Barzani’nin iki aşamalı planı
.
Irak’ın kuzeyinde yapılan referandum sonrası birbiriyle bağlantılı iki sorunun cevabı aranıyor. Sonuçlar etek kemiğe bürünerek bir devlet oluşumuna dayanak haline gelecek mi? Barzani 1 Kasım’daki Başkanlık/parlamento seçimlerinde referandum oy sahasını bu haliyle kullanacak mı? Zira 1 Kasım’daki oylamaya Kerkük, Diyala, Musul gibi tartışmalı merkezlerin de katılması, doğrudan milli irade potasına konulmaları anlamına geliyor.
Sonrası ise “geçmiş olsun” dedirtecek gelişmelere evrilecektir…
Gayrimeşru referandumda çıktığı iddia edilen yüksek “evet” oyuna rağmen görünürde sadece İsrail açıkça tanıyor. Fakat Türkiye ve İran dışındaki aktörlerin samimiyeti sorgulanmaya muhtaç.
Çok açık bir iddiada bulunuyorum…
Bu referandum hiç yapılmamalıydı. Büyük bir eşik aşıldı. Kademeli bir biçimde “Özerk Kürdistan’ın” devreye konulması için müzakere alanı oluşturuluyor. Müstakil bir devletten söz etmiyorum. Bu zaten orta vadeli hedefler arasındaydı.
Bakınız merhum Prof.Dr.Halil İnalcık hocamız 2003 yılında kendisiyle yapılan bir röportajda Irak’la ilgili şu tespitleri yapıyor: “ABD kendisine K.Irak’ta uydu bir devlet yaratma peşindedir. İsrail gibi kendisine güvenilen bir devletçik isteği. O devletçiği kontrol altına alarak petrol yataklarını kontrol altında tutmak azmindedir. K.Irak Kürtleri, 1991’den beri bu koşullardan yararlanmış ve ABD desteği ile bir Kürt devletinin tüm altyapısını kurmuşlardır. Biz ABD’nin bu politikasını nasıl değiştirebiliriz? Yüzde yüz bağımlılık durumundan kurtulmak zorundayız.”
Bu tespitler hala geçerliliğini koruyor. ABD-İsrail projesi ilk olarak 1991’de Çekiç Güç’ün bölgeye konuşlanması ile şekilleniyor. Nihai adımlar ise 2003’te Irak’ın işgali ile atılıyor. Bu kez sınırları çevrelenmiş, temel yasası olan ve öncü karakol vazifesine sahip bir devletçik meydana getiriliyor.
Şimdi Barzani’nin KISA VADELİ VE İKİ AŞAMALI bir yol haritası üzerinde durduğu söylenebilir.
Birincisi tıpkı referandum gibi önceden ilan ettiği 1 Kasım seçimini tamamlayarak buradan galip çıkmak…Bu bakımdan gerek Irak Merkezi Hükümeti gerekse Türkiye ve İran gibi ülkelerle kontrollü bir gerginlik ortamı partisi KDP’ye tepkisel oyların gelmesini sağlayabilir.
İkincisi ise bölgesel ve küresel dinamiklerin alacağı karar ve uygulamalara göre müzakere masasının revize edilmesi. Zira bir süredir Barzani tarafından uygulanan yaklaşım restleşme üzerinden kendi müzakere alanını oluşturmak ve süreçleri böyle yönlendirebilmek şeklindeydi. Ancak birinci hedef, yani seçimlerin istenildiğini gibi neticelenmesi durumunda “vananın” ve/veya sınır kapısının kapatılması gibi yaptırımların varlığı son derece önemli olacak. Böyle bir aşamada siyaseten meşru bir zaman kazanmış olmanın motivasyonu ile müzakere masasına oturacaktır.
Müzakerede ortaya konulacak en önemli iki talep. (1)En kötü ihtimalle ÖZERK bir bölgenin Anayasal hale getirilmesi, (2)Kerkük’ün idaresi ve petrol kaynaklarından elde edilecek gelirlerin olabildiğince artırılarak güvenceye alınması olacaktır.
Bunlar yabana atılır şeyler değil. Hele ki bizim için. Irak’ın tarihsel süreç içerisinde nereden nereye getirildiği dikkate alınırsa önemli bir kazanım olarak değerlendirilecektir. Kaldı ki gelirleri ve yetkileri pekiştirilmiş özerk bir DEVLETÇİKPKK anayasası olan KCK sözleşmesinin de öncelediği bir durumdur. ABD-İsrail birlikteliğinden bakıldığında ise en az yüzyıllık bir projenin devamı söz konusudur.
İşin özü:
Oyuncuları ve kaynakları uçurumun kenarına kadar getirip bir süre daha yamaçlarda sergilenen tiyatroda tutmak istiyorlar.