Afrin’den Fırat’ın Doğusuna Bakmak…
.
Uluslararası stratejilerin başarısında önemli faktörlerden birisi de taahhütlerinizin ve hatta tehditlerinizin, rakibinizin sizin olası davranışlarınıza yönelik beklentisini değiştirebilmesidir. Bir başka değişle attığınız ya da atacağınız adımların karşı tarafa neler kaybettirebileceği konusunda geri döndürülmesi mümkün olmayan bir yol haritası da sunmak zorundasınız. Devletlerarası ilişkilerde bu algıya yön verenler diplomasi sahasında elini kuvvetlendirebilmektedir.
Dolayısıyla kaos, çatışma ve savaşların iç içe geçtiği bu coğrafyada askeri imkan ve yeteneğinizin görünürlüğü masadaki kabulünüzü artıran güçlü bir araç haline gelmektedir. Yakın geçmişe bakıldığında Türkiye’nin ciddi bir süredir yapamadığı bu etkiyi Afrin operasyonu kapsamında ortaya koymaya başladığı söylenebilir. Elbette ki Fırat Kalkanı ile tahkim edilen bölgenin varlığı bu zemini kuvvetlendirmiştir. Bu bakımdan bugünün koşulları ve gereklilikleri çerçevesinde “Türkiye neden buradadır?” yerine “Ne kadar kalacaktır veya kalmalıdır?” sorusuna cevap aranmalıdır. Uluslararası karşı operasyonların işlevselliğini belirleyen husus da burası olacaktır.
Harekatın 4.Günü
Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Harekatında dördüncü günü geride bıraktık. Öncelikle harekatın çok yönlü ve stratejik bir planlamayla başlatıldığı görülüyor. Bu kısa sürede 200’e yakın hedefin vurulması ve 19 noktanın terörist unsurlardan temizlenmesi gerek dünya kamuoyunda gerekse Türkiye’de beklentileri değiştiriyor/yükseltiyor. Öyle ki ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’un, “Güvenli bölge için Türkiye ile birlikte çalışabiliriz” demesi Afrin’den ziyade Fırat’ın doğusundaki kurgunun manevra kabiliyeti için getirilmiş bir teklif gibi duruyor. Ayrıca Savunma Bakanı Mattis’in DEAŞ’la mücadelede özellikle İncirlik Üssünün kullanımı için Türkiye’ye teşekkür etmesi ve ardından Beyaz Saray Sözcüsü Sanders’in “Türkiye’nin meşru güvenlik endişelerini biliyoruz” şeklindeki açıklamaları Türkiye’nin ilerleyişinin yarattığı bölgesel dengelerdeki değişim beklentisiyle de ilişkili. ABD’nin kısa vadeli çıkarları açısından Rusya’nın İdlib sınırındaki Afrin’de etki sahasını daha da genişleteceğinin anlaşılması Türkiye’ye zamanlama açısından belirli imkanlar sunuyor.
Doğrusu…Pentagon’dan gelen sınır güvenlik güçleri kurulacağına yönelik açıklama hem Türkiye’nin hamlesine meşruluk katmış hem de Rusya nezdindeki beklentileri lehimize yönlendirmiştir. Putin’in basın sözcüsü Dimitri Peskov sert bir şekilde reddetse de PYD’den gelen “Rusya bize ihanet etti” açıklamasının Soçi sürecine de kısmi etkileri olacaktır. Böylelikle Türkiye bölgedeki karmaşık denklemde ciddi bir tehditle yüzleşirken aynı zamanda yeni bir fırsatı da yol haritasına konumlandırabilir.
ABD’nin Endişesi
Öte yandan ABD’deki kimi yorumcular “Obama’nın yaptığı hatanın aksine Suriye’de DEAŞ sonrasında kalacağız” şeklindeki bir politikanın bölgedeki koşullar çerçevesinde mümkün olup olmadığını sorguluyorlar. Eleştirilerin yoğunlaştığı noktalardan biri de Rusya, Türkiye, İran arasındaki dengelerin gerektiği biçimde dikkate alınmadığı görüşü. Bu durum ABD’nin Suriye’nin Kuzeydoğusuna yönelik hedeflerini Türkiye’nin odağında yer aldığı bir senaryoya yönlendiriyor. Washington Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü’nden Andrew J. Tabler Newyork Times’ın haberinde şu önemli soruyu gündeme getiriyor: “Türkiye Afrin’le birlikte kontrol alanını genişlettiğinde diğer yerlere itilecek mi?”
Yani Fırat’ın Doğusuna…
İşte bu başarılı operasyon sürerken Türkiye-ABD ilişkileri ve hatta bölgedeki dengeler buraya kilitlenebilir.