Şampiy10
Magazin
Gündem

Moda dünyasının ‘sanal’ fenomeniyle tanışın

Her anımızı fotoğraflayıp paylaşmak, farklı stilleri keşfetmek ya da sadece ilham almak için kullandığımız sosyal paylaşım uygulamaları hayatımıza hükmediyor, artık eminiz. Zaman zaman hayatın gerçekliğini sorgulamamıza bile neden olan bu uygulamalara verilebilecek en güzel cevapsa gerçekliği sorgulanan birisinden geldi. Los Angeles’ta yaşayanMiquelaadlı bir Instagram kullanıcısı, gerek paylaştığı renkli yaşam stili gerekse kombinlerinde tercih ettiği lüks markalarla çok kısa süre içerisinde yüzbinlerce takipçi edindi. Her fotoğrafının altında binlerce yorum bulunan Miquela’nın bu yazıya konu olma sebebiyse kendisinin sanal bir karakter olması.

Evet, 19 yaşındaki Miquela, başarılı bir sanatçı tarafından yaratılmış. Karikatürize edilmeden tasarlanan bu karakter, aslında hepimizden çok daha gerçek bir hayat yaşıyor. Plajda gün batımını seyre dalıyor, çiçekçiden çiçek alırken Instagram fotoğrafı çektirmeyi ihmal etmiyor, arkadaşlarıyla buluşup sohbet ediyor. Tabii ki karakter sanal olunca, bir iki tıklama sayesinde en havalı markaların hiçbir yerde bulunmayan parçaları da Miquela’nın kombinlerinde yerini alıyor.

Karakterin hikayesi o kadar kafa karıştırıcı ki pek çok kullanıcı “Sen gerçek değil misin?” ya da “Gerçek olduğunu ispatla!” gibi yorumlarla paylaşımların altını işgal ediyor. En komiğiyse Türk bir kullanıcının Miquela’ya “Whatsapp ver, yazışalım” yorumu. Bütün bu yorumlar önümüzdeki günlerde giderek artacağa benziyor. Sanal fenomen Miquela, önemli dergilerin çekimlerinde ve büyük markaların reklam kampanyalarında yer almaya hazırlanıyor. Moda dünyasının gerçekliğini sorgulamamızı sağlayan bu sıra dışı karakterin maceralarını merakla bekliyorum.

Fazlası zarar

Son dönemin en popüler markalarından Vetements, moda dünyasının en büyük sorunlarından biri haline gelen ‘üretim fazlası kıyafetler’ konusunda sesini yükseltmeye karar vermişe benziyor. Londra’nın ikonik mağazalarından Harrods’a yolu düşenleri, Vetements tarafından hazırlanan ve içerisinde üste yığılmış binlerce tasarım bulunan vitrinler karşılıyor.

Markanın kurucularından Guram Gvasalia, Vetements ekibinin ‘sürdürülebilirlik’ kavramını diğer markalara göre daha farklı bir yerden ele aldığını düşünüyormuş. Çoğu marka daha önce giyilmiş kıyafetleri toplama yolunu seçerken Vetements üretim planlamasını talep tahminine göre yapıyormuş. Gvasalia’ya göre bir ürün indirime giriyorsa, o ürünün fazla üretildiği anlamına geliyormuş.

Kendisine katılmamak elde değil. Çünkü günümüzde pek çok marka belki de gereğinden fazla miktarda ürünü raflara sürerek modaseverlere farklı seçenekler sunduğuna inanıyor. Kimi zaman haftalar hatta aylar boyunca satılamayan ürünler sonunda geri dönüştürülüyor. Bu da aslında üretimin ilk aşamasındaki maliyetlerin üzerine bir de geri dönüşümle ilgili olanları ekliyor.

Tasarımların limitli sayıda üretilmesi elbette fiyatlara yansıyor. Bu noktada da sezonda milyon adet üretilen bir ürünü ucuza alıp kısa sürede yıpratmakla az sayıda üretilen kaliteli bir ürünü uzun süre kullanmak arasındaki ince çizgi karşımıza çıkıyor. Ben ikisini de zaman zaman tercih eden bir modasever olarak henüz orta yolu bulabilmiş değilim. Bakalım Harrods ile iş birliğine giden Vetements sayesinde bir şeylerin değişmesine şahit olabilecek miyim?

