Şampiy10
Magazin
Gündem

70’lerden uzay çağına

Avrupa belki de son yılların en soğuk kışlarından birini yaşarken İstanbul’dan Paris’e doğru havalanan bir uçağın içinde, karşılaşacağım birbirinden göz alıcı tasarımların heyecanıyla doluydum. Birkaç saat sonra heyecan, yerini yoğun bir koşuşturmaya bıraktı. Paris’teki ilk durağımsa Christian Louboutin Sonbahar/Kış 2018 koleksiyonunu yakından inceleyeceğim Rue Jean-Jacques Rousseau’ydu.

Kapıdan içeri adım atar atmaz gözüme çarpan ilk şey, Bay Louboutin’ın da son dönemin popüler teması ‘logomanya’ rüzgarına kapılmış olmasıydı. Ancak elbette ‘Loubi In Progress’ koleksiyonu tam bitmemiş gibi görünen parçalarıyla bu temaya farklı bir açıdan yaklaşmıştı. Tasarım aşamasında alınan notlar, mezura detayları ve markanın ikonik logosunu taşıyan ayakkabı kutularından parçalar ayakkabı ve çantaların üzerinde kendisine yer bulmuştu.

Her sezon birden fazla koleksiyonla kadınları şımartan Louboutin, ‘French Flair’ koleksiyonuyla iç çamaşırı detaylarını tasarımlarına yansıtarak oyunculuğunu gösterecek bir yol daha bulmuştu. Sofistike danteller ve sütyen askısı gibi detaylarla zenginleşen koleksiyonun bakışları üzerine çekeceğini söylememe gerek bile yok, değil mi?

Christian Louboutin koleksiyon sunumundaki bir diğer favorimse uzay çağını andıran yeni Hilconissima modeli bootie’lerdi. Parıltının gücünü sonuna kadar kullanan Bay Louboutin, fütüristik topuklarla yeni yüzyıla yeni bir gözle bakmayı başarmıştı. Hele bir de bütün bu gelecek vurgusunun 60’lı ve 70’li yılların iç dekorasyon elementlerinden alınan ilhamla birleştirilmesi, adeta tasarımların zamansızlığının bir göstergesiydi.

Kelebeğin ‘couture’ rüyası

Yazının devamı...

Paylaşılıyorum öyleyse varım

Lüks moda ve güzellik markalarının dijital dünyayla imtihanı devam ededursun, bazı markalar sosyal medyada çok konuşulacak işler yapmaya devam ediyor. Fransız lüksünün simgelerinden CHANEL, sosyal medya odaklı projeleriyle bu imtihandan geçer not almışa benziyor.

Sene başında güzellik kategorisindeki ürünleri için ayrı bir sosyal medya iletişimi planlayan marka, şimdi de markayı yakından takip eden ve ürünlerini severek kullananlar için ayrı bir sosyal medya hesabı yaratmış. Markanın pazarlama ekibi tarafından yönetilen ancak kullanıcıların paylaştığı içeriklerle zenginleştirilen @welovecoco adlı hesap, kısa zamanda ciddi sayıda takipçiye ulaşmış.

CHANEL’in güzellik dünyasındaki adımları bununla sınırlı kalmamış. Sadece dört gün süreyle açık kalan bir ‘pop-up’ mağaza kuran marka, bu mağazanın açılısını da dijital dünyanın önde gelen kullanıcılarıyla ve ünlü isimlerle birlikte kutlamış. Her odası ‘olası Instagram paylaşımları’ düşünülerek hazırlanan mağazanın şık, renkli ve lüksü odağa alan paylaşımlar yapmak isteyen kullanıcılar için bulunmaz bir nimet olduğunu söyleyebilirim.

Lüksü dijitale taşırken kullanıcıların desteğini alan, bir ruj ya da bir allıkla bile ortalama üstü bir hayatın kapılarını aralamanızı sağlayan bu tür projelerin sektörü bir adım ileriye taşıdığı ortada.

En çok konuşulan güzellik markaları

Yazının devamı...

Milano’da güç gösterisi

Her sezon farklı bir şekilde gündeme oturmayı başaran Milano Moda Haftası podyumları, bu defa kadınların güç gösterisine sahne oldu

Milano Moda Haftası kapsamında izlediğim defilelerin ardından hangi modelin podyuma çıktığı ya da kimin en ön sırada oturduğu değil, çok daha önemli konular konuşuldu. Pek çok markanın ‘güçlü kadın’ vurgusu dikkatimi çekerken bir yandan da markaların uyanışlarına şahit oldum. Üzerindeki ölü toprağını atanlar mı istersiniz yoksa ufak dokunuşlarla eski hatalarından ders aