Soçi sonrası Türkiye ne yapacak?
.
Cenevre ve Astana’nın ardından Soçi’deki zirvenin bölgedeki dengeler ve özellikle Türkiye açısından etkileri sürüyor. Üçlü zirve sonrası liderlerin açıklamalarına bakıldığında ilkesel ortaklaşmalar kadar her ülkenin kendi hassasiyetleri de öne çıkıyor.
Rusya elde ettiği askeri başarının ardından çatışma potansiyelini en aza indirmek ve rejimi kalıcı kılabilmek için siyasi sürec in taşlarını döşemeye hazırlanıyor. Belli oldu ki Esad en azından geçiş sürecinde bulunacak. Bunu Soçi’deki tüm ortaklarına ilettiği görülüyor.
İran’da Esad için benzer bir ilkesel tutum içerisinde. Bununla birlikte sahadaki etkinliğini korumak ve Suriye’den gelebilecek tehditleri olabildiğince uzakta karşılamak istiyor. Ülkede ABD askeri gücünü istemiyor. Özellikle S.Arabistan ve İsrail gibi ülkelerden gelecek tehlikelere karşı Doğu Akdeniz’e açılan yolu diri tutabilmek gayretinde...
Rejim açısından ise ortada ciddi bir kazanım var. Rus askeri gücünün ülkeye adım attığı güne kadar “gitmesi yıllar değil, artık aylar ve haftalar” denilen Esad zaferini ilan ederken siyasi diyalog başlığı ile Türkiye’ye olası bir işbirliği için mesaj veriyor.
Türkiye’nin durumuna bakıldığında meselenin 3 önemli boyutunun olduğu görülüyor.
Birincisi Soçi’den Cenevre’ye uzanacak siyasi çözüm başlığında yer alacak yol haritasının güzergahı ve aktörleri nasıl belirlenecek?
İkincisi üçlü zirvenin muhataplarının PYD-YPG konusundaki tutum ve hedefleri nereye doğru evrilecek? Bunun test edileceği en güçlü zemin Suriye Ulusal Diyalog Kongresi olacak.
PYD buraya çağrılacak mı?
Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuda geri adım atmayacaklarına yönelik vurgusu, siyasal süreçte Kürtleri temsilen yeni bir yöntemin geliştirilmesini gerekli kılabilir. Suriye muhalefeti içerisinden bir takım isimler ya da farklı gurupların birleşmesi gündeme gelebilir.
Bu biraz da meselenin üçüncü boyutuyla ilgili...
Özellikle Rusya’nın İdlib’de Türkiye’den beklentisi ve Türkiye’nin Afrin hassasiyeti nasıl ortak bir noktada buluşabilecek?
Öyle görülüyor ki Soçi’deki tüm aktörler Türkiye’nin PYD/YPG’ye yönelik açık ve net tavrından rahatsız değil. Hatta Türkiye bunu yüksek perdeden ifade etmeye devam ettikçe PYD’nin Rusya bloğuna yaklaşması söz konusu olabilir. Ayrıca ABD’nin askeri gücünü çekmesi ihtimali ve K.Irak’ta Barzani’nin “yarı yolda bırakıldığına” yönelik kanaat ABD çıkarları ile Rusya’nın sahadaki hamle gücü arasında bir seçim yapmaya zorluyor. Diğer yandan 50 binin üzerinde silahlı gücü ve ABD’den aldığı 3000 Bin tır dolusu mühimmat ve teçhizat ile ülkenin kuzeyinde fiili bir durum yaratmak isteyen PYD cephesinde Türkiye’nin Afrin motivasyonu büyün önem taşıyor. İşte burada Rusya hem Türkiye ile PYD’yi oyunun içinde ve kendi kartları arasında tutmak istiyor hem de PYD’nin Afrin’deki varlığı ile Türkiye’yi İdlib’te daha etkin olmaya zorluyor. Üstelik Diyalog Kongresindeki temsil sorunu Türkiye için kabul edilebilir bir şekilde çözümlenirse Putin, siyasal süreci rejim ile PYD arasında petrol/doğalgaz üzerinden bir kısmi anlaşmaya doğru götürebilir.
Bu zor denklemde Türkiye’nin yapması gereken PYD’yi olabildiğince rahatsız etmek, bu hassasiyetinden geri adım atmamak ve İdlib’teki etkinliği ile müzakere yeteneğini olabildiğince artırmak. Bir de Suriye’deki Türkmenler meselesi var ki onu bir sonraki yazımızda değerlendirelim.