24 Haziran ve ‘Kürt sorunu’ yaklaşımı
.
24 Haziran yaklaşırken HDP’nin oy oranı ve kimi ihtimaller üzerinden seçim sonucuna yönelik değerlendirmeler yapılıyor. Bilhassa “Kürt oylarının” seçim öncesi ve hatta sonrasında hangi ittifak haznesine yönelebileceği irdeleniyor. Oysa Kürtler sadece HDP’ye oy vermiyor.
Bu yaklaşım siyasal denklemin geleceği açısından kabul edilebilir bir durum. Ancak atlanan ya da üzerinde yeterince durulmayan bir husus olduğunu düşünüyorum. Bu ve benzer yorumları “Kürt sorunu” ya da çözümü altında inşa etmek yakın gelecekte daha derin bir problemle yüzleşmemize sebep olabilir. Zira 2010-2014 yılları arasında yürütülen çözüm sürecinde hedeflenen ile o hedefe varmak için seçilen yol ve yöntem gerektiği gibi kurgulanmadığı için zihinsel bir boşluk meydana geldi. Farklı sosyal kesimlerde güven kaybı hatta kopuşlar yaşandı. Sonrası ise malum...
Dolayısıyla seçildikleri takdirde yeni sitemde büyük yetkiler elde edecek Cumhurbaşkanı adaylarının böylesine hassas bir meselede kavramlara, içeriğe ve taahhütlere çok dikkat etmesi gerektiği kanaatindeyim.
Nasıl bir ilkesel tutum?
Ülkemizin her vatandaşı eşit ve kıymetlidir. Milletin bir parçasıdır. Irk ya da etnik kökenin hiçbir önemi yoktur. Kendinizi nasıl gördüğünüz, nereye ait hissettiğiniz herşeyden daha önemlidir. Bu önemle ilişkili olarak devlet, vatandaşlarının duygu ve düşünce dünyasında ortak ve eşit bir alan oluşturmak zorundadır. Cemil Meriç “fertlerin biyografisi gibi, milletlerin de biyografisi olduğunu” söyler. Zaman ve mekan içerisinde ontolojik bir gerçekliğe ulaşan Türk milleti, İbni Haldun’un ifadesiyle milletler tarihinin “cevheri” olmuştur. İlk Türk adının geçtiği Göktürk Devleti’de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’de böyle ortaya çıkmıştır. Çünkü bir ırka, bir millete ya da bir etnik gruba aitliğin açıklanamadığı, tarihsel boyutlarıyla ortaya konulamadığı durumlarda dil, din, kültür vb ortaklıklar, benzerlikler söz konusu milletin bir parçası olmanız için yeterlidir. Bu odak noktası Türkiye’de yaşayan tüm etnik grupları Türk milletinin ve hukuksal açıdan Türk vatandaşlığının çatısında bir araya getirir.
Ne ‘Türkiyeli’ ne ‘Mozaik’
Siyaset sahnesinde olanların, siyasete katkı sağlamak isteyenlerin kapsayıcı ama bir o kadar da tarihsel bütünlük arz eden kavramlara yönelmesi gerekmektedir. Örneğin “Türkiyeli” olmak bir coğrafyanın tarifi ve işareti için kavramsal bir çerçeve çizebilir. Bir millet olgusunu asla çevreleyemez. Milleti, onun tarihini, dokusunu, ayırt edici özelliklerini ortaya koyamaz. Yine bir başka örnek; Türk kültür sisteminin bir “mozaik” olduğunu iddia etmek hatadır. Nevzat Kösoğlu bu hususta şunları belirtir: “bayrağın bezini Almanya’dan, boyasını Pakistan’dan getirmekle bayrak mozaik olmaz; isterseniz ay ve yıldızını da Afrika’dan almış olalım.” Onu biz bayrak diye kaldırdığımıza göre, artık bir mozaik değil, bayraktır; bir kültürel olgudur ve bize hastır.
İşte bu gerekçelerle yarın ihtiyaç duyduğumuz şey etnik sorun alanlarını bir tarafa bırakıp her vatandaşımızın problemini çözecek bir Türkiye projesi ortaya koymaktır. Bu anlayışla bir millet olmanın aidiyetini üstlenebilir ve geçmişten ders çıkarabiliriz.