Şampiy10
Magazin
Gündem

Sene 1968; baba Barzani anlatıyor

“Dileğim odur ki, İslam milletleri kardeşçe el ele versin. Türkiye devleti de, biz mazlum Kürtlerin davasını anlasın, bize fena gözle bakmasın, bazı yeraltı faaliyetlerinin de bizim tarafımızdan gelmediğini bilsin ve lütfunu esirgemesin, bize hami olsun.”

Bu sözler Molla Mustafa Barzani’ye (1903 1979) ait.

Gazeteci yazar Hulusi Turgut’un, Mesud Barzani’nin babası, Molla Mustafa Barzani ile 17 Mayıs 1968’de, Dilman’da yaptığı röportajdan...

Türkiye’nin lütfuna muhtacız

Hulusi Turgut, meşakkatli bir sürecin sonunda Molla Mustafa Barzani ile görüşen ilk Türk gazetecisi olmuş tam 49 yıl önce.

Turgut’un, öyküsüyle birlikte o röportaja da yer verdiği ‘Barzani Olayı’ (*) adlı kitabının 285 ve 285’inci sayfalarından, aynen aktarıyorum...

Hulusi Turgut soruyor, Molla Mustafa Barzani yanıtlıyor:

- Türkiye’de suç işleyip bölgenize sığınan kanun kaçaklarını himaye ettiğiniz söyleniyor. Bu doğru mudur?

- Katiyen yalandır. Bu tamamen menfi propagandadır. Türkiye’den kaçan bir mücrimi (suçlu) yakalayıp Türk hükümetine teslim etmek bizim görevimizdir. Bu gibi menfi propagandalar, bizi, büyük Türk devletine ve Türk milletine kötü şekilde tanıtmak içindir.

- Kürdistan Demokrat Partisi’ni Türkiye’de de gizli olarak kurduğunuz söyleniyor.

- Bu da bir komünist taktiğidir. Biz, babalarımızın diyarına karşı kötü emeller beslemeyiz. Türkiye bizi anlamıyor veya anlamak istemiyor. Biz mazlum bir milletiz. Türkiye’nin lütfuna muhtacız.

- Araplarla niçin mücadele ediyorsunuz?

- Araplar dahil, yeryüzünde hiçbir millet bizim düşmanımız değildir. Ancak Irak yönetimini elinde bulunduran Araplar, biz Kürtleri aralarında eritmek ve yok etmek için planlar hazırladılar, milletimize işkence yaptılar. İsyan etmedik ama hürriyetimiz ve yaşama hakkımız uğruna savunmaya geçtik.

Hedef büyük Kürdistan mı?

- Türkiye’dekileri de içine alacak bir biçimde, bölgedeki tüm Kürtleri birleştirme ve büyük bir Kürdistan devleti kurmak için çalıştığınız iddia ediliyor. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

- Böyle bir soruyu bekliyordum. Bugün Türkiye ve İran’daki ırktaşlarımızın huzuru, biz Irak Kürtlerinde de olsa, niçin savaşalım? Biz, elbisesiyle suya dalmış bir milletiz. Kendimizi kurtarmamız bizim için kâfidir. Biz sadece Irak Kürtlerinin mümessiliyiz. Davamız, muhayyel (hayali) bir Kürt birliği davası değildir. Biz sadece yaşayabilmek için uğraşıyor, hayatımıza kastedenlere karşı kendimizi savunuyoruz. Bu gibi mücadeleler sona ermeli ve bütün İslam milletleri ele ele verip bir güç teşkil etmelidir. Çünkü Kuran-ı Kerim, Müslümanları şer kuvvetlere karşı birleşmeye davet eder.

Biz Türkiye’deki ırktaşlarımızı Türk olarak görüyoruz. Bunun aksini düşünmek mümkün değildir. Irak Kürtleri ile Türkiye Kürtleri, iki komşu milletin insanlarıdır. Büyük Türk adaleti, ırk ayrımına imkân tanımamış, büyük Türk lideri Mustafa Kemal Paşa da, devletini sağlam temeller üzerine kurup çeşitli ırkları kaynaştırarak bugünkü Türkiye’yi kurmuştur.

Bizler ise insanca yaşama imkânına kavuşuncaya kadar mücadelemize devam edeceğiz. Bu mücadele, sadece ve sadece kendimizi savunmak içindir. Irak devletini müştereken meydana getirdiğimiz Araplar, Arap milliyetçiliğini ön plana çıkarıp varlığımıza kastettiler. İslam prensiplerini, devlet ve millet anlayışını hiçe saydılar. Varlığımızı inkâr ettiler. Biz de varlığımızı ve benliğimizi onlara kabul ettirmek için bu savaşı sürdürüyoruz. Tekrar ediyorum, Avrupa milletleri aramıza girdikten sonra ahlakımız bozuldu. Kuran-ı Kerim, İslam birliğinde, kardeşlikten bahseder. Oysa bizler, kutsal dinimize ihanet edercesine, kardeş kardeşe savaşıyoruz. Bizim bu ayrılığımıza Avrupa ülkeleri çok memnun oluyorlar; çünkü, parçalanmak üzere olduğumuzu görünce, elimizdeki topraklarda kolayca at oynatabilmek için sabırsızlanıyorlar.

