Başbakan Thatcher
.
Margaret Thatcher’ın hayatını canlandırdığı filminde (The Iron Lady-Demir Lady) Merly Streep döktürmüştü. Öyle ki dünyayı tozu dumana katmış bir liderin insan yanını da görmüş ve bunu takip ederek ‘beşer şaşar’ demiştik.
Bayan Thatcher, benim için karikatürize edilebilecek bir öykü kahramanı gibiydi. Çerçeveleri, sınırları belli bir karakter. Diyeceksiniz ki uzaktan baktığın için öyle geliyor sana. Filmi izledikten sonra ise bu düşüncem daha da güçlendi.
Streep’in takıntılı Thatcher’ı aslında neden böyle bir iktidar saplantısına sahip olduğunun çok bariz nedenlerini tek tek anlatıyordu bize. Elbette daha fazlasını da! Ezik bir çocukluk, mutsuz bir ergenlik, kenara itilmiş bir kadınlığın ardından gelen demirliği gördüğümüzde ‘hah, tamam, şimdi her şey yerine oturdu’ diyebiliyorduk.
İktidar dili ve kadın
Kadınların dünyaya barış getirmeye daha muktedir canlılar olduğunu düşünürken, iktidar dilinin azmanlığının bir kadına nasıl bulaştığına tanık olduğumuzdaysa şunu bir kez daha fark ettik: ‘Kadınlar iktidar diliyle konuştuklarında erkeklerden bin beter olabiliyorlar!’ Vahşi kapitalizm gereği başvurulan özelleştirme politikalarının binlerce insanı işsiz bırakması o döneme damga vuran gerçeklerdendi ve bu gerçeğin mimarlarından biri de Muhafazakâr Thatcher’dı. Açıkçası Thatcher örneğinin ve kullandığı iktidar dilinin bizlere anımsatması gereken en önemli noktalarından birisi budur.
Hastalıklı bir hâl
Diğeri ise Falkland Adası başta olmak üzere, İngiltere gibi bir ülkenin ‘romantik geçmiş’ takıntısının bir ülkeye neler kaybettirebileceği olsa gerek. Büyük Britanya nostaljisinin Arjantin’de küçük bir adada sulara nasıl gömüldüğünü hatırlamak bugün birçok lidere pusula olabilmeli diye düşünüyorum. Hırs küpü liderlerin geçmişe takılı kalmış hâlleri, yönettikleri ülkelerin şimdiki zamana ait genleriyle oynama hakkını onlara vermemeli. Bu genlerle oynamaları, başta o ülkenin halkı olmak üzere dünyadaki birçok insana zarar verdi, hâlâ da veriyor. Teslim etmek gerekiyor ki geçmişi bu tür ihtişamlarla geri getirmeye çalışan zihinlerin hemen hepsinde hastalıklı bir hâl mevcut. Romantik geçmiş olsa olsa, bugünü dünün üzerinden inşa etme hastalığı olabilir. Sanırım bu ülkeden ülkeye, liderden lidere, bir sınırdan başka bir sınıra sirayet eden ve modası asla geçmeyecek olan bir illet.
Barışabilseydi...
Thatcher’ın bu dünyadan göç ettiğini duyduğumda ‘umarım artık huzura ermiştir’ diyesim geldi. Belki de son yıllarda yaşlılığıyla bilenen yalnızlığı esnasında iyi kötü bu huzuru elde etmişti. En azından ‘yaşama nasıl bakarsak yaşam aslında odur’ noktasında bir şeyleri fark etmiş olmasını diledim.
Hiç kuşku yok ki güçlü bir liderdi Thatcher; yetişkinliğinde örselenmiş bir çocukluğun izlerini içinde bu denli yoğun biçimde taşımasa, en azından onlarla barışabilse eminim ki bambaşka bir lider de olabilirdi.