na kadar olan bölgenin tümüne ‘Kandil Eyaleti’ adını veriyor.

Örgüt aynı zamanda, bu bölgedeki kamplarının hepsi için yani Zap, Metina, Haftanin, Gare ve Hakurk ile Kandil Dağı’nı ‘Medya Savunma Alanları’ şeklinde adlandırıyor.

Kara harekâtı iki koldan

Türk Hava Kuvvetleri’ne bağlı savaş uçakları Irak’ın kuzeyinde yer alan bu kampların yanı sıra PKK’nın ana karargâhının da bulunduğu Kandil Dağı’ndaki mevzileri bombalamaya devam ediyor.

Kara birlikleriyse Kuzey Irak içlerine doğru ilerlemeyi sürdürüyor. Kara operasyonu iki koldan yürütülüyor.

Bu kollardan ilki Çukurca, ikincisi de Şemdinli hattı.

Hakkari’nin Çukurca İlçesi’nde konuşlu 32’nci, Şemdinli İlçesi’ndeki 34’üncü sınır tugayları ve Hakkari Dağ Komando Tugayı’ndan askerler; sınırın yaklaşık 40 kilometre içine kadar ilerlemiş durumda.

Zırhlı üs bölgeleri

Son dönemde Suriye topraklarında yapılan operasyonlarda olduğu gibi Kandil Operasyonu’nda da, hedefe giden yol üzerinde modüler üs bölgeleri kuruluyor. İlerleme sürdükçe, üs bölgesi sayısı da artıyor.

Sınır içinde Pirinçeken ve Dağlıca bölgesi; Kuzey Irak’ta ise Zap bölgesinde Saddam Kayalıkları olarak adlandırılan hakim arazi, Zerde, Çamacu, Güven Dağı, Hakurk gibi bölgelerde üsler kuruldu. Bu üs bölgelerine, ASELSAN’ın geliştirdiği dört aşamalı güvenlik sistemi kuruluyor.

Terörist sızmalarına karşı sensörlü teller, saldırı durumunda koruma sağlayan çelik bariyerler, roketleri durduran özel beton duvarlarla hemen ardındaki ikinci beton bariyer ve nihayet personelin yaşam alanı olan zırhlı konteynerler.

İş makineleri çalışıyor, asfalt dökülüyor

Operasyonda nihai hedef, Türkiye sınırından karayoluyla yaklaşık 200 kilometre uzaklıkta bulunan Kandil Dağı.

Birlikler şu anda, bu mesafenin, Hakurk’a kadarki bölümünü, yani kabaca beşte birini kat etmiş durumda.

Güzergâh üzerinde kurulan üs bölgelerini birbirine bağlamak ve operasyonun lojistik desteğini sağlamak maksadıyla şimdi yoğun bir yol yapım çalışması var sınır ötesinde.

Bölgede iş makineleri çalışıyor. Bazı üs bölgelerini ve bağlantı yollarını TSK’nın istihkâm birlikleri, bazılarınıysa özel sektör firmaları inşa ediyor. İkmâl yollarının bir kısmı stabilize, bir kısmıysa asfalt olarak planlandı.

Tanklar, Fırtına Obüsleri, diğer zırhlı araçlar ve tabii askeri personelin intikali için bu yollar kullanılacak.

İHA, SİHA ve ‘Havan Tespit’ler

Kurulan yüksek güvenlikli üs bölgeleri, askeri tabirle, teröristlerin yaklaşma istikametleri yani Türkiye’ye geçiş güzergâhlarının kontrol altında tutulmasını sağlıyor.

Hakim tepelerdeki bu konteyner üslerde havan tespit cihazları 24 saat devrede. PKK’nın havan topu atışlarında erken uyarı sistemi devreye giriyor ve cihazlar alarm veriyor. Bu operasyonda uygulanan stratejinin geçmişe oranla sağladığı büyük avantajlar var.

Askeri yetkililer, bölgedeki terörist unsurların artık menzil dışında rahat hareket etme imkânı kalmadığına dikkat çekiyor. Çünkü İnsansız Hava Araçları (İHA) operasyon bölgesinin üstünde aralıksız uçuyor.

Arazide herhangi bir hareketlilik tespit edildiği anda, bu defa Silahlı İnsansız Hava Araçları (SİHA) veya savaş uçakları devreye giriyor. Verilen koordinatlar birkaç dakika içinde havadan vuruluyor.

Askerin Kandil’e doğru ilerleyişi işte bu şekilde devam ediyor.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.