Yazının devamı...

Yeni ufuklar peşinde

Cenevre’ye ayak basar basmaz etrafımı saran heyecan, SIHH yüksek saatçilik fuarına yaklaştıkça giderek artıyor. Pek çok zanaatkar markanın sunum alanları arasında dolaşırken Vacheron Constantin’in yeni ufuklar peşinde koşan hayal dolu dünyası beni kendine doğru çekiyor.

Hikaye bundan yüzlerce yıl önce başlıyor. On sekizinci yüzyıl sonlarında insanlığın en büyük hayallerinden birisi olan gökyüzüyle buluşmak, sonunda gerçeğe dönüyor. Sıcak hava balonları birbiri ardına yerden yükseldikçe şaşkınlık yerini hayranlığa bırakıyor. Tıpkı zanaatkarların elinden çıkan bu saatlerle tanışınca benim yaşadığım şaşkınlığın yerini sonsuz bir hayranlığa bıraktığı gibi.

Vacheron Constantin’in Métiers d’Art Les Aérostiers koleksiyonu işte bu hayal gücü dolu hikayeden ilham alıyor ve günümüzün en iddialı parçalarını saat severlere sunuyor. Sıra dışı bir estetik anlayışının ürünü olarak teknik ve artistik mükemmeliyet sunan koleksiyonda ilk sıcak hava balonu uçuş deneyimlerinden ilham alan beş ayrı model yer alıyor. Her biri farklı bir hikayeyi resmeden, adeta birer sanat eseri olarak adlandırılabilecek kadranlar aslında sadece kendilerinden beklenenleri yapıyor: saat severleri ilham dolu bir hikayenin peşinden sürüklemek.

Gri ve pembe altın kullanılarak işlenen figürler, farklı renklerdeki plique-à- jour mineli zeminler üzerinde yükseliyor. Sadece bu eşsiz eserleri yaratan saatçilik ustaları değil, sunum alanını ziyaret edenler de insanlığın gökleri fethini yeniden yaşıyor.

Retro dokunuş

Vacheron Constantin sadece yüzyıllar öncesini değil, yakın geçmişi de referans alarak modern ve rahat bir koleksiyon daha sunuyor. 1956 yılında yaratılan tarihi bir modeli yeniden yorumlayan marka, günümüzde de güncelliğini koruyan, retro dokunuşlu saatlerle şehirli erkeğin yeni bir bakış açısı kazanmasını sağlıyor.

Tarih göstergeleri ya da ayın evrelerini yansıtan mekanizmalar bir yana, benim en çok dikkatimi çeken büyük rakamlarla bezeli sade kadranlı FIFTYSIX Self-Winding modeli oluyor. Çelik veya pembe altın seçenekleriyle günümüz trendlerine selam çakan bu modelin Cenevre’de başlayan yolculuğu önümüzdeki günlerde dünya çapında ses getireceğe benziyor.

Versace zamanı

Farkında mısınız bilmem, son dönemde Versace adı her yerde yankılanıyor. Gerek Gianni Versace suikastını anlatan dizi, gerekse geçtiğimiz sezon ortalığı kasıp kavuran ‘efsaneler’ defilesiyle gündemde hatırı sayılır bir yer kaplayan marka, önümüzdeki bahar sezonunun en çok konuşulanları arasında yer alacağının sinyallerini veriyor.

Dergilerin yeni sayıları da bu sinyalleri doğruluyor. Markanın simgesi haline gelen altın ışıltısı, şimdiden pek çok moda yayınının kapağını süsledi bile. Örneğin Versace ilkbahar 2018 defilesinde kapanışı yapan isimler arasında yer alan Cindy Crawford, defilede giydiği parçayla InStyle dergisinin kapağında yeniden yıldızlaşıyor. Öte yandan Gigi ve Bella Hadid kardeşler, Vogue İngiltere dergisinin kapağında aynı tasarımla yer alarak tatlı bir rekabete girişiyor.

