Polemik dünyasına hoşgeldiniz...
.
Bugün dış dünyanın baş döndürücü gündeminden ve iç politikanın teknik mevzularından sıyrılıp hepimizi yakından ilgilendiren bir konuya değinmek istiyorum...
Öyle bir tehdit ki cezbedici görünümüyle sinsice yaklaşıyor, önce bireyleri sonra onların temsilcisi olan kurumları, siyasal örgütleri bir bir ele geçiriyor.
“Hayır ben başardım, teslim olmadım” diyenler ise sosyal yaşantıda, iş dünyasında silinmeye varan bir zemin kaybına uğruyor. Çünkü onun sunduklarına karşı gelmek ya da onu terk etmek birçoklarının ondan beslenerek tattığı hazzı ve kattığı dünyalığı tehlikeye sokmak demek.
Neden bahsettiğimi az çok anladınız sanırım...
Karşı karşıya olduğumuz tehdidin adı: POLEMİK
Hedefi: İNSAN
MİSYONU: Karşı tarafı alt etmek
Beslendiği kaynaklar: Sonu olmayan MENFAATLER ve körlük derecesine varan İDEOLOJİLER...
Asırlardır toplum yaşamında var olan ve değişerek günümüze intikal eden polemik kavramı Türk Dil Kurumu sözlüğünde “söz dalaşı”, “kalem kavgası” olarak geçer. Ama günümüz kültür yapısı dikkate alındığında ne dalaşmanın ne de kavga etmenin bu kavramı açıklaması mümkün.
Fransız yazar Leon Daulet “düşünceyi ayakta tutan insanlardır; insanları yıkmadan hedefteki düşünceyi yıkmanız mümkün olmaz.” diyor.
Şöyle bir bakın etrafınıza, ekranlardaki tartışmalara, karşıtlıklara ve seviyeye dikkat kesilin.
Fikirlerin, inanç ve değerlerin, ihtiyaç ve yeniliklerin mi yoksa günü kurtaran metaların ve kişiliklerin mi çarpıştırıldığını göreceksiniz.
Gerçekten Daulet haksız değildi.
Gelinen noktada insanı yıkmak için hakaret, iftira hatta kaba kuvvet bile polemikte kullanılan acımasız araçlar karşısında donuk kalıyor.
Aslında polemiğin bugün ki yansıması teknolojinin mahrem yönlerini keşfeden insanların yine insan-ı kamil düşüncesini yerle bir eden sığlığa yürümesidir.
“Efenim zekalar savaşıyor”, “zeki olan kazanıyor”...
Cemil Meriç böyle söyleyenlere diyor ki: “Zekalar birbiriyle savaşmaz. Kinlerin, peşin hükümlerin, gizli çıkarların savaşıdır bu. Eski bir inancı yok etmek isteyen yeni bir düşüncesinin savaşı. Ve her savaşçı kendi cephesinde muzaffer.”
Üstelik polemik dünyasının ele geçirdiği mekanlar kent-kırsal, zengin-fakir ayrımı yapmaksızın tüm ekonomik ayrışmaları kuşatıyor. Sınırlar kalkıyor. Yerköy’ün ücra kahvesindeki tartışma ile süslü mekanların ekranda döndüğü polemikler giderek örtüşüyor.
Maalesef “konuşulan şey iyidir, iyi olan şey konuşulur” mantığı polemik dünyasının yayılma hızını artırıyor.
Bir de ideolojilerin amansız hastalığı var.
Eğer bir ideoloji şuur çizgisinden çıkıp maddileşmişse orada insanların şuurlu davranması beklenemez. Bunu sadece siyasal merkezli düşünmemeliyiz. Zira bir siyasi görüşü hayat biçimi haline getirme hedefi burada kendisini gösterir. Çoğu zaman hayata uyarladığımız şey uzak durmamız gereken maddileşmiş ideolojidir.
Amacından ve mecrasında saptırılmış ideolojiler düşünceyi, düşünmeyi ve sözcükleri böyle sergilemeyi kısıtlıyor. Çok açık ki ideolojiler de maddileştikçe köyde, kentte, medyada polemik kavramının pençesine düşüyor.
Anlaşılıyor ki etrafımızı kuşatan polemikler dünyası menfaatlerin ve maddileşmiş ideolojilerin kendilerini gizledikleri perdeye dönüşüyor.
En kötüsü de her geçen gün tartışma programlarından uzaklaşmanız ve siyaset dışı mecralara yönelmeniz polemik dünyasından kurtulmanız için yeterli olmayabilir...
Hiçbir polemiğe girmeden BAYRAMINIZI kutluyor, mutlu tatil günleri diliyorum.