Kadına yönelik şiddetin deşifresi
.
2-3 yıl önce Mor Çatı Kadın Sığınağı’nın bir projesine dâhil olmuştum. Şiddete uğrayan kadınların hayatından yola çıkarak, hem onları anlatan hem de ‘anlatmayan’ öyküler yazacaktık. Her birimiz projeyi onaylamış, yani kendi yaşamını bizlerle paylaşmakta sorun yaşamayan kadınlarla görüştük. Buna rağmen adlarını bilmeden, onların o tedirgin hâlleriyle anlattıkları öykülerden başka başka, edebiyata uzanan öyküler yazdık. Sanırım hemen hepimizin kaygısı ortaktı: Bu kadınları bir de biz yazdıklarımızla deşifre etmeyelim! Süreçte onlar çok hassas bir yerde duruyordu, sanırım yazarlar olarak bizler de.
Bu denge çok hassas bir denge ve o yüzden özel ihtimam gerektiriyor.
Ayrı bir dil, ayrı bir tutumdan bahsediyorum. Bu tür buluşmalarda şiddetin yeniden üretilmemesine özen göstermek şart. Aksi takdirde istemeden de olsa o şiddetin bir parçası da siz oluveriyorsunuz.
Bunu neden mi yazdım?
Adı verilmiyor ama...
Türkiye’de kadına yönelik şiddet önlenemiyor. Hürriyet’in en son haberi bunu kanıtlar nitelikte. Bu habere göre liseyi bitirmiş bir insanın dramı söz konusu. Üniversite giriş sınavından, sığınma evlerine, oradan kimlik bilgilerinin değiştirilmesine kadar varan bir süreç söz konusu.
Alışık olduğumuz ama alışmamamız gereken hazin bir öykü daha...
Şimdi asıl soru şu: Bu haber ya da buna benzer haberlerle, kısacası şiddetin bu biçimde ifşa edilmesiyle kadınlara uygulanan şiddeti sonlandırabilir miyiz sonlandıramaz mıyız?
Kaldı ki koruma altındaki bir kadının öyküsünün bu biçimde deşifre edilmesi bundan böyle o kadına nasıl bir yaşam alanı sağlayabilir? Korumadan kastedilen herkese kapalı ama basına açık bir soyut örtü müdür? Koruma altındaki bir kadının adını vermeyip hayatıyla ilgili hemen her şeyi habere sığdırmak o kişiye yapılan iyilik midir kötülük müdür? Sonrasında bu kadının ya da bu kadınınkine benzer yaşamların tehdit edilmeyeceğinin garantisini verebiliyor muyuz? Veremiyorsak bu haberi başka bir formatta, başka bir dilde vermek durumundayız.
Diyeceksiniz ki habercilik böyle bir şey.
Ben de ısrarla haberciliğin ilk etapta ‘insanlığı’ gözetmesi gerektiğini, insanlığı gözetirkense en başta insanı önemsemesi gerektiğini söyleyeceğim.