Henüz koleksiyon raflara çıkmadan bu kadar çok yansıma almayı başaran Versace, yeni sezonun en popüler markaları arasında yer alacağa benziyor.

Yazının devamı...

Ünlüymüşüm gibi çek

Herkesin 15 dakikalığına ünlü olduğu günler geride kaldı, şimdi ‘ünlü gibi’ davranma zamanı. Özellikle sosyal medya sayesinde hayatımıza giren bu durum, moda dünyasının da dikkatinden kaçmamış olacak ki ardı ardına paylaşılan iki reklam kampanyası benzer temalarıyla dikkat çekmeyi başardı.

Balenciaga’nın2018 ilkbahar sezonu için hazırladığı reklam kampanyası ünlü yüzler ve paparazzi arasındaki inişli çıkışlı ilişkiden ilham almış.Sezonun öne çıkan ürünleri, markanın Paris’teki ikonik Saint Honoré mağazası önünde tıpkı bir paparazzi kovalamacası şeklinde fotoğraflanmış. Modellerin fotoğrafçılardan saklanmaya çalıştığı, korumaların kameramanlara saldırdığı, 90’ların magazin kaçamaklarını hatırlatan bu görüntülerde açık açık görülen tek şey Balenciaga’nın ikon olmaya aday tasarımları.

Örneğin bir model, elindeki çantayla yüzünü gizlemeye çalışırken aslında kendisini saklamayı değil, markanın yeni koleksiyonundaki havalı bir tasarımı fotoğrafın merkezine sokmayı amaçlıyor. Kameraya doğru “Çekmeyin kardeşim!” bakışları atan korumalar ‘ünlü gibi’ davranan modellerin göz alıcı ayakkabılarına odaklanmamızı sağlıyor. Günün sonunda asıl ünlünün tasarımlar olduğu gerçeği yüzümüze vuruluyor.

Bir diğer örnekse Yeezy altıncı sezon koleksiyonu için gerçekleştirilen çekim. Kanye West’in aykırı markası için hazırlanan kampanya görsellerinde birden fazla Kim Kardashian ile karşı karşıyayız. Ancak bu defa ünlü yıldız farklı kimliklere bürünmemiş; bunun yerine pek çok farklı isim Kim Kardashian’a dönüştürülmüş. Elbette bu dönüşüm sırasında Yeezy markasının yeni koleksiyonundan parçalar kullanılmış.

Paris Hilton’dan başlayarak pek çok Instagram ünlüsünü Kim Kardashian’ın meşhur saçları, poposu ve giyim tarzıyla görmek beni bir hayli şaşırttı. Daha şaşırtıcı olansa bu kadar farklı ismin “Evet, Kim Kardashian bizden çok daha ünlü ve biz onun kopyası olmayı kabul ediyoruz” diyebilecek duruma gelmesi.

Ünlüymüş gibi davranılan ve bize bazı gerçeklikleri hatırlatan bu kampanyaların devamı gelecek mi merakla bekliyorum.

Çok mu çok konuşuluyorlar

Zaman zaman moda dünyasının en çok konuşulan, aranan ve paylaşılan marka ve tasarımlarını sizinle paylaşıyorum. Bir sezon öne çıkan markaların diğer sezon yerini başka markalara kaptırmasına şahit oluyorum. Bu sefer bir değişiklik yapıp olaya şöyle bir yukarıdan bakalım istedim.

2017’de en çok konuşulan markanın Gucci olduğunu söylesem şaşıracağınızı sanmam. Marka sadece moda markaları arasında öne çıkmakla kalmamış, ayakkabı ya da çanta gibi genel aramaları bile sollamış. Sadece marka değil, markanın tasarımcısı olan Alessandro Michele de pek çok tasarımcıyı geride bırakarak etkileşimi en yüksek isim haline gelmiş.

