Gençlerimiz
.
Bi başına çoraplarını bile giyemez, eksantirik kitaplar dışında kitap, dergi okumaz; etliye, sütlüye, dertliye, asgari ücrete, evin ekmeğine karışmaz, yanında bomba patlasa umurunda olmaz denilen velakin herkese çalımını atıp röveşatasını yapan gençliğimize...’
Çarşı’nın Gezi Parkı’ndaki olaylar için kaleme aldığı teşekkür mektubundaki en çarpıcı bölümle başlamak istedim bugünkü yazıma.
Onların bizlere gösterdiği yol, ne zamandır özlemini çektiğimiz yoldu. Sürekli olarak ‘şiddetsizlik’e vurgu yapmamı ‘ne şiş yansın ne kebap, öyle mi?’ biçiminde algılayan bir okurumuza ‘şiddetsizlik’ bunların çok ötesinde bir alana işaret eder demek boynumun borcudur. Daha önce defalarca yazdığım gibi şiddetsizlik yaratıcılığı, hayal gücünü, mizahı ve zekâyı işaret eder. Gülebilmeyi ve neşeyi... O neşeye eşlik eden şöleni... O şölene eşlik eden coşkuyu... Kısacası uzun bir yol. Alışık olmamamız, alışmayacağımız anlamına gelmemeli.
Yeni bir demokrasi
Gençlerimiz Gezi Parkı’nda bu mesajı bize vermişlerdir zaten. İşaret ettikleri de Türkiye’nin ihtiyacı olan ‘yeni bir yaşam anlayışı’dır. İçinde ‘yeni bir demokrasi’ fikrine; dünyaya bakış açısına dar gelen bir giysiyi değiştirebilmek arzusuna işaret eden bir anlayış.
Bu ‘yeni’ fikri çok net okumak durumundayız. İçinde geçmişin ‘direniş’ fikirlerini barındıran, ama onların ötesinde, kendi küllerinden doğmuş farklı bir dinamik bu. Dolayısıyla, diyelim ki baş örtülü kadınlara tahakküm eden, ezber sloganlara yaslanmış ve sadece sistemin azgın şiddetini kaşımakta olan bir şiddeti aralarda estirmek isteyenlerden, bunları insanlara ve yaşam alanlarına dayatmaya çalışan reflekslerden çok farklı. Lokomotifi, yüzlerindeki rahatlık ve huzur olan gençlerin oluşturduğu bu tren, o ya da bu şekilde yoluna devam edecek. Güzel ve anlamlı olan bu. Farklı bir yerlere doğru gidebilmek.
Yeni bir şimdiki zaman
Bilebildiğim, bu yeni yolda kutuplaştırılmış, sadece kendi dertlerinden, duruşundan, bakış açısından yaşamaya şartlandırılmış, ciddiyeti çatık kaşta ve tek boyutlulukta arayan tek sesli bir Türkiye’nin hiçbirimize faydası olmayacağıdır. Birbirimize bakabilir, seslenebilir, korkularımızdan arınabilir -ya da arınmaya çalışabilirsek- öfkenin ve hiddetin Türkiye’sinden, dünyayı ve yaşamı kucaklayabilen bir Türkiye’ye geçebilir, eşitliğin ve en önemlisi mutluluğun dolaştığı bir ülkeyi soluyabiliriz.
Bu ülke bunu sonuna kadar hak etmiş bir ülkedir. Yaralarımız, mağduriyetlerimiz boldur bol olmasına ama yeni bir ‘şimdiki zamana’ her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Hem siyasi olarak hem de toplumsal olarak.
Çok şükür elimizdeki veriler artık bunun değişeceğinin işaretlerini veriyor.
Kısacası gençlerden öğrenecek daha çok şey var!