Dileğim odur ki, İslam milletleri kardeşçe el ele versin. Türkiye devleti de, biz mazlum Kürtlerin davasını anlasın, bize fena gözle bakmasın, bazı yeraltı faaliyetlerinin de bizim tarafımızdan gelmediğini bilsin ve lütfunu esirgemesin, bize hami olsun.

(*) Barzani Olayı Osmanlı İmparatorluğu’nu ve Türkiye Cumhuriyeti’ni XIX. yüzyıldan beri meşgul eden bir Kürt aşiretinin belgeseli. 542 sayfa / Doğan Kitap 2008

Yazının devamı...

Başkent caddelerinden manzaralar ve ekonomi...

Ankara’yı bilenler kolayca gözlerinin önüne getirecektir ama şehre yabancı olanlar için biraz detaylı tarif edeyim.

Çankaya’nın merkez noktasında Atakule var Başkent’te... Atakule’nin yer aldığı kavşağa, aşağıdan, Kavaklıdere’den Cinnah Caddesi çıkar.

Kavşaktan karşıya, yani Atakule’den yukarıya, Yıldız tarafına da Simon Bolivar Bulvarı devam eder.

Aşağı Ayrancı’dan başlayıp, Yukarı Ayrancı üzerinden Atakule Kavşağı’na ulaşan Hoşdere Caddesi ve onun karşı yönünde Gazi Osman Paşa semtine (GOP) doğru giden de Çankaya Caddesidir.

Çankaya Caddesi terkedilmiş şehir

Çankaya Caddesi’nin sol altında Botanik Parkı yer alır. Devamında İngiltere Büyükelçiliği, Başbakanlık Resmi Konutu ve Amerikan Büyükelçilik Konutu sıralanır.

Caddenin sağında ise eskiden Ankara Valisi’nin konutu olan, halihazırda İçişleri Bakanı’nın ikamet ettiği bina vardır. Vali’nin Evi olarak bilinen o konuttan sonraki binalar ise Ankara’nın en prestijli, en pahalı apartmanlarıdır. Daha doğrusu öyleydi.

Dün baktım ki, Çankaya Caddesi’nde, Atakule’den Köşk’e kadar sıralanan o binaların altlarındaki dükkanların neredeyse hepsi boş. Üç dört dükkan dışındakilerin tümünde “Sahibinden kiralık” ilanları asılı.

Çankaya Caddesi, terkedilmiş şehir görüntüsünde.

Uğur Mumcu Caddesi de bomboş

Çankaya Caddesi’nden doğru devam edince, Çankaya Köşkü bitip Nenehatun ve Reşit Galip Caddeleri’ni keserek, GOP semtine, Uğur Mumcu Caddesi’ne ulaşırsınız.

Bir dönemin yine en gözde ve en değerli bölgesi olan bu caddede de (eski Köroğlu) görüntü Çankaya Caddesi’ne yakın.

Birçok bina ya satılık ya kiralık...

Sağlı sollu birçok dükkan boş. Görüntü tam anlamıyla nahoş.

Ulus Hâli’nin hâli

Başkent’in bir başka bölgesi...

Şehrin eski merkezi, Ulus... Meşhur Ulus Hâli...

Anafartalar Caddesi’ndeki hâl, Ankara’nın sembol mekanlarından biridir. Daha doğrusu biriydi !

Bir gidin bakın, o Ulus Hâli bugün ne hâlde?

Kuyumculardaki kuyruklar

Hâlin çevresinde, özellikle Anafartalar Caddesi üzerinde onlarca kuyumcu vardır.

Bazılarının kapısında uzun kuyruklar...

“Bu kadar insan altın mı alıyor” ya da “Millet altınını mı bozduruyor” diye düşünüyorsunuz manzarayı ilk gördüğünüzde. Ama yaklaşıp içeride olan biteni görünce anlıyorsunuz işin aslını. Yıllardır devam eden, ‘kredi kartıyla nakit para alma’ çarkı dönüyor kuyumcularda.

Nakit paraya sıkışan vatandaş kuyumcuya gidiyor, misal 100 TL’ye ihtiyacı var...

Yüzde 2, 3, 5; artık ne ise belli bir komisyon oranı karşılığında, 6, 8, 10, 12 ay taksit yapılıyor.

Kredi kartıyla, taksitli altın alışverişi yapılmış gibi gösteriliyor kayıtlarda. Ama ortada altın yok. Faizcilik mi dersiniz, tefecilik mi bilmem; böyle bir ‘para satma’ uygulaması var.

100 TL’ye ihtiyacı olan vatandaş, kartından mesela - 105 TL çektiriyor, 100 TL’sini alıyor. Sonra bankaya taksitle ödüyor borcunu.