En az Alessandro Michele kadar çok konuşulan bir isim olan Demna Gvasalia yönetimindeki Balenciaga ve Vetements da özellikle farklı tasarımları ve yarattıkları ‘şimdi almazsan bir daha bulamazsın’ etkisiyle çok konuşulanlar listesinde ikinci ve üçüncü sırada yer almayı başarmış.

Listenin devamındaysa Valentino, Off-White ve Givenchy gibi markalar yer alıyor. Unutmayın, bu markaları radarınızda tutarak 2018’e hızlı ve havalı bir giriş yapabilirsiniz.

Yazının devamı...

Moda haftalarında yeni heyecan

Başlığı okuyunca yeni bir defile, farklı bir koleksiyon ya da sıra dışı bir model ile ilgili yazdığımı düşündüyseniz yanıldınız. Bu defa sistemin tamamen elden geçirileceği bir değerlendirme sürecine girdiğimizden bahsedeceğim.

Modanın başkentleri sayılan Milano, Paris, Londra ve New York’ta gerçekleşen moda haftalarına göre planlanan ‘kutsal moda takvimi’ bir süredir sıkıntılı sonuçlar yaratıyordu. Hem yıllar içerisinde evrim geçiren tüketici alışkanlıkları hem de bir ürünün tasarımından rafa çıkışına kadar yaşanan değişimler, markaları yeni denemeler yapmaya sürüklüyordu. Kadın ve erkek koleksiyonlarını tek seferde sunmaya başlayan markalar, bundan ne kadar fayda sağladı bilemem. Burberry ya da Dolce&Gabbana gibi moda haftası dışına çıkan markaların da iş yapma şekillerinde neyin değiştiğinden emin değilim. Ancak herkesin ortak görüşü, bir şeylerin doğru gitmediği yönünde.

Bir süredir eski heyecanını yakalayamayan New York Moda Haftası, sonunda aykırı bir düşünceyle üzerindeki ölü toprağını attı.Kulislerde konuşulan, New York Moda Haftası kapsamında tasarımlarını sunmaya devam eden az sayıdaki yetenekli isimden biri olan Alexander Wang’in bir hareket başlatacağı yönünde. Wang, alıştığımız moda takvimini değiştirerek mevsimlere ve tüketicilere daha uygun bir Haziran-Aralık defile takvimi üzerinde çalışıyormuş. Markasının bundan sonraki defileleri de yine bu şekilde düzenlenecekmiş.

Bazen köklü bir değişim için ufacık bir adım yeterlidir. Bakalım Alexander Wang’in bu yeni duruşu öncelikle New York, sonrasında da diğer moda başkentlerindeki markaları peşinden sürükleyerek moda dünyasının işleyişini değiştirecek mi?

Keşif: Silent Goods

Deneyimli bir tasarımcı, nesilden nesile aktarılan bilgilerle pişmiş bir zanaatkar ve bir çevre bilimcisi tarafından kurulan Silent Goods, adından da anlaşılabileceği üzere sessiz ama derinden gelen bir marka. Günümüzde pek çok şeyin bizi asıl odaklanmamız gereken konulardan uzaklaştırdığını ve oyaladığını düşünen ekip, modaseverlerin dikkatini dağıtmadan kaliteli ve dayanıklı ürünler sunan bir marka yaratmaya karar vermiş. Londra’da başlayan hikaye, Türkiye’de yer alan fabrikada devam etmiş.

Markanın manifestosu, günümüz moda anlayışı hakkında dikkat çekici noktalara değiniyor. Örneğinmarka, ürünlerinde asla dev logolar veya etiketler kullanmayacağını iddia ediyor. Manifestodaki şu bölüm, bir hayli dikkat çekici: “Hiçbir gerçek faydası olmayan logo ve etiketler sizi birer reklam panosuna çevirip gereksiz talep yaratmayı hedefliyor. Bizse en çok talep edilen ya da en çok konuşulan markayı değil, en iyi ürünleri yaratmayı hedefliyoruz. Sizin de bir markayı tercih etme nedeninizin ürünlerinin kalitesi olması gerektiğini düşünüyoruz.”

