Azerbaycan - Türkiye ilişkileri kimleri rahatsız ediyor?
.
Türkiye ve Azerbaycan ilişkileri ekonomik veriler bakımından potansiyelinin gerisinde olsa da son dönemdeki gelişmeler “iki devlet bir millet” yaklaşımının ne kadar önemli olduğunu daha net ortaya koyuyor. Kafkaslar ile Anadolu’nun bütünleşmesine imkan sunan iki ülke ilişkilerinin “stratejik ortaklık” kavramının ötesinde anlam ve etkileri bulunuyor. Öncelikle siyasal ve diplomatik meselelerinde TEK BİR DİRENÇ MERKEZİ sağlayabilmeleri dünyada çok rastlanmayan imkanlar sunuyor. İktidarlar değişse bile “kader birliği” anlayışı değişmiyor ve halklar arasındaki ortaklıklar her türlü spekülasyonu bir süre sonra bertaraf edebiliyor. Aynı dil grubuna (Güney-Batı Oğuz Türkçesi) dahil olmaları karşılıklı güveni üst düzeyde tutuyor. İnsanlar “Afrin’de şehit olmaya hazırım” diyebiliyor. Dolayısıyla “Azeri yerine” “Azerbaycan Türkleri” denilmesi kadar doğal bir tanımlama olamaz. Ekonomide ise özellikle ulaşım ve enerji üzerinden tesis edilen projeler iki ülke ekonomisine KALDIRAÇ GÖREVİ üstleniyor. Bugün Azerbaycan’ın %20’si Ermenistan’ın işgali altında. İşgal edilen bu toprakların BM kararlarına rağmen varlığını koruması Türkiye ile Azerbaycan arasına set örme amacının bir tezahürüdür. 90’lı yıllara gelirken Ermenilerin arkalarına aldığı güçlerle Zengezur adlı bölgeyi işgal etmesi de Nahçivan ile Bakü’nün arasındaki bağı koparmak içindir. Hatta 1991’de Irak’taki çekiç güç ve son olarak Suriye’nin kuzeyine terör koridoru kurulmak istenmesinin bir sebebi de Türkiye’nin Ortadoğu/Akdeniz bağlantısını koparmaktır.
Bu tespitler Azerbaycan’ın bağımsızlığını elde ettiği 1991 yılından bu yana rahatlıkla irdelenebilir. Ancak gelinen noktada Azerbaycan ve Türkiye aynı ufka bakma zorunluluğu olan iki gözdür. Öyle ki siyasiler ve/veya parlamentolar bugün karar verseler ve iki ülkeyi birleştiriyoruz deseler bunu dünyaya anlatabilecek onlarca sebep ve imkanımız vardır. Muhakkak ki bu uzak hedef bir ülkü, bir yönüyle Kızılelma’dır. Devlet yaşamında böylesi hedefler nitelikli işbirliği hamleleri ile görünür hale gelir. Onun içindir ki İsmail Gaspıralı düşüncesinde “dilde, fikirde, işte birlik” vardır. Biliyorum…Bu tarz yaklaşımlar panturkist eğilimler olarak damgalanıyor ve tarihsel hesaplaşmaların aracı olarak kullanılıyor. Hatta son dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Aliyev arasında güçlenen mutabakat Ermenistan basınında bu eğilimle ilişkilendiriliyor. Ermenistan’ın eski savunma bakanı Vagharshak Harutyunyan bu iddiayı açıkça dile getirenlerden.
Belirtmek gerekir ki bugünlerde iki ülkenin hassas meselelerde ortaklaşması bazı çevreleri rahatsız ediyor. Geçen hafta İsrail Parlamentosuna sunulan sözde Ermeni soykırımı tasarısı reddedildi. Kamuoyuna fazla yansımadı ama Cumhurbaşkanı Aliyev’in bilgisi dahilinde Azerbaycan’dan giden heyet etkili görüşmelerle pek çok milletvekilini ikna etmeyi başardı. Daha önce de Karabağ konusunda sonuç alamayan Erivan yönetimi İsrail’i suçlamıştı.
İşte böylesine önemli “kardeşlik” dediğimiz kavramın ete kemiğe bürünebilmesi...
Bununla birlikte can sıkıcı konular da var. Azerbaycan’da görüştüğüm bazı yetkililer işgal altındaki topraklara izinsiz biçimde Türkiye’den giden ve gitmek isteyenler sebebiyle serzenişlerini aktardılar. Bunun sembolik bir anlamı var. Azerbaycan’ı aşıp Ermenistan ile irtibatlı giderseniz o toprakların onlara ait olduğunu tanımış oluyorsunuz. Hatırlarsanız 4 Türk vatandaşı bu şekilde Karabağ’a gitmiş ve Azerbaycan soruşturma başlatmıştı. Hatta daha önce öyle isimler oraya gidip, Türk tezine aykırı beyanlarda bulunmuşlar ki bugün toplum karşısında, ekranlarda söz söyleyebilmelerine de şaşırmıyor değilim.