Kuyumcu komisyondan kazanıyor, vatandaş da bankadan kredi kartıyla nakit avans çekse ödeyeceği faiz ve çekim ücretinden daha az bir maliyetle parasını alıyor.

Sistem böyle işliyor.

***

Başkent Ankara’da küçük bir turdan gözlemlerimiz bunlar.

Benzer sahnelerin ülkenin diğer kentlerinde de yaşandığını tahmin etmek güç değil.

Haber kanallarının ekonomi bültenlerini seyredip, piyasalardaki durumu izlerken, başkent caddelerindeki manzarayı düşünmeden edemiyorum...

Yazının devamı...

Şaban Dişli: Artık yeter dedim

“Sıkıldım... Çok sıkıldım. Parti içi bir türlü, sosyal medya bir türlü… Bunların kaynağını da bulamıyorum. Kim yaptırıyor belli değil. Artık yeter...”

Bu sözler dün AK Parti Genel Başkan Başdanışmanlığı görevinden istifa eden Sakarya Milletvekili Şaban Dişli’ye ait.

Dün saat 16.44

Başkent Ankara’da dün öğle saatleri itibariyle, herkes Balıkesir, Bursa ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarının istifa haberlerini bekliyordu.

Öğleden sonra bir istifa haberi geldi ama görevinden ayrılan bu üç belediye başkanından biri değildi.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Genel Başkan Başdanışmanı Şaban Dişli, ilk günden itibaren tartışmalara konu olan bu görevinden istifa etti.

Haberin duyulmasının ardından hemen Şaban Dişli’yi aradım. Telefonu sürekli meşguldü.

Dişli’ye ulaştığımda saat 16.44’tü. Görevi bırakma nedenini yaptığı yazılı açıklamada kayıtlara geçirmişti ama söyleyecek daha fazlası olmalıydı...

Erdoğan mı istedi?

- Sayın Dişli, açıklamanızda hem sosyal medya hem de parti içinden gelen yorumlardan duyduğunuz rahatsızlığı vurgulayıp partinizin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sizin üzerinizden daha fazla yıpratılmaması için istifa ettiğinizi söylüyorsunuz. Gündemdeki büyükşehir belediye başkanları gibi, sizin istifanızı da Cumhurbaşkanı Erdoğan mı istedi?

- Hayır. Kendisinin bir talebi, bir telkini olmadı. Ben kendi inisiyatifimle ayrıldım.

- Cumhurbaşkanı’nın yorumu ne oldu pekiyi? Ne dedi size bu karar üzerine?

- Henüz bir şey söylemedi. Ben sabah istifa dilekçemi gönderdim partiye. Kendisinin haberi olmuştur sanırım ama bugün malum yabancı konuğu var, çok yoğunlar. Muhtemelen o yüzden henüz bir temasımız olmadı.

İlk gün TT oldum

- Kulislerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istifalarını talep ettiği belediye başkanlarının sizi örnek gösterip “Şaban Dişli görevdeyken bizim ayrılmamız isteniyor” şeklinde tepki gösterdikleri konuşuluyor...

- Onu bilemem ama şunu biliyorum ki, sürekli benim üzerime oynayanlar var. Bakın, danışmanlık görevi ilk duyulduğunda, lehte aleyhte, Türkiye’de TT (Trend Topic: Twitter’da hakkında en çok yorum yapılan kişi ya da konu) oldu. Dünyada da TT sıralamasında üçüncüydü. Sanki çok büyük, çok önemli bir şeymiş gibi... Murat Bey, sıkıldım... Çok sıkıldım. Parti içi bir türlü, sosyal medya bir türlü... Bunların kaynağını da bulamıyorum. Kim yaptırıyor belli değil. Artık yeter...

Gerekçe o görüntüler mi?

- 15 Temmuz darbe girişimi gecesi Akıncı Üssü’ndeki güvenlik kamerası kayıtlarından bir bölümü daha, üç gün önce (16 Ekim 2017 Pazartesi) medyada yer aldı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler’in elleri arkadan kelepçeli şekilde - üsse getiriliş görüntülerinden söz ediyorum. Kardeşiniz Mehmet Dişli’nin de o koridorda yürüyerek telefon görüşmesi yaptığı o kayıtların kamuoyuna yansıması üzerine mi istifa kararı aldınız?

- Ben bunu, yani istifa konusunu aşağı yukarı bir 15 20 gündür yakınlarıma söylüyordum. Diğer meseleye gelince... Ben, Mehmet’in (kardeşi, eski Tümgeneral Mehmet Dişli) tutuklanmasından beri aynı noktadayım. Sonuçta ben bu partinin kurucusuyum. Partime ve Cumhurbaşkanımıza bağlılığım ve hizmet anlayışım konusunda da tavrım net. Gelinen noktada partinin de, genel başkanın da atılan bu tweetlerle, yapılan yorumlarla, parti içindeki arkadaşların yorumlarıyla yıpratıldığını görüyorum. Benim üzerimden bu durumun daha fazla devam etmesini istemedim. Tabii ben de öyle. Ben de yıpratılıyorum. Değişik grupların üzerine değişik baskılar oluyor vs... Dolayısıyla ben de artık yeter dedim. Durum bundan ibarettir.

