Kiralık demokrasi
.
İdeal bir durumun ifadesi olarak öne çıkan Demokrasi kavramı günümüz siyasal ve yönetim mecrasında belirli dönüşümlerden geçerek şekilleniyor. Antik Yunan dönemine atıf yapmak çoktan geçerliliğini yitirdi. Abraham Lincoln’ün “halkın, halk tarafından, halk için yönetimi ” yaklaşımı bir teoriden ileri gidebiliyor mu? Bunu dünyada tam anlamıyla içselleştirmiş, kurumları ve hukuku ile taçlandırmış bir ülke olmadığı gibi demokrasiyi amaç edinen pek çok ülkede de amaca ulaşma derecesi farklılık gösteriyor.
Burada üç önemli sebepten söz edilebilir. (1) Ülkenin içinde bulunduğu coğrafyanın demokrasi kavramına yüklediği anlam. (2) Her ülkenin kendi tarihsel yolculuğunda meydana getirdiği kazanım ve fırsatlar. (3) Toplumun kültür dokusuyla ete kemiğe bürünen siyasal/yönetsel anlayış...
Kime göre demokratik?
Elbette her vatandaş demokrasiyi hak ediyor. Ancak hukuksal/kurumsal açıdan yerleşik bir kültür meydana gelmemişse sistemler demokrasiden sapmalar gösteriyor. Dolayısıyla batı ile doğu arasındaki farklı kamplarda halkın bir bölümünün demokratik bulduğu kararlar diğer bir bölümü için demokratik sayılmayabiliyor.
Mesela Rusya’nın SSCB sonrası demokrasiyi yönetime taşıma süreci kendilerine özgü bir demokratik sistem meydana getirdi. Buna da “egemen demokrasi” dediler. Etki ve çekim alanı öylesine güçlüydü ki bağımsız devlet olmalarına rağmen eski Türkistan coğrafyası bu demokrasi ölçütünün kıskacında kaldı. Yönetim sistemleri, bürokrasiye yön verme biçimleri ve yaşama tarzları birbirine benziyor. Demokrasinin bir süreç olduğunu dikkate alırsak söz konusu ülkelerin vardıkları her yeni kilometre yenileşmenin bir adımı sayılıyor.
Öte yandan dünyada sistemli bir demokrasiden bahsedildiğinde öne çıkan ülkelerin başında ABD geliyor. Almanya, Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık, Danimarka, Finlandiya, Hollanda, İsveç, İsviçre, İtalya , Kanada, Lüksemburg, Norveç gibi ülkeler de benzer tasniflerde yer alıyor. Aslında buradaki manzara ideal tip demokrasiye ulaştıkları için değil mevcutlar arasında koşulları en çok yerine getirmelerinden kaynaklanıyor.
Demokrasi nasıl bir tehlikede?
Bugün demokrasinin karşı karşıya olduğu tehlikelerden birisi de halkla ilişkiler firmalarının tekdüzeliği, kamuoyu araştırmalarının siyasal sistemle yaşadığı ikilem ve kimi analistlerin kurumsal müşterileri için ürettiği propagandist raporlamalar...
İşte William Greider buna “KİRALIK DEMOKRASİ” diyor .
Greider kendi ülkesi ABD’de siyaset ve yönetim mekanizmasını hızla ele geçiren bu rüzgarın demokrasiyi sadece ekranlarda ve ağdalı cümlelerde bıraktığına vurgu yapıyor. Reklam ve haber arasındaki ince çizginin nasıl kaybolduğundan söz ediyor. Trump’un seçim kampanyasıyla gündeme gelen sınır ötesi manipülasyon böylesi bir demokrasi konumlanmasının ürünü. Dünya bu konuya öylesine önem vermeye başladı ki Japonlar daha 1980’li yıllarda ABD içerisinde ortalama 300 milyon dolar harcıyorlardı.
Tüm bu tespitler Türkiye’nin demokrasi seviyesi ve varması gereken hedef açısından yol gösterici olmalı. Değilse “siyaset, propaganda ve ekonomik güç” arasındaki ilişki toplumda her geçen gün daha fazla kabul görüyor ve siyasal kültür burada sıkışıp kalıyor. Ve Greider’in bahsettiği Kiralık Demokrasi aşamasına geçiliyor.