Gözaltında taciz
.
Haberiniz var mı bilmiyorum; 31 Mayıs’ta gözaltına alınan kadınlar İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde tamamen soyularak tacize uğradılar. Sonrası da geldi...
Bu ülkede gözaltına alınan ya da tutuklanan kadınlara reva görülen muamele bu işte. Üstelik yıllardır yapılıyor bu.
Gezi direnişi ile bir kez daha hatırlamış olduk...
Sizce bu cinsel şiddet değildir de nedir?
Hatırlatmakta fayda var: Kadınlar Gezi Parkı direnişi esnasında da ön saflarda yer aldılar. Dahası, sembolik olarak da şiddetin karşısında hep onlar vardı. Ne kırmızılı kadın ne de siyahlı kadın şiddetin savunucuları tarafından kolay kolay unutulacak... Birer sembol hâline gelen yanlarıyla direnişin gerçek renklerini de sonraki yıllara yine onlar taşıyor olacak.
İlk hedef kadınlar
Gezi Parkı direnişini konuştuğum bir genç, bu direniş esnasında kadınların örgütlenmelerinden çok şey öğrendiklerini, parkın içindeki temizlik vb. konulardaki işbirliğinde hep kadınların başı çektiğini, onların sayesinde odalarını toplamaya bile üşenirlerken parkın içinde arkadaşlarıyla birlikte çöp topladıklarını dillendiriyordu. Ona göre en riskli anlarda reviri koruyanlar da onlardı. Yaşamın ne demek olduğunu biliyordu kadınlar!
Bununla kalsa iyi... Kadınlar, Gezi Parkı direnişi esnasında, iktidarın yıllardır bedenleri üzerindeki eline karşı verdikleri mücadelenin sesini yollara, meydanlara, insanlara taşıdılar ve haklı taleplerinden asla ödün vermediler. Kendilerini çok yakından ilgilendiren, ‘özel ya da kamusal alan’ üzerinden yürütülmeye çalışılan bütün tuhaf politikalara zaten hep yanıt vermiş ve haklarını savunmuşlardı. Gezi direnişi esnasında da bunu dile getirmekte son derece cesur ve kararlıydılar. Tabii sonuçta da öteden beri tanıdıkları polis şiddetiyle karşılaştılar. Bu şiddetin en beterlerinden birini, yani cinsel tacizi ise bizzat yaşadılar. Belki de tam bu yüzden, Gezi direnişi ilk etapta kadınları hedef alan bir şiddete tanık oldu.
Hangi meşruiyet?
Peki.
Şimdi soru sorma zamanı: Neden böylesi bir şiddet kadınlara reva görüldü? Bu şiddetin meşruluğunu defalarca yineleyen, bu şiddeti ödüllendirenler en az bu kadınlara şiddet uygulayanlar kadar sorumlu değildir de nedir? Dahası, böylesi bir şiddetin emrini vermek demokrasinin hangi tarafına denk düşer?
Biliyoruz ki gözaltında tacizin ve şiddetin en ufak bir meşruluğu söz konusu değil. Hâl böyleyken yapılan resmi açıklamalar vatandaşlık hak ve özgürlükleri açısından son derece sorunlu.
Şaşırdık mı?
Hayır.
Bu konuda İstanbul Feminist Kolektif Duyurusu’nun sözlerini sizlerle paylaşmak isterim: ‘Aksini kanıtlayabilecek tek girişim, taciz suçlarında sorumluluğu olan emniyet mensuplarının yargılanması ve polis teşkilatı içinde konuyla ilgili kapsamlı bir soruşturma başlatılması olacaktır. Bir an önce, gözaltında cinsel taciz ve cinsel saldırılara son verilmeli, sorumlular cezalandırılmalıdır.’