Bakış
.
Taksim Gezi Parkı’nda çadırların arasında bir dolap aynasına rastladım. Birçok değişkenin içinde en çok ilgimi çeken cisim o oldu.
Bir müddet, Gezi Parkı’nın ortasındaki o dolap aynasındaki yansımama baktım. Orta yaşlı yüzüme. Sanki o aynanın yarattığı bir boşluk vardı da, o boşluğun yerini almıştı bu ayna. Sanki o boşluğu cümlelerle doldurmamı, doldurmamızı istiyordu.
Dersim’i, Maraş’ı, Sivas’ı, 12 Eylül’ü, 28 Şubat’ı, Çorum’u, Uludere’yi... Ülkemizdeki ve dünyadaki tüm yoksunlukları, direnişleri, bu direnişlerden insanlığa kalanları ve bunların ardından insanlıktan çalınanları saklamıştı sanki ayna. İçimizdekileri tek tek oraya bırakmamızı ve artık olup biteni görmemizi istiyordu sanki o eski dolap aynası. Her birindeki kurbanlığımızı ve bu kurbanlıkta saklı olanı, ertelenemeyecek gerçeği görmemizi. Yeni bir başlangıç yapabilme şansı ve riskini. Kurbanlığımızın en gerçek hikâyesini hatırlayabilmemizi.
Bunu derken Süreyyya Evren ve Rahmi Öğdül’ün Bağbozumları adlı kitaplarında bize işaret ettikleri ‘Aynanın Kırılmasıyla Düğümü Çözülen Laura Mars’ın Hikâyesine’ göz atmak istedim.
Katilin gözünden
Laura Mars’ın gözleri; filmi hatırlayanlar olacaktır. Ünlü fotoğrafçı Laura Mars (Faye Dunaway) bir sergi açılışında ekibindekilerin birinin öldürüldüğünü öğrenir. Bunu başka başka cinayetler izler. Tuhaf olan cinayetlerin işlenişini kendi gözleriyle görüyor olmasıdır. Katilin bakışıyla, tamamen çaresiz bir hâlde arkadaşlarının öldürülüşünü görmektedir tek tek. Katil sivri uçlu cisimleri kurbanlarının gözlerine saplamaktadır. Bir anlamda onların bakışlarını kurban etmektedir. Mars, polis dedektifi Neville’e bunu anlatır. Aralarında başlayan aşk hem her şeyi kolaylaştıracak hem de zorlaştıracaktır.
Dedektif, Laura Mars’ın çalışmalarıyla basına verilmemiş fotoğrafları karşılaştırır. Derken bunların hemen hemen aynı fotoğraflar olduğu ortaya çıkar. Şüpheye düşeriz. Yoksa katil Laura Mars mıdır? Yine de gerçeğin ortaya çıkması için biraz daha beklemek gerekecektir.
Nihayet, Laura Mars, katilin bakışını son kez hisseder. Öldürüleceğini anladığı bir ‘arkadaşını’ kurtarmak için koşarken bulur kendini. Fakat o da ne? Birden kendi kendisini arkadan görüverir. Yani hem kurban konumundadır artık hem de katilin bakışına sahiptir. Kısacası kendini katilinin bakışından seyretmektedir. Sonunda asıl katilin Laura Mars’ı kurtarmaya çalışan dedektif Neville olduğunu anlarız. Dedektif içinde hem âşığı hem de katili taşımaktadır (hem de polisi). Fakat burada asıl husus çift kişilik taşıyan poliste değil kendini hem kurban olarak hem de katilin bakışıyla görebilmeyi başarabilmiş Laura Mars’ta kilitlenmektedir.
Kurbanlığını anlamak
Cinayeti görebilen, katili bilen o gözlerdir Laura Mars’ın gözleri. Ama asıl gerçeği fark edebilmesi için kendi kurbanlığını anlaması gerekecektir. Oysa o ana kadar her şeyi görmüştür görmesine ama ‘anlaması’ kendi kurbanlığını keşfetmesiyle mümkün olmuştur.
Gezi Parkı’nın ortasındaki o eski aynaya bakarken bunları düşündüm.
O gençlere destek vermemizin en temel koşulunun o fark ediş anında kilitlendiğini - kurbana, bakışını geri kazandırabilme anında kilitlendiğini... Sonrasında ise bu ülkenin tüm kurbanlarına yönelik o kırılgan gerçeği kavramak gerekiyordu. Hemen her mağduriyetteki kurbanlığımızı hatırlamak ve kurbanlığımızın gerçek hikâyesi nedir diye sorabilmek.