Kayıp Zamanın İzinde
.
Kayıp Zamanın İzinde, Fransız yazar Marcel Proust’un en sıradan duygunun geniş halkalarla başka anlara ve hayallere eklenebildiği başyapıtının adıdır. Yaşamın, bu derin yaratıcılığın eşliğinde nelere gebe olabileceğini düşünürsünüz. Anların nasıl derinleşebileceğini takip ettiğiniz satırlarla örülüdür kitap. Bir anın insan yaşamındaki karşılığını sayfalarca ama sayfalarca anlatır size Proust. Belki bu yüzden anın ne kadar kıymetli olduğunu fark etme şansını da yakalarsınız. Zaman kaybolup giderken, tıpkı kıyıya vuran dalgalar gibi, o dalgalardan geri kalana şaşkınlıkla bakakalırsınız. O küçük tortuda, aslında tarifsiz bir yaşam vardır.
Ali İsmail Korkmaz’ın kayıp zamanları
Dün Kemal Göktaş’ın, Gezi olayları esnasında dövülerek yaşamını yitiren Ali İsmail Korkmaz’la ilgili haberini okurken hatırladım kitabı. Bir insanın kayıp zamanlarının ne anlama gelebileceğini bir kez daha düşünmeye de o zaman başladım. Olayın hemen önünde gerçekleştiği otele, olay esnasında bir şahıs giriyor ve kamerayı kapattırıyordu. Elinde gaz maskesi olan biri, bir sivil polis olduğu savlanan kişi. Geliyor ve kaydı kapattırıyordu ve bu kesintideki hikayenin patronu ve anlatıcısı o oluveriyordu birdenbire.
Önce 74 saniyelik, sonrasında yaklaşık 18 dakikalık bir kesintiydi bu.
74 saniyeyi bir kenara bıraktım ve 18 dakikalık bir boşluğa nelerin girebileceğini tasarlamaya çalıştım.
18 dakika, bir kıyıdan bir kıyıya kısa bir deniz yolcuğu olabildiği gibi uzun bir işkencenin adı da olabilirdi. Her bir yumruk ve tekmenin karanlıkta bedene inen şiddetinin adı. Bedenine inen o her tekmede bir insanın bilinçle bilinçsizlik arasındaki bir noktada zihninde neyi canlandırabileceğini düşünmeye çalıştım. Geçmişin dehlizlerindeki bir çocukluk anısındaki öylesine bir sokak kavgası şiddeti de olabilirdi bu; sonrasında anneye sarılırken duyulan sıcaklık ve şefkat de; o sırada mutfakta demlenmekte olan bir çaydanlığın tıngırdamasının insanın kalbine verdiği huzur da... 18 dakika çok uzun bir süreydi. Yaşamınızı yeniden yazabilirdiniz. O ‘kayıp’ anında kafanıza üşüşmüş ve sizi sürekli tartaklayan birilerine karşı sarılabileceğiniz dünyalar kadar direnç noktanız olmalıydı belleğinizde.
Bu şiddeti yaratan ‘kayıtsızlık’ bir gün bu ülke topraklarında sona erdiğinde Ali İsmail Korkmaz’ın o 18 dakikalık kayıp zamanı bize çok ama çok önemli gerçekleri öğretmeye aday olacaktır. Oradaki vahşetin dehlizlerinde nelerin saklı olduğunu görmeye cesaret edebildiğimizde. Hukuk devleti olmanın ne anlama gelebileceğinden tutun da insan haklarına kadar bir sürü şey...
Dolmabahçe camisinin muezzin ve imamı görevlerinden alınarak başka yerlere verildi. Zamanın ruhuna uyabilseler, ‘evet camide herkes kafayı çekti’ diye demeçler verip, ortalığın kan gölüne döndüğüne dair kayıtlara rağmen ‘bunlar buranın kayıtları değil valla’ deselerdi her şey çok farklı olabilirdi onlar için. Ya da son modaya uyup kayıt aletini kapatıverseler, zamanı kendilerine göre şekillendiriverselerdi...
Ama yapmadılar... Yap-ma-dı-lar.
Bizlere de insanlık dersi verdiler. Bu kadar yalın işte.