Silent Goods bunun yanı sıra hızla değişen trendlere göre sürekli yeni parçalar üretmek yerine gerekli temel parçaları sunmayı hedefliyor. Markanın pazarlama faaliyetlerini neredeyse yok ederek buradan çıkan masrafları fiyatlarına yansıtmayacak olması da cabası. Önümüzdeki günlerde web sitesini açarak satışa çıkacak Silent Goods, radarınıza girmeyi hak ediyor.

Yazının devamı...

Panterin zamanı

Geçtiğimiz hafta Cenevre’de katıldığım SIHH yüksek saatçilik fuarı, efsane markaların en yeni modelleriyle tanışmamı ve güncel gelişmeleri ilk ağızdan dinlememi sağlamıştı. Devasa bir alana yayılan fuar alanındaki en dikkat çekici sunumlardan biriyse Fransız lüksü ve ihtişamını temsil eden Cartier’ye aitti.

Cartier sunum alanı, fuar alanının neredeyse dörtte birini kaplayacak kadar genişti. Bu da markanın bize anlatacak ne kadar çok şeyi olduğunu ispatlar nitelikteydi.

Başlangıcı artık bir ikon haline gelen Panthère de Cartier modeliyle yapalım. Daha kadınsı ve zarif modeller eşliğinde yenilenen koleksiyon, ben dahil pek çok misafirin ve sosyal medya üzerinde beni yakından takip edenlerin favorisi olmayı başardı. Çok sıralı bilezik alternatifleri vepembe, beyaz, sarı altın seçenekleri sayesinde yeni Panthère’in saatten çok bir mücevher gibi kullanılacağını söylemek yanlış olmaz.

Mücevher dokunuşunu bir diğer seviyeye taşıyan adımsa Révélationd’une Panthère oldu. Saatçiliğin usta isimlerinin ufak bir sihir sayesinde geliştirdiği sürprizlerle dolu kadran, her bakışta adeta yeniden yaratılıyor. Aslında siz bileğinizi hareket ettirdiğinizde, saatin kadranında yer alan yüzlerce küçük parça tıpkı bir kum saatinin içerisindeymişçesine hareket ediyor ve sonunda bir panterle göz göze geliyorsunuz. Biz bu saati incelerken defalarca bir o yana bir bu yana çevirdik ve her seferinde aynı heyecanı yaşadık. Tabii bu heyecanın bir diğer sebebinin de saatin çevresine özenle sıralanmış 87 adet pırlanta olduğunu hatırlatayım.

Elbette yenilikler bunlarla sınırlı değil. Cartier dünyasına adım atmak isteyenler için şık, ince ve dikkat çekici bir alternatif olabilecek Drive de Cartier Extra-Flat ve deneyselliğin sınırlarını zorlayan farklı Libre modellerini unutmayalım. Burada özellikle Libre koleksiyonu, alışılmışın dışındaki formlarıyla öne çıkıyor. Markanın halihazırda var olan bazı modellerinin hatlarını farklılaştırarak, göz oyunları eşliğinde sıra dışı 5 farklı saatin yaratıldığı Libre koleksiyonundaki her parça saat tutkunlarının yanı sıra koleksiyonerler için de arzu nesnesi olacağa benziyor.

Aykırı ‘couture’ tam not aldı

Moda dünyasının nabzı Paris’te gerçekleşen ‘couture’ moda haftasında atıyor. Gerçekleşen defileler ve sunulan koleksiyonlar arasında bir tanesi var ki alıştığımız ‘couture’ kalıplarına meydan okuyor.

Pierpaolo Piccioli yönetimindeki Valentino, sıradan prenses görünümlerini bir kenara bırakıyor ancak bir ‘couture’ defilesinden beklenenleri sonuna kadar sunuyor. Olabildiğince günlük parçalar, pastel tonların ve renk patlamalarının da yardımıyla, yüksek bir moda anlayışı sunuyor. Olaya son noktayı koyansa saç aksesuarlarında kullanılan tüyler oluyor. Aykırı sayılabilecek bir ‘couture’ koleksiyonunu tam da günümüz kadınının enerjisine yakışır şekilde sunmayı başaran Valentino, moda eleştirmenleri ve stil editörlerinin coşkusuyla karşılanıyor. Bu da demek oluyor ki moda dünyası, ucuzluğa dönüşmeyen deneyselliğe karşı bir açlık içerisinde. Bakalım Valentino sonrasında hangi markalar bu açlığı yatıştıracak koleksiyonlarla karşımıza çıkacak?