Yazının devamı...

Sancaklılar ecdat topraklarındaydı

Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın yurt dışı gezilerinde, resmi heyette muhalefet partilerinden milletvekillerinin de yer alması bir devlet geleneğidir.

Cumhurbaşkanlığı ya da Başbakanlık, TBMM’de grubu bulunan muhalefet partilerine davet gönderir, partiler de resmi ziyaretin yapılacağı ülke ve gezinin gündemine göre talep edilen sayıda parlamenteri görevlendirir.

Türkiye’de iç siyasette son yıllarda hiç düşmeyen gerginlik, bu devlet geleneğinin de uygulamada eksik kalması sonucunu doğuruyor.

Son dönemde Cumhurbaşkanı’nın dış seyahatlerinde sadece Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) milletvekilleri bulunuyor heyette.

***

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta Ukrayna ve Sırbistan’ı kapsayan üç günlük resmi ziyaretine, MHP Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı katıldı. Eski milli futbolcu Sancaklı ile İstanbul Atatürk Havalimanı Büyük Şeref Salonu’nda karşılaştığımızda, yanında, kendisiyle aynı boyda genç bir adam vardı.

Saffet Sancaklı, önce sarışın delikanlıyı tanıştırdı: “Mert Sancaklı, oğlum.”

Hemen ardından da ekledi: “Babasının doğduğu toprakları görmeye geliyor. Dedesinin, atalarının yaşadığı toprakları görecek.”

***

Saffet Sancaklı, Sırbistan’ın Sancak bölgesinde doğmuş.

Soyadı üzerinde; Sancak’lı...

Sancak’ın Tutin kasabası doğumlu olan MHP milletvekili, yıllar sonra doğduğu topraklara, hem de oğluyla birlikte gitti.

Baba oğul Sancaklılar heyecanlı ve mutluydular.

***

Duyduğum kadarıyla, Cumhurbaşkanlığı, gezinin Sırbistan ayağındaki programda Sancak Türk Bölgesi ziyareti de bulunduğundan, MHP’den özellikle Saffet Sancaklı’yı davet etmiş.

Sancaklı, seyahate oğluyla birlikte katılmak isteyince, 20 yaşındaki Mert de heyete dahil edilmiş.

Geziyi izleyen bir gazeteci olarak, bu durumu ‘güzel’ bir not olarak kayda geçirdim.

Cumhurbaşkanlığı’nınki hem ince bir düşünce hem de hoş bir jest.

Umarım benzer güzellikler yakın gelecekte, diğer siyasi parti temsilcisi davetliler için de geçerli olabilir.

Yazının devamı...

Melih Gökçek gündeminde son durum

“Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in akıbeti ne olacak?”

Başkentin gündemindeki soru bu. Nereye gitsem, kimi görsem bu soruyla karşılaşıyorum.

Hele dün sabah itibariyle... Yani Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Ukrayna Sırbistan gezisinden Ankara’ya dönerken uçakta yaptığı açıklamaların yayınlanmasının ardından...

***

Üç günlük dış geziyi tamamlayıp Sırbistan’ın başkenti Belgrad’dan Ankara’ya doğru yola çıktık.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, her zaman olduğu gibi özel uçak TC TUR’un orta kısmında yer alan toplantı salonunda yanıtladı sorularımızı.

Gündemde can sıkıcı, hatta bunaltıcı çok sayıda konu başlığı olmasına rağmen, Erdoğan’ın keyifli olduğu gözlerden kaçmıyordu.

Melih Gökçek ve diğer büyükşehir belediye başkanları hakkındaki soruyu cevaplamaya da gülerek başladı Cumhurbaşkanı.

Erdoğan, başbaşa görüşmelerinin ardından Gökçek’in Twitter üzerinden yaptığı açıklamayı teyit etti önce:

“Sayın Gökçek ile biz, Külliyemizin hemen karşısında, biliyorsunuz, 15 Temmuz Şehitler Abidesi’nin mekânının yan tarafında bir müze ve otopark projesi olayı vardı... Ne oldu vesaire diye, bu konuyla alakalı kendisini bir çağıralım dedik” sözleriyle...

Ardından da, Melih Gökçek’in açıklamasında yer almayan kısmı ekledi:

“Bu vesileyle o konulara da, yani sizin ifade ettiğiniz konulara da (görevden ayrılması talebi) girme durumu oldu. Bunları aramızda konuştuk, görüştük” dedi.

