Haray haray men Türk’em...
.
Bu sözü duyanlarınız çoktur. Özellikle İran’daki Traktör Sazi adlı futbol takımının pek çok videosunda rahatlıkla bulabilirsiniz. Ancak bu cümle bambaşka bir önem ve muhtevaya sahip. Türkiye Türkçesinde “Yeter yeter ben Türk’üm” anlamına geliyor.
Peki Türkiye tamam da İran’da neden kullanılıyor?
Konuyla ilk kez karşılaşanlar için şaşırtıcı olabilir ama 80 milyonluk İran nüfusunun %40’dan fazlası Türk kökenli…İran’ın Tebriz kenti İstanbul’dan sonra dünyada en çok Türk nüfusunun bulunduğu yer. Buna Türkçe konuşulan yerler diyenler de oluyor. Böyle bakıldığında zaten dünyada 300 milyona ulaşan ve Türkçe konuşan bir topluluk söz konusu. İran Devleti resmi olarak etnik dağılımı gösteren bir nüfus sayımı yapmıyor, yapsa da bunu paylaşmıyor. 2014 yılında İran Dışiş leri Bakanı Ali Ekber Salihi’de ülke nüfusunun %40’nın Türk olduğunu ifade etmişti.
Ne İstiyorlar?
1828 yılında imzalanan Türkmençay anlaşması ile Türkleri ikiye bölünüyor, kuzeyde kalan lar bugünkü Azerbaycan Türkleri’ni, güneydekiler ise 1924’te Fars milliyetçisi Pehlevi rejimi ile başlayan ve bugüne uzanan İran Türklerinin öyküsünü yazıyor. Bu sebepledir ki Güney Azerbaycan Türkleri de kullanılan kavramlardan birisi. İran devriminin gerçekleştiği 1979 yılına gelindiğinde Pehlevi yönetimine karşı neticeyi alan karşı duruş Türkler’e aittir. Fakat o günden bu tarafa kimlikleri ve hakları örselenmekte ve hiçe sayılmaktadır. Zira İran’daki rejim Farisi bir zihniyetin ürünü olarak mezhepçiliği öne çıkaran tek tip bir insan modelini hedefliyor.
Mevcut Cumhurbaşkanı Ruhani’de ikinci kez seçildiğinde bu konuda reformlar yapacağı taahhüdü ile Türklerin yoğun desteğini aldı. Anayasanın 15. Maddesine göre Türkçe öğreniminin yasalaşması, Türk Dil Kurumu benzeri bir kurumun açılması ve Urmiye Gölünün kurumasının önlenmesi bunlardan öne çıkanlarıydı. Urmiye Gölü ile Türklerin hakları “ne alaka?” diye sorabilirsiniz. İran, Türkiye sınırında bulunan Türk nüfusun iç taraflara göç etmesini istiyor. Dünyanın 4.tuz gölü tamamen kuruduğunda sınırın 60 km’lik uzantısında yaşama imkanı kalmayabilir. Bu taahhütler yerine getirilmediği gibi bazı Türk aktivistler Türkçü paylaşımları sebebiyle hapiste tutuluyor.
Son gösterilerde Türklerin eyleme dahil olmaması İran için bir kazanımdır. Çünkü bilinir ki Tebriz ayağa kalkarsa bunun önünde durmak zordur. Bölgedeki önder isimlerle konuştuğumda yaşadıkları haksızlıklara rağmen bu mücadelenin tarafı olmayacaklarını söylemesi önemliydi. Tüm provoke çabalarına rağmen olaylar büyümediyse bunun en önemli sebeplerinden biri Türklerin organize biçimde eylemlere katılmamış olmasıdır.
Şimdi düşünebiliyor musunuz?
Dünyanın 4. Petrol rezervlerine sahip ülkesinde, ABD-İsrail-Suudi bloğunun baş düşmanı İran’da neredeyse nüfusun yarıya yakını Türk/Türkçe konuşuyor.
Bu durum Türkiye’ye fırsat ve tehditleri bir arada sunan büyük bir sorumluluk yüklüyor.
Gelin görün ki uzun yıllardır İran Türklüğü konusundaki çalışmalar yetersiz. Türkiye’nin Tahran’da Büyükelçiliği ve Tebriz, Urumiye, Meşhed’de konsoloslukları var. Yunus Emre Enstitüsünün Tahran’da ofisi var. Ancak kamu diplomasisinde mevcut olan medya, kültür, turizm, yükseköğretim gibi araçların Türklerin yoğun bölgelerinde artırılması lazım. TİKA Tebriz’e bir ofis açabilir. Burada ortak bir üniversite kurulabilir. Eğitim amaçlı tv-radyo projeleri hayata geçirilebilir. TRT yayınlarının izlenmesi ve ortak programlar yapılması istenebilir.
En önemlisi de onlar bizim dil ve kültür taşıyıcılarımız. ABD veya başka bir uluslararası gücün oyunlarına karşı savunmasız bırakamayız. Sonra gücümüzün farkına varacağız. Eğer bu süreç iyi yönetilmezse yaklaşan küresel güç mücadelesinde buradaki Türk nüfusu istemediğimiz noktalara çekilmek istenebilir.