Yazının devamı...

Lüksün ve teknolojinin buluşması

Dünyaca ünlü yüksek saatçilik fuarı Salon International de la Haute Horlogerie (SIHH) geçtiğimiz günlerde Cenevre’de gerçekleşti. Tam 35 markanın birbirinden iddialı yeni saat modellerini tanıttığı fuar, dört güne yayılan bir lüks ve teknoloji zirvesi gibiydi

SIHH için Cenevre şehir merkezine on beş dakika mesafedeki Palexpo fuar alanı adeta bir saat cennetine dönüştürülmüştü. Her markanın kendi tarzına göre yorumladığı sunum alanları içerisindeyse önemli misafirlerin her ihtiyacı düşünülmüştü. Dünyaca ünlü yıldızların ziyaretleri, özel sunumlar ve eğlenceli partiler derken dolu dolu geçen SIHH yüksek saatçilik fuarından notlarım, umarım sizin de oradaymış gibi hissetmenizi sağlar.

Yıldızlar geçidi

Bundan 150 yıl önce Amerikalı saatçi Florentine Ariosto Jones tarafından Schaffhausen’da kurulan ve o günden bu yana yüksek saatçiliğin öncüleri arasında yer alan IWC Schaffhausen, dört güne yayılan SIHH fuarında neredeyse her gün başka bir şekilde haberlere konu olmayı başardı.

150. yıla özel hazırlanan ve SIHH kapsamında sunulan Jubilee koleksiyonu, markanın bu seneki en önemli konusuydu. Mekanik bir saat kadranında dijital saat etkisi yaratmayı başaran Pallweber modeli şahsi favorim olmayı başarırken Portugieser, Portofino, Pilot’s Watch ve Da Vinci gibi diğer saat aileleri de hem tasarım hem de teknik anlamda yenilikler barındırıyordu.

IWC Schaffhausen sunum alanında yer alan dev saat kadranı, Pallweber cep saatinden ilham alırken marka elçisi ünlü isimlerin fotoğraflarına da fon olmayı başardı. Markanın önemli bir sürprizi, bu ünlü isimler arasına Bradley Cooper’ın eklenmesi oldu. İlk kez Cenevre’de açıklanan bu iş birliğinin yarattığı heyecan görülmeye değerdi. IWC Schaffhausen etkinliklerinde karşımıza çıkan diğer ünlü isimler arasındaysa modeller Karolina Kurkova ve Adriana Lima, oyuncular Cate Blanchett, James Marsden ve Tuba Büyüküstün gibi isimler de vardı.

İtalyan şıklığı

Bundan birkaç sene önce yakından tanıma şansı bulduğum Panerai, SIHH bünyesinde heyecan dolu yenilikler sunan markalar arasındaydı. En popüler Panerai model ailelerinden Luminor Logo, farklı kayış alternatifleriyle güncellenirken Luminor Due ailesi daha küçük kadranlı modelleriyle kadınların da radarına girmeyi başarmıştı. Elbette sadece 38 milimetrelik kadran değil, pembe altın kasalar ve renkli kayışlar da stil sahibi kadınların Panerai Luminor Due’yi göz hapsine almasında etkili oldu.

Panerai ile gerçekleştirdiğimiz buluşmada dikkat çeken bir diğer modelse üç boyutlu baskı tekniği kullanılarak hazırlanan titanyum kasaya sahip Lo Scienziato oldu. İlk kez 2016’da sunulan saatin yeni modellerinin bir hayli heyecan verici olduğunu söylememe gerek bile yok, değil mi?

Ustalığın zirvesinde

Yazının devamı...