Erdoğan, “Daha önce de söylediğim gibi olay sadece Melih Bey’in şahsında olan şeyler değildir. Yani bu konuyla ilgili, partimizde, bazı yerlerde bir değişim iradesi söz konusudur” sözleriyle de bazı büyükşehir belediye başkanlarının değişmesi yönündeki görüşünü bir kez daha kayıtlara geçirdi.

***

Başkent Ankara’da, Melih Gökçek cenahından gelen haberlerde hep şu noktaya dikkat çekiliyor: Cumhurbaşkanı Erdoğan bizzat Melih Gökçek’e dair konuşmuyor. Doğrudan ondan bahsetmiyor. Dolayısıyla Gökçek de konuyla ilgili net açıklama yapmıyor.

***

Dönelim, üç gün önce, 11 Ekim 2017 akşamı TC TUR uçağında Cumhurbaşkanı’nın konuyla ilgili sözlerine.

“Siz 20 sene, 23 sene 24 sene belediye başkanlığı yapacaksınız, bazı yerlerde üç dönem belediye başkanlığı yapılacak... İlanihaye buralarda kalınacak diye bir şey yok. Bugüne kadar partinin yönetimi, devamı istikametinde eyvallah demişse, her türlü desteği vermişse; şimdi de kalkıp eğer böyle bir irade ortaya çıkmışsa... “

Böyle dedi Erdoğan belediye başkanları konusundaki soruya verdiği yanıtın bir bölümünde.

Devamında da şunları söyledi Cumhurbaşkanı:

“Bu konuyla ilgili demek ki bir sıkıntı yaşıyoruz, bu sıkıntıları da aşmamız gerekiyor. Bazı arkadaşlarımızın bence bundan rahatsızlık duymaması, tam aksine, bizim yönetimimiz eğer böyle bir karar verdiyse, verecekse, o konuda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımızın yaptığı gibi o nezaketi gösterir. Dolayısıyla bu hareketi güçlendirir. Aynı şekilde, mesela Düzce de kalkmıştır, hiç ısrar dahi etmemiştir. Aynı şekilde Niğde, öyle bir ısrarın içerisine girmemiştir.”

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kendi tabiriyle Kadir Topbaş gibi nezaket gösterip görevi bırakmayanlar ve - yine kendi tabiriyle - ısrarcı olanlar hakkındaki takvime dair de ilk kez, şu sözlerle işaret verdi:

“Temenni ederiz ki, bu hafta, önümüzdeki hafta içerisinde bazı görüşmeleri yapacağız, ondan sonra da nihai kararımızı vereceğiz çünkü her geçen vakit aleyhimizedir ve buna da pek tahammül edemeyiz.

Ve Erdoğan’ın son soruya verdiği yanıt...

Soru şu: “Ankara ve Balıkesir dışında, sorunlu başka il var mı?”

Cevap tek kelime: “Bursa.”

Şahıs değil şehir ismi veren Cumhurbaşkanı, kararın uygulama aşaması için de ‘önümüzdeki hafta’dan söz ettiğine göre, gelecek hafta sıcak geçecek demektir.

Yazının devamı...

Topbaş gibi bırakın mesajı!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Ukrayna ve Sırbistan’a yaptığı ziyaretlerin ardından Türkiye’ye dönerken gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’le yaptıkları görüşmeyle ilgili “Her gün yeni bir iddia ortaya atılıyor. Sizin istifa etmesini istediğiniz, onun 3 ay süre istediği, 2019’a kadar süre istediği... Bu konu hakkında neler söylersiniz?” sorusu üzerine şunları söyledi:

‘Aramızda görüştük’

“Öyle bir şey söz konusu değil. Sayın Gökçek ile biz, külliyemizin hemen karşısında, 15 Temmuz Şehitler Abidesi’nin mekânının yan tarafında bir müze ve otopark projesi olayı vardı. Ne oldu vesaire diye, bu konuyla alakalı kendisini bir çağıralım dedik. Bu vesileyle o konulara da, yani sizin ifade ettiğiniz konulara da girme durumu oldu. Bunları aramızda konuştuk, görüştük.”

‘Değişim istiyorlar’

“Daha önce de söylediğim gibi olay sadece Melih Bey’in şahsında olan şeyler değildir. Yani bu konuyla ilgili, partimizde, bazı yerlerde bir değişim iradesi söz konusudur. Bu aynı zamanda MKYK’nızın da bir kararıdır. Zira Mart 2019 seçimlerine giderken bu tür değişimlerin olması gereken yerlerde, değişim iradesini partimizin üst yönetiminin ortaya koymasını özellikle arkadaşlarımız da istiyorlar.”

