Irak’ta Türkmenlere ‘Osmosis’ tuzağı...
.
Rum lider Papadopulos vaktiyle BM Genel Kurulunda konuşmuş ve Kıbrıs sorununun “Osmosis” yöntemiyle çözüleceğini, bunun tek çözüm olduğunu ifade etmişti. Osmosis “çözülme, erime, geçişme, karışma” anlamlarında kullanılan bir terim. Sosyal bilim açısından uyarladığımızda bir kitlenin diğer bir kitle içinde eritilmesi denilebilir. Aslında bugün Irak’ta Türkmenlerin yaşadığı tehlikenin basit bir fotoğrafı bu...
Öyle ki Rum tarafının amacı işi zamana yayıp karşı tarafın uluslararası haklarını hiçe sayarak yavaş yavaş diğer kesimi ezmek, parçalamak ve sonra yutmaktır.
Acaba şu soru hiç mi gelmiyor aklımıza: Dünya Kıbrıs konusunda her fırsatta aman ayrılmayın birleşin derken Irak’ın parçalanmasına neden göz yumuyor?
İşte Türkmenler 2003’ten bu yana Osmosis gibi eriyor, yurtlarından ediliyor ve adım adım yutuluyor.
Barzani ve arkasındaki güçler çok iyi biliyor ki bölgenin dizaynı için Türkiye olmamalı...Onun bir aşaması da Türkmenlerin sahadaki etki ve varlığı olabildiğince kırılmalı. Bu hak ve yetki Türkiye’nin belleğinden söküp atılmalı.
Bakınız...
25 Eylül’de Irak’ta yapılacak referanduma sayılı günler kaldı. Sandıkların oluşturulması, görevlilerin belirlenmesi neredeyse tamamlandı. Dikkat çektiğimiz gibi “Bağımsızlık için evet mi? Hayır mı?” oylaması sadece Bölgesel Yönetimin anayasal sınırları içerisinde değil anayasada hakkı olmayan Kerkük, Musul, Süleymaniye gibi tartışmalı yerlerde de yapılıyor. Süreçle ilgili bugün ya da 25 Eylül sonrası Anayasa Mahkemesine başvurmanın da bir anlamı yok. Eğer olsaydı Kerkük’teki bayrak asma kararını iptal eden mahkeme kararlarını uygularlardı.
Peki bunun adı nedir?
En hafif tabiriyle bir oldu bittiyle karşı karşıyayken Türkiye’nin 1926 Ankara Anlaşmasından kaynaklanan kazanımları hiçe sayılıyor. Tarihçiler bu konuda farklı açıklamalar yapsalar da gerek bu metin gerekse BM’nin konuya ilişkin deklarasyonu Türkiye açısından belirli ölçülerde uluslararası dayanaklar yaratıyor.(Bunu başka bir yazıda izah edeceğim )
Fakat 17 gün kala bu referandumu durdurmak dışında her seçenek Türkiye’yi oldukça sıkıntıya sokacaktır.
Öncelikle “Durmazlarsa Türkiye buraya müdahale hakkı elde ediyor” yaklaşımı ülkemizin şuan ki koşulları gereği irdelenmeye muhtaç gözüküyor. Sonrasında buradaki paylaşım ve enerji kaynaklarının transferiyle ilgili düzenlemelerin Türkiye’nin çıkarına gelişeceği hususunda bir güvenceye sahip değiliz.
Bununla birlikte oylamanın ardından “geçerli değildir ” şeklinde sürdürülecek politikanın da bölge gerçekleri açısından “geçmiş olsun” dedirteceğinin altını çizmek lazım.
İşin bir de psikolojik yönü var. Her gün birçok soydaşımızla konuşuyorum. Türkiye’nin referandum konusundaki tavrı büyük bölümü tarafından özetle “temkinli çekimserlik ” olarak değerlendiriliyor. Bu tavır sahada Barzani’yi cesaretlendiriyor. Dün Ankara’daki bir toplantıda bu problem gündeme geldi. Türkmen temsilciler “Cumhurbaşkanı düzeyinde en sert duruş ve yaptırımları bekliyoruz” dediler.
Derhal Habur sınır kapısının kapatılması gibi öncü müeyyidelerin başlatılması mevcut durumu Türkmenler lehine etkileyebilir.
Belli ki ok yaydan çıkmış geliyor. Yaya değil artık oka odaklanmak zorundayız.
Düşünün ki Türkmenlerden oluşan Haşdi Şabi’nin bir bölümünün Kerkük’te bu gidişi öyle ya da böyle durduracağı ihtimali seslendiriliyor.
Ne vakit bu algıya gelindi?
Başta Türkiye düşünmeli bunu...