Unutulmaz veda

Her şeyin giderek hızla yaşandığı, hızla paylaşıldığı ve hızla tüketildiği günümüzde markalar ve tasarımcılar arasında yaşanan hızlı değişimleri takip etmek de bir hayli zorlaşıyor. Henüz geçtiğimiz günlerde Phoebe Philo’nun Celiné’den ayrılacağından bahsetmiştim ki bir ayrılık haberi de Louis Vuitton’dan geldi. Son yedi yıldır markanın erkek tasarımlarından sorumlu isim, Kim Jones, Paris’te geçtiğimiz günlerde sunduğu 2018 sonbahar erkek koleksiyonuyla Louis Vuitton’a veda etti.

Kim Jones’un son koleksiyonu, Louis Vuitton tarihine damgasını vuran seyahat temasını kaybetmeden yeni parçalarla dolu. Kalp atışlarımızı hızlandıran koleksiyon ve erkeklere sunduğu trendlerse en azından sonbahara kadar konu dışı. Çünkü defile, son yılların en etkileyici vedalarından birisiyle ilgi odağı oldu.

Kim Jones son kez Louis Vuitton podyumuna adım attığında yanında ikonik iki isim, Naomi Campbell ve Kate Moss yer alıyordu.Siyah ve kahverengi trençkotları içerisinde erkek koleksiyonundan ve tasarımcının vedasından rol çalan ikili, hızla spekülasyonlara malzeme oldu. Acaba İngiliz süper modeller Kim Jones’un Louis Vuitton sonrası kariyeri hakkında ipuçları mı veriyordu? Ufukta bir Burberry macerası mı vardı yoksa Kim Jones kendi adını taşıyan bir markayla ikonik isimler arasına katılmayı mı planlıyordu?

Doğru cevabın ne olduğunu öğrenmemiz biraz zaman alacak. Ancak bildiğim bir şey varki o da Kim Jones’un Louis Vuitton ismine son yıllarda kattığı değer. Afrika’da geçirdiği yıllardan aldığı ilham, seyahate olan tutkusu ve klasiklere modern dokunuşuyla yeni bir erkek yaratan Kim Jones, her ne yaparsa yapsın yakından takip edilmeyi hak ediyor.

Kadınlar için yeni bir dünya

Moda ve güzellik dünyaları son yıllarda tesettür kavramını içselleştirmeye çalışıyor. Hatırlarsanız New York Moda Haftası’nda podyumlara çıkan veya ünlü makyaj markalarıyla bir araya gelen başörtülü modeller ardı ardına haberlere konu olmuştu. Ben de dönem dönem bu haberleri sizinle paylaşmış, hayatın tam içerisindeki tercihlerin moda dünyasında daha sık temsil edilmesinden ne kadar memnun olduğumu dile getirmiştim.

Şimdiyse sıra işin biraz daha çetrefilli kısmına, saç bakımına geldi. Baş örtüsü kullanımının bir hayli yaygın olduğu ülkelerde ‘özelleşmiş’ ürünlerin satışında hızlı bir artış gözleniyor.Şahsen ‘başörtüsüne uygun’ olarak satılan bir şampuanın klinik faydasının diğer şampuanlardan nasıl farklılaştığını bilmiyorum. Ancak kitle iletişimine fayda sağlandığından eminim. Bu kitle iletişimi, L’Oréal tarafından yeniden ele alınıyor. İngiltere’de yayınlanan reklam kampanyası, pek çok farklı kökenden gelen, farklı saç ve vücut tipine sahip kadının yanı sıra blogger Amena Khan’ı da bizimle tanıştırıyor.Paylaştığı fotoğraflarda saçlarını göremediğiniz Khan, olaya daha farklı bir yerden yaklaşıyor ve sağlıklı saçların kendisine olan saygısının bir parçası olduğunu, günlük hayatına değer kattığını söylüyor. Dünyaca ünlü bir markanın bu çaplı büyük bir projesinde yer alan ilk tesettürlü isim olan Amena Khanve bu projeyi hayata geçiren L’Oréal, kadınlar için yeni bir dünyanın kapılarını aralayacağa benziyor.

