Edebiyatın özgünlüğü
Kültür ve Turizm Bakanlığı yazarlara destek vereceğini açıkladı. Gel de sevinme! Ancak bu işin birtakım şartları var. Resmi Gazete’de yazanlara göre destek alacak yazarın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması; üretilecek eserin dilinin Türkçe olması; üretilecek eserin edebiyat üretimini artırması ve edebiyata yeni boyutlar kazandırması; üretilecek eserin özgünlük taşıması, projenin, başvuru öncesinde veya proje uygulama süresince herhangi bir fondan destek almamış olması gerekiyor.
İki önemli husus
Bu açıklamada iki önemli husus göze çarpıyor. İlki, eserlerin ‘dili’ konusunda geliştirilen tavır, bir diğeri ise eserin özgünlüğü konusu. Aslında bu, eserdeki dili de içeren bir husus. Dolayısıyla destek verilecek yapıtın ‘özgünlüğü’ temel olarak tartışılması gereken bir konu. Destek sağlanacak eserlere Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı başkanlığındaki kurul hangi anlamda sahip çıkacak sorusu. Kısaca bu yedi kişilik kurulun özgün eserlerle kuracağı bağın hangi noktada ‘özgün’ olacağı.
Sonrasındaki etapta ise kafamı kurcalayan şu soru var. Ve bu soru sanırım diğer soruların hepsini aşıyor: ‘Üretilecek eserin edebiyat üretimini artırması’ ne demek sahi? Özgün olduğu düşünülen eserin üretimi artırmasından kastedilen nedir?
Bakanlık yetkililerinden gelebilecek olası bir yanıtı beklerken ben kişisel olarak bu ibareden ne anladığımı ifade etmeye çalışayım. Buradaki ifade, ‘özgün’ olduğu tanımlanan edebiyat metnini bir yapıt olarak değil bir ürün olarak görüyor. Bu ise yıllardır üzüntüsünü çektiğimiz merkezden güdümlenen kitle kültürü politikalarının yeniden devlet eliyle üretilmesine katkıda bulunmak anlamına gelebilir. Hatırlayalım: Kitle kültürünün yaygınlaşmasındaki esas, halkın (burada okurun diyebiliriz) çoğu kez sanatsal anlamda niteliği düşük olan sanat eserlerini kitleler için erişilir kılmaktır. Ve bu da aslında bugün gündelik siyasal ortamın eleştirisine girmiş olan meslektaşlarımızın sürekli atladığı ya da yok saydığı çok önemli bir olgudur. Teslim etmek gerekiyor ki sistem ve bu sistemi o ya da bu şekilde üreten herkes en büyük topunu insanları sanatsal ve dolayısıyla düşünsel algıdan yoksun bırakarak patlatır. Ne yazık ki bir toplumu sıradanlaştıracak daha güçlü bir mekanizma yoktur. Hemen herkesin zevklerini, estetik algısını ‘aynılaştırma’ ve bu noktadan kâr sağlama çabasıdır bu.
Okurla buluşabilmek
Yanlış anlaşılmasın. Bir yazarın en büyük mutluluğunun okurla buluştuğu an olduğuna inananlardanım. Ancak bu buluşmanın okurla yazarın kitle kültürünün çizdiği piyasa ekonomisi kuralları ve çerçevesinde değil, özerk bir buluşma olabildiğinde anlam kazanacağını da düşünenlerdenim.
Ne diyeyim? Dilerim Kültür Bakanlığı’nın bu desteği, yazdıklarıyla ‘edebiyat üretimini’ değil ‘edebiyatı’ evrensellikle, diller ötesi, uluslar ötesi, kitle kültürü ötesi yaşatan ve hâl böyleyken aylık ev kirasını ödeyemeyen; kitabı 1000 adet basılıp 250 adet satabilen gerçekten özgün metinlerin şair ve yazarlarını kapsar. Böylece yavaş yavaş edebiyatın özgünlüğünün ne olduğu da insanlar tarafından yeniden hatırlanabilir. Yazarın işi, kitle kültürünün onu itelediği, herkesin ayakkabı kutularına para sakladığı bir noktada naifçe vergi rekortmenliğine soyunmak değil, yazmaktır, iyi yazmak.
Bakanlığımızın bu çok önemli noktayı atlamaması temennisiyle...