BM oylamasındaki bu detaya dikkat
Önceki gün Birleşmiş Milletler’de (BM) yapılan oylamada ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti tanıma ve büyükelçiliğini de buraya taşıma kararının durdurulması çağrısı kayıt altına alınmış oldu. Türkiye’nin öncülüğündeki karar tasarısına 128 kabul, 9 ret oyu verilirken, 35 ülke çekimser kaldı. 21 ülke de oylamaya katılmadı.
Hukuken bir zorlayıcılığı bulunmayan bu kararın fiilen önemli neticeleri olacaktır. Öncelikle verilen oyların ülkelere göre dağılımına bakıldığında birkaç dikkat çekici hususu belirtmekte fayda var.
Birincisi ve belki de en önemlisi “Dünya 5’ten büyüktür” yaklaşımının ilk kez bu kadar yasal bir zeminde gün yüzüne çıkmış olması. Zira BM organlarının yasal yetki olarak en güçlüsü olan Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin, yani ABD, Çin, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın istedikleri kararı veto edebilme yetkisi dünyanın başka coğrafyalarını ilgilendiren hayati meselelerde söz konusu ülkelerin çıkarlarını esas alıyordu. Güvenlik Konseyinde bu 5 ülkeden 4’ü ABD’nin yanında durmadı. Tek bir veto yettiği için de karar tasarısı diğer bir BM organı olan Genel Kurula taşınmış oldu. Kamuoyunda çok konuşulmuyor ama bugün Genel Kurul kararını tanımayacağını ima eden ABD geçmişte buna benzer bir karar için seferber olmuştu.
Peki nasıl?
İşte burada önemli bir detay karşımıza çıkıyor. 1956’da Mısır, Süveyş Kanalı’nı kendi lehine millileştirdiğinde İngilizler buraya müdahalede bulunmuştu. Ve o gün BM Güvenlik Konseyi tıpkı Kudüs kararında olduğu gibi İngiltere vetosu yüzünden karar veremeyince olağanüstü yöntemle Genel Kurul’a müracaat edilmişti. O gün BM Genel Kurul’unda kabul edilen metin ABD’ye aittir.
Bu örnek önümüzdeki süreçte Trump yönetiminin karşısına çıkarılmalı. Üstelik bugüne kadar daimi üyelerin 260’tan fazla veto yetkisini kullanmış olması, sadece ABD değil diğer üyelerin de geçmişe dönük sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor.
***
İkincisi ABD’nin 1950 sonrasında Ortadoğu’ya barış ve özgürlük getirmek için müdahalede bulunduğu Afganistan, Irak ve Suriye’nin kabul oyu kullanmış olması. Ayrıca olayların bu noktaya gelmesinde büyük etkisi olan Arap Ligine dahil ülkelerin ABD’nin karşısında oy kullanması Türkiye ile şekillenen karşı duruşun ABD yandaşı bölge ülkelerini de bir çıkmaza götürdüğünü gösteriyor. ABD’nin toplam silah satışının %65’nin Ortadoğu’ya yapıldığı hatırlanacak olursa yakın gelecekte küresel silah şirketlerinin farklı senaryolarına hazır olunması gerektiği ileri sürülebilir.
***
Üçüncü bir tespit de Türk Cumhuriyetlerinin Türkmenistan dışında Türkiye’nin yanında yer alması. Türkmenistan 1995’te BM nezdinde “daimi tarafsızlık” statüsü elde ettiği için zorunlu olarak oylamaya katılmadı. Yeri gelmişken 2005 yılında BM’de yapılan bir oylamada Türkiye’nin Özbekistan aleyhinde oy kullanması ilişkilerimizi durağan seviyeye indirmişti. Şimdilerde iki kardeş ülkenin ilişkileri hızla ilerliyor.
Gelelim Türkiye’ye...
Muhtemel neticeleri ve kırılmaları itibariyle BM’deki Kudüs oylamasının Türkiye için bir başarı sayılması sürpriz olmasa gerek. Tanıma kararının alındığı 6 Aralık’tan bu yana dünya petrollerinin %42’sini barındıran kimi Arap ülkelerinin hamlelerine rağmen alınan inisiyatif meşru bir zeminde, hatırı sayılır bir avantaja dönüşmüştür. Fakat bu çoğunlukla potansiyel bir durum ve asıl süreç şimdi başlıyor. Bundan böyle ABD-İsrail-Arap bloğundan bölgesel ve ulusal tehdit alanlarına, yeni açılımlara hazır olmalıyız.