Sene 1968; baba Barzani anlatıyor
“Dileğim odur ki, İslam milletleri kardeşçe el ele versin. Türkiye devleti de, biz mazlum Kürtlerin davasını anlasın, bize fena gözle bakmasın, bazı yeraltı faaliyetlerinin de bizim tarafımızdan gelmediğini bilsin ve lütfunu esirgemesin, bize hami olsun.”
Bu sözler Molla Mustafa Barzani’ye (1903 1979) ait.
Gazeteci yazar Hulusi Turgut’un, Mesud Barzani’nin babası, Molla Mustafa Barzani ile 17 Mayıs 1968’de, Dilman’da yaptığı röportajdan...
Türkiye’nin lütfuna muhtacız
Hulusi Turgut, meşakkatli bir sürecin sonunda Molla Mustafa Barzani ile görüşen ilk Türk gazetecisi olmuş tam 49 yıl önce.
Turgut’un, öyküsüyle birlikte o röportaja da yer verdiği ‘Barzani Olayı’ (*) adlı kitabının 285 ve 285’inci sayfalarından, aynen aktarıyorum...
Hulusi Turgut soruyor, Molla Mustafa Barzani yanıtlıyor:
- Türkiye’de suç işleyip bölgenize sığınan kanun kaçaklarını himaye ettiğiniz söyleniyor. Bu doğru mudur?
- Katiyen yalandır. Bu tamamen menfi propagandadır. Türkiye’den kaçan bir mücrimi (suçlu) yakalayıp Türk hükümetine teslim etmek bizim görevimizdir. Bu gibi menfi propagandalar, bizi, büyük Türk devletine ve Türk milletine kötü şekilde tanıtmak içindir.
- Kürdistan Demokrat Partisi’ni Türkiye’de de gizli olarak kurduğunuz söyleniyor.
- Bu da bir komünist taktiğidir. Biz, babalarımızın diyarına karşı kötü emeller beslemeyiz. Türkiye bizi anlamıyor veya anlamak istemiyor. Biz mazlum bir milletiz. Türkiye’nin lütfuna muhtacız.
- Araplarla niçin mücadele ediyorsunuz?
- Araplar dahil, yeryüzünde hiçbir millet bizim düşmanımız değildir. Ancak Irak yönetimini elinde bulunduran Araplar, biz Kürtleri aralarında eritmek ve yok etmek için planlar hazırladılar, milletimize işkence yaptılar. İsyan etmedik ama hürriyetimiz ve yaşama hakkımız uğruna savunmaya geçtik.
Hedef büyük Kürdistan mı?
- Türkiye’dekileri de içine alacak bir biçimde, bölgedeki tüm Kürtleri birleştirme ve büyük bir Kürdistan devleti kurmak için çalıştığınız iddia ediliyor. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
- Böyle bir soruyu bekliyordum. Bugün Türkiye ve İran’daki ırktaşlarımızın huzuru, biz Irak Kürtlerinde de olsa, niçin savaşalım? Biz, elbisesiyle suya dalmış bir milletiz. Kendimizi kurtarmamız bizim için kâfidir. Biz sadece Irak Kürtlerinin mümessiliyiz. Davamız, muhayyel (hayali) bir Kürt birliği davası değildir. Biz sadece yaşayabilmek için uğraşıyor, hayatımıza kastedenlere karşı kendimizi savunuyoruz. Bu gibi mücadeleler sona ermeli ve bütün İslam milletleri ele ele verip bir güç teşkil etmelidir. Çünkü Kuran-ı Kerim, Müslümanları şer kuvvetlere karşı birleşmeye davet eder.
Biz Türkiye’deki ırktaşlarımızı Türk olarak görüyoruz. Bunun aksini düşünmek mümkün değildir. Irak Kürtleri ile Türkiye Kürtleri, iki komşu milletin insanlarıdır. Büyük Türk adaleti, ırk ayrımına imkân tanımamış, büyük Türk lideri Mustafa Kemal Paşa da, devletini sağlam temeller üzerine kurup çeşitli ırkları kaynaştırarak bugünkü Türkiye’yi kurmuştur.
Bizler ise insanca yaşama imkânına kavuşuncaya kadar mücadelemize devam edeceğiz. Bu mücadele, sadece ve sadece kendimizi savunmak içindir. Irak devletini müştereken meydana getirdiğimiz Araplar, Arap milliyetçiliğini ön plana çıkarıp varlığımıza kastettiler. İslam prensiplerini, devlet ve millet anlayışını hiçe saydılar. Varlığımızı inkâr ettiler. Biz de varlığımızı ve benliğimizi onlara kabul ettirmek için bu savaşı sürdürüyoruz. Tekrar ediyorum, Avrupa milletleri aramıza girdikten sonra ahlakımız bozuldu. Kuran-ı Kerim, İslam birliğinde, kardeşlikten bahseder. Oysa bizler, kutsal dinimize ihanet edercesine, kardeş kardeşe savaşıyoruz. Bizim bu ayrılığımıza Avrupa ülkeleri çok memnun oluyorlar; çünkü, parçalanmak üzere olduğumuzu görünce, elimizdeki topraklarda kolayca at oynatabilmek için sabırsızlanıyorlar.
Dileğim odur ki, İslam milletleri kardeşçe el ele versin. Türkiye devleti de, biz mazlum Kürtlerin davasını anlasın, bize fena gözle bakmasın, bazı yeraltı faaliyetlerinin de bizim tarafımızdan gelmediğini bilsin ve lütfunu esirgemesin, bize hami olsun.
(*) Barzani Olayı Osmanlı İmparatorluğu’nu ve Türkiye Cumhuriyeti’ni XIX. yüzyıldan beri meşgul eden bir Kürt aşiretinin belgeseli. 542 sayfa / Doğan Kitap 2008