İyi ki doğdun Hrant Dink!
.
Bugün Hrant Dink’in doğum günü. Onu yitirişimizin ardından nice bahar geçti. Dava ise bitmedi, hatta her şey yeniden başlayacak... Hatırlar mısınız bilmem, mahkeme suikastin ardından bir örgüt bulunduğuna dair bir şeye rastlamamış (Bunun örgütlü bir cinayet olduğunu Marmara’daki balıklar, havadaki kuşlar, göllerdeki sazanlar bile biliyor!) ve Dink’in katilleri, neredeyse onların sırtlarını sıvazlayan tuhaf bir adalet anlayışıyla çok makul cezalar almışlardı. Bereket Yargıtay karara itiraz etti. Bu Salı dava yeniden görülmeye başlıyor.
Cinayetten önce Hrant Dink’in avukatlığını yürüten Fethiye Çetin’in bu yoğun günlere denk düşen bir kitabı çıktı Metis Yayınları’ndan. Mürekkebi kurumadan elime ulaşan bu kitabın birçok hüznü barındırırcasına yaşamla harçlanmış bir adı var: ‘Utanç Duyuyorum’.
Dikkatli okurlarımız Çetin’in 2004 yılında çıkan ‘Anneannem’ adlı kitabını hatırlayacaklardır. Kitap Türkiye’de ve dünyada büyük bir yankı uyandırmıştı. Ardından Ayşe Gül Altınay’la birlikte ‘Torunlar’ geldi. Çetin’i, bu iki kitabını okuduktan sonra tanıma şansına eriştim. Sanki kırk yıldır tanıdığım bir insandı. Hemen her kitabında Ermeni olmanın bu toplumdaki karşılığını bizlere sıcak bir kalbin bilgeliğiyle aktaran Fethiye Çetin’di o.
Aynı Çetin bu kez Dink davasını bizlerle tartışıyor. Ne var ki konu biraz daha çetrefil bu kez. Neden derseniz, Hrant Dink davası özelinde aslında bugünümüzü anlatıyor bize... Bu davanın içinden süzülenlerin hepimizi o ya da bu şekilde ilgilendirdiğini söylüyor. O cinayet, ‘pek çok cinayette olduğu gibi Ergenekon’u aşan, onun üzerinde, daha derin bir yapı tarafından’ işlenen diğer cinayetleri hatırlatıyor.
Çetin, Hrant Dink cinayetinin, öncesi ve sonrasıyla, en yakın görgü tanıklarından biri olarak cinayetin hazırlık sürecinin yargı ayağını, süreçte rol alanları, açılan davaları, duruşma ve kararları bir avukatın gözlemleriyle aktarıyor bizlere. Kendisinin ‘bir tanıklığın hikayesi’ diye tanımladığı bu kitap, hakikat karşısında faillerin en büyük savunma mekanizmaları olan ‘gizlilik, sessizlik, unutturma ve inkâr’ın topluma nasıl sindirilmiş olduğunun da bir kanıtı. Dahası, buna o ya da bu şekilde onay verişimizin de.
‘Seyircisiz zulüm olmaz’ cümlesi kulaklarımızda çınlamaya devam ederken seyircileriyle güçlenen nice cinayetin bu ülkede tek tek aydınlığa kavuşmasını dileyenlerden biri olmak bu cinayetlerin önüne geçmeye yetmeyecek, biliyorum. Ancak Fethiye Çetin’in dediği gibi ‘geçmişten aldığımız utancı geleceğe ve genç kuşaklara taşımamak için’ üstü örtülenleri, sumen altı edilenleri açığa çıkarmak, yeniden düşünmek ve anlamak durumundayız. Geleneksel suç ortaklığımızdan kurtulmanın yolu buralardan geçiyor. Saklanmaktan, unutmaktan, yokmuş gibi davranmaktan, ama diye başlayan cümleler kurmaktan vazgeçerek.
Hrant Dink davasındaki hakikat bu ülkenin hakikatidir. Bekliyoruz. Mutlu insanların yaşadığı bir ülkede var olmayı umut ederek...Er ya da geç.
‘Utanç Duyuyorum’u bu sonbahar okuyun derim.