‘Parti eyvallah demişse’

“Bazı arkadaşların kenar köşe yazdıkları, ‘Seçimle gelen, seçimle gider’ veya ‘Sandıkla gelen sandıkla gider’ lafları var... Kusura bakmasınlar da; seçimle gelen seçimle gider ama bunlar bağımsız seçimle gelip bağımsız seçimle gitmiyorlar. Bunlar tabii ki bir iradenin yaptığı ön seçimler vesaire neticesinde buralara geliyorlar. Ve yani, siz 20 sene, 23 sene 24 sene belediye başkanlığı yapacaksınız, bazı yerlerde üç dönem belediye başkanlığı yapılacak... İlanihaye buralarda kalınacak diye bir şey yok. Bugüne kadar partinin yönetimi, devamı istikametinde eyvallah demişse, her türlü desteği vermişse; şimdi de kalkıp eğer böyle bir irade ortaya çıkmışsa...”

Nihai karar yakında

“Bakın bunun sebepleri var. A’dan Z’ye biz tabii bütün incelemelerimizi yapıyoruz. Bizim 2019 Mart seçimlerine giderken, ön hazırlıklarımızı çok iyi yapmamız lâzım. 16 Nisan’da biz hangi ilde ne kadar oy aldık? Ortalamanın altında olanlar, ortalamanın üstünde olanlar... Dolayısıyla da önümüzdeki seçime girerken çok daha güçlü, çok daha farklı girmemiz lâzım. Bu konuyla ilgili demek ki bir sıkıntı yaşıyoruz, bu sıkıntıları da aşmamız gerekiyor. Bazı arkadaşlarımızın bence bundan rahatsızlık duymaması, tam aksine, bizim yönetimimiz eğer böyle bir karar verdiyse, verecekse, o konuda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımızın yaptığı gibi o nezaketi gösterir. Dolayısıyla bu hareketi güçlendirir. Aynı şekilde, mesela Düzce de kalkmıştır, hiç ısrar dahi etmemiştir. Aynı şekilde Niğde, öyle bir ısrarın içerisine girmemiştir. Temenni ederiz ki, bu hafta, önümüzdeki hafta içerisinde bazı görüşmeleri yapacağız, ondan sonra da nihai kararımızı vereceğiz çünkü her geçen vakit aleyhimizedir ve buna da pek tahammül edemeyiz.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ankara ve Balıkesir dışında, sorunlu başka il var mı?” sorusu üzerine ise “Bursa” diye yanıt verdi.

ABD’yle çözüm için komisyon

- ABD ile vize konusunda bir gelişme, ABD’nin tavrında bir yumuşama, yeni öneri söz konusu mu?

“Sayın Dışişleri Bakanı (Tillerson) Dışişleri Bakanımıza ‘Komisyon oluşturalım’ demiş. Onunla ilgili olarak yetkililer kendi aralarında konuşacaklar. Bir ortak komisyon oluşturmak suretiyle, ‘Nasıl bir adım atalım ki bu sıkıntıları aşalım’ demişler. Onun için bu komisyonun nasıl olacağına ilişkin metni bizim tarafa ileteceklerdi. (Bakan Çavuşoğlu: Büyükelçiyi aramışlar ‘bildireceğiz’ demişler.)”

- Tutuklunun (Metin Topuz) avukatı ile görüşmesi bir adım olabilir mi?

“Olay bir defa şu. Bu olay ayın 4’ünde gerçekleşti. Tutuklama oldu. Bana gelen bilgilere göre ayın 4’ünden 10 Ekim’e kadar İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılmış herhangi bir görüşme müracaatı yoktur. Ne aile tarafından ne de avukatları tarafından. Hiçbir görüşme talebi olmamıştır, bunu özellikle bilmenizi istiyorum. Gidip ailesi de avukatı da elbette görüşebilir. (Bakan Çavuşoğlu: “Bugün kendisi -M.Topuz- ‘Avukatımla görüşmek istiyorum’ diye savcılığa başvurmuş. Ve Cuma günü de görüşme olacakmış.)”

‘Zaten baş ajan Pensilvanya’da’

“Konsolosluklarının içerisinde FETÖ faili ajanlar bulunuyor. Bunlar diplomat değil, bunlar ajan. Benzer ajanlar şu anda Amerika’da da var. O ajanlar da Kongre ile çok sıkı ilişki içinde. Bütün bunlar bir gerçek olarak ortada. Zaten FETÖ’nün baş ajanı Pensilvanya’da. Sene 1999, oraya yerleşti. 400 dönümlük arazi üzerinden oradan dünyadaki 170 devleti bu adam yönetiyor. ABD’nin bu işlerde seyirci kalmaya devam etmesi, kusura bakmasınlar, stratejik müttefikle bağdaşan bir tavır olarak değerlendirilemez. Ayrıca şu anda Suriye’de yaşadıklarımız da ortada. Bu yaptıkları, Kuzey Suriye’deki terör koridorunu güçlendirmekten başka bir şey değildir.”

Şimdi sırada S-500’ler var

- S-400’lerin ortak üretimi ve Rusya’da buna karşı bir direnç var mı? Direnç varsa bu S-400 programını etkiler mi? Türkiye Patriotlarla da ilgileniyor mu?