Yazının devamı...

Geri dönüşümün ‘couture’ hali

Hazırladığı couture koleksiyonlarla moda dünyasını şaşkına çeviren Viktor & Rolf, yüksek moda algısıyla geri dönüşümü bir araya getiriyor. Alman online perakende kanalı Zalando ile birlikte hazırlanan proje, moda elitini çevreye duyarlılık üzerine bir kere daha düşünmeye davet ediyor.

Proje için Viktor & Rolf ekibi Zalando’da satışa sunulmuş ancak stok fazlası olarak rafa kaldırılmış ürünleri ele almış. Daha önce yeterince ilgi görmeyen parçalar kesip biçilerek ‘couture’ bir koleksiyon yaratılmış. Tasarım anlayışını deneysellik üzerine kuran ikili, unutulmuş parçalara yeni bir ruh katarak sürdürülebilirlik ve bilinçli tasarım konularının altını çizmek istemiş.

Şubat ayında satışa çıkacak koleksiyon toplamda on yedi parçadan oluşuyor ve ürünlerin fiyatları 50-250 Euro arasında değişiyor. Bu fiyat politikasıysa her iki markanın da daha geniş bir kitleye ulaşarak moda dünyasındaki geri dönüşüm çabalarına dikkat çekmesi anlamına geliyor. Bakalım geri dönüşümün ‘couture’ hali moda çevrelerinde kabul görecek mi?

Kaia’nın yolculuğu tam gaz devam

Cindy Crawford’un kızı Kaia Gerber, son birkaç yıldır radarımızdaydı. Moda dünyasının kalbinin attığı Paris ve Milano gibi şehirlerde birbirinden önemli markaların podyumlarına adım attı, pek çok tasarımcıya ilham olmayı başardı ve sıkı bir takipçi kitlesine ulaştı. Zaman içerisinde annesiyle birlikte farklı dergilerde karşımıza çıkan genç yıldız sonunda kendi Vogue kapağına da ulaştı.

Vogue Paris Şubat sayısının kapağında Saint Laurent ilkbahar koleksiyonundan parçalarla adeta enerji saçan Kaia’nın bu ilk kapağı, gümbür gümbür gelen bir kariyerin habercisi. Öte yandan moda eleştirmenleri, Kaia’yı annesi Cindy Crawford ile karşılaştırma huyundan bir türlü vazgeçemiyor. Kapağın paylaşılmasından sonra gelen ilk yorumlar, Cindy Crawford’un ilk Vogue kapağına yirmi yaşında ulaştığı, Kaia’nınsa ondan çok daha hızlı çıktığı yönünde. Giderek hızlanan dünyada erken yaşlarda keşfedilen o kadar çok yıldıza şahit oluyoruz ki artık aksini düşünmek mümkün değil. O nedenle bize kalan tek şey, bir yıldızın doğuşunu ve başarılı yolculuğunu keyifle takip etmek.

SIHH zamanı

Sadece İsviçre’nin değil saatçiliğin de başkenti olan Cenevre, saat dünyasının en önemli etkinliği Salon International de la Haute Horlogerie’ye (SIHH) ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Dünyanın önde gelen saat markalarının en yeni koleksiyonlarını sunduğu etkinlik, her sene birçok ülkeden katılım gösteren saat meraklıları ve basın mensuplarından oluşan özel davetlileri ağırlıyor.

Bu sene 15-19 Ocak tarihleri arasında düzenlenen ve otuz beş farklı markayı basın toplantıları, özel davetler ve sunumlarla dolu bir programda karşımıza çıkartacak olan SIHH için ben de bir hayli heyecanlıyım. Çünkü bugünden itibaren lüksün, tasarımın ve uzman el işçiliğinin kalbinin atacağı SIHH fuar alanındayım. Cartier, IWC, Vacheron Constantin, Mont Blanc, Jaeger-LeCoultre gibi öncü markaların yeni koleksiyonlarıyla ilgili bütün detayları önümüzdeki günlerde yine bu köşede paylaşacağım.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.