S-400’lerle alakalı olarak herhangi bir sıkıntı yok. Birinci pakette ortak üretimimiz olmayacak. Birinci paketi onlardan alacağız. Ama ikinci paketten itibaren artık ortak üretimin adımlarını inşallah atacağız. Bizim Sayın Putin’le yaptığımız görüşmelerde işi S-400’lerle bitirmeyi düşünmüyoruz. S-500’lerle ilgili de görüşmelerimiz oldu. Temenni ederim ki bu görüşmelerimizi de (S-500’lerle alakalı) hayata geçiririz. Patriotlarla ilgili herhangi bir düşüncemiz yok. Patriotlar dünyada tedavülden kalkıyor.”

Barzani’ye‘başa dön’ uyarısı

“Kuzey Irak Yerel Yönetimi yaptığı hatayla, oradaki halkı dünyaya kapalı hale gelmesine sebep oluyor. Yönetimin yaptığı hata yüzünden, oradaki insanlar İran’dan çıkamayacak, Türkiye’den çıkamayacak, güneyden gidemeyecek, Suriye tarafından gidemeyecek. Peki ne yapacak oradaki halk? İsyan edecek. Katalanlar’da olduğu gibi. Bak ne oldu? Şimdi, ertelemeden söz ediyorlar. Biz ertelemeyi kabul etmiyoruz zaten. Kuzey Irak’ta bizim için erteleme diye bir şey yok. Yola devam edeceksen, bu işin miladında neysen, oraya dönmek durumundasın. Orada birisi, İç politika uğruna her şeyi kurban etmiştir. Kendi şahsi çıkarları için... Bundan sonra onun bir daha seçilme şansı yok.”

Afrin’de yanlışa tahammül yok!

- Suriye Baas rejimi de PKK’ya özerklik hakkı tanıyacağı yönünde resmen açıklama yaptı. Bizim bu İdlib kararımızın ardından Mümbiç ve Afrin’i konuşabilir miyiz?

“Arkadaşlar, zaten konuşuyoruz. Konuşmadığımız gün yok. Şu an itibariyle (İdlib’de) işler sağlıklı bir şekilde, Astana’ya uygun olarak devam ediyor. Burada bir sıkıntı yok. Mümbiç ile ilgili, gerekirse orada da gerekli adımlar atılacaktır. Ama Afrin ile ilgili konuşmama hiç gerek yok; zaten Afrin şu anda kontrol altındadır. Afrin’de en ufak bir yanlışa tahammülümüz yok. Çok açık söylüyorum.”

Yazının devamı...

Ankara’nın Gökçek gündemi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı da, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’i de çok uzun zamandır ve yakından tanıyan birçok isimle konuştum şu son iki gündür.

Siyasetçisinden iş adamına, bürokratından aile yakınlarına kadar birçok isimle...

Bütün bu görüşmelerin ardından edindiğim izlenimleri ‘yorumsuz’ şekilde aktarıp, an itibariyle (dün öğleden sonra) gelinen noktayı özetleyeceğim ama bir noktayı hatırlatarak başlamak gerekiyor.

O nokta da şu:

Tayyip Erdoğan’ın, son yerel seçimlerde (2014) Melih Gökçek’i tekrar aday gösterme sürecini hatırlayın. Erdoğan Gökçek’i son güne kadar bekletmişti. Konuştuğum herkes üç sene önceki o sancılı süreci anımsattı. Çoğunluğun görüşü, Erdoğan’ın o dönemde Gökçek’i, partisindeki karşıt görüşe rağmen aday gösterdiği yönünde. Ve son defalığına...

Üç buçuk yıl sonra bugün...

Melih Gökçek 27 Mart 1994’ten bu yana Ankara’nın belediye başkanı.

Gökçek’in 2019’da yapılacak yerel seçimlerde tekrar aday olmak istediği de biliniyor.

Aralık 2015’te verdiği bir röportajda, “Önümüzdeki dönem aday yapmazlarsa sadece üzülürüm. Asla nankörlük yapmam” diyor Gökçek.

Ve son yerel seçimden yani 2014’ten sonra bugün Ankara’da, “Erdoğan şu son tavrıyla, Gökçek’i yeniden aday göstermeyeceğini ilan etmiş oldu” görüşü hakim. Gelelim, yazının başında bahsettiğim görüşmeler sonunda ortaya çıkan fotoğrafa...

- Melih Gökçek görevden ayrılmak istemiyor. Yakın çevresinin söylediğine göre kendisine yapılanı ‘vefasızlık’ olarak değerlendiriyor.

- Buna karşılık birçokları da Erdoğan’ın Gökçek’e 2015’te, parti içinden gelen itirazlara rağmen yeniden aday yaparak, zaten fazlasıyla vefa gösterdiğini söylüyor.

- Gökçek’in, referandumda Ankara’da ‘Hayır’ oylarının ‘Evet’lerden fazla çıkmasından kendisinin sorumlu tutulamayacağı görüşünde olduğu konuşuluyor. Melih Gökçek’in yakın çevresi, Anayasa değişikliği halk oylamasındaki dinamiklerin başka olduğunu belirtip, çıkan sonuçtan belediye başkanının mesul tutulamayacağının altını çiziyor.

- Konuşulanlara göre Melih Gökçek, hakkındaki gündemin medya üzerinden şekillenmesine, yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisiyle doğrudan konuşmamasına da içerlemiş.

- Ankara Büyükşehir Belediyesi - AK Parti Genel Merkezi - Beştepe Cumhurbaşkanlığı Külliyesi üçgeninde mekik dokuyanlar var şu son birkaç gündür. Belediye cenahında cevabı aranan soru, Erdoğan’ın Melih Gökçek’ten neden vazgeçtiği?

- Başkent’te konuyla ilgili kimle konuştuysam, 2019’da aday gösterilmeyeceği kesinleşse de Gökçek’in istifa etmeyip son güne kadar koltuğunda kalmayı tercih edeceği noktasında hemfikir. İstifanın, bir suçu ya da kusuru olduğu şeklinde algılanacağını söylüyor herkes.

- Tabii bu durumun tek istisnası, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Melih Gökçek ile bizzat görüşüp istifasını doğrudan istemesi. İşte bu gelişme yaşanırsa, Gökçek’in o zaman görevi bırakmaktan başka seçeneği kalmayacağı belirtiliyor.

Yazının devamı...

Kritik ayrıntı, büyük şüphe

Cuma günü, Irak’ın kuzeyinden bir şehit haberi geldi biliyorsunuz.

Jandarma Uzman Çavuş Yahya Acar şehit oldu.

Acar’ın, 15 Temmuz kahramanı Ömer Halisdemir’in silah arkadaşı olduğu şeklindeki haberleri okumuşsunuz ya da izlemişsinizdir.

Haberin detayları şöyleydi:

“ Irak sınır hattının Çukurca ilçesinin karşısında yer alan Kuzey Irak’ın Kanimasi bölgesinde, dün akşam saatlerinde PKK’lı teröristlerle güvenlik güçleri arasında çatışma çıktı. Çıkan çatışmada, 41 yaşındaki Jandarma Uzman Çavuş Yahya Acar şehit oldu, dört asker de yaralandı. Çatışmada üç PKK’lı teröristin de öldürüldüğü belirtildi. ”

Ankara’ya ulaşan bilgiler

Olaya ilişkin Ankara’ya ulaşan bilgilerde çok kritik bir detay var.

Çatışma, Batufa Kanimasi yolu üzerinde seyir halindeki askeri konvoya açılan ateş üzerine başlıyor.

Bu ayrıntı çok önemli.

Çünkü…

Batufa; Zaho ile Kanimasi’nin arasında bulunan bir yerleşim yeri.

Aynı Zaho gibi Batufa ve Kanimasi’de de yıllardır (1999’dan bu yana) Türkiye’nin koordine birimleri bulunuyor.

Hatta Kanimasi’de, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir komando taburu konuşlu. Geçmiş yıllarda tank taburu olan bu askeri varlık bir süre önce komando taburuna dönüştürülmüştü.

Zaho Batufa Kanimasi hattında, 18 senedir Türkiye’nin irtibat ve koordinasyon noktalarıyla personeli var.

Kanimasi’deki taburun lojistik ihtiyaçları da yıllardır, düzenli olarak bu yol kullanılarak karşılanıyor. Yani Habur’dan Kanimasi’ye kadar olan yolda sürekli bir askeri trafik var.

Güzergâh Peşmerge’nin kontrolünde

Bu yolun güvenliği yıllardır Peşmerge tarafından sağlanıyor. Yol üzerinde, Barzani yönetimine bağlı Peşmerge güçlerinin güvenlik kontrol noktaları ve yola hakim tepelerde karakolları bulunuyor.

İşte bu yüzden ilginç Cuma günü yaşananlar.

Ankara’da istihbarat ve güvenlik kaynaklarının dikkat çektiği nokta şu: Peşmerge’nin denetiminde olan ve yıllardır askeri konvoyların sürekli gidip geldiği bu güzergahta, bunca yıldır TSK unsurlarına yönelik herhangi bir saldırı olmamıştı.

Durum böyleyken, Kuzey Irak’taki referandumdan sadece dört gün sonra o bölgede böyle bir olayın yaşanması tesadüf olabilir mi?

Ankara’nın Barzani yönetimine gösterdiği tepki ortadayken yaşanan bu olay, referandum kaynaklı kriz ortamında nasıl okunmalı?

Senelerdir o hatta eylem yapamayan PKK, TSK konvoyuna nasıl saldırabildi?

Yani senelerdir o hatta PKK’nın kan dökmesinin önüne geçebilen Peşmerge, bu defa nasıl oldu da, terör örgütünün saldırısını engelleyemedi?

Bir şehit verilen, dört askerin de yaralandığı bu olay ile ilgili Ankara’da işte böyle ciddi soru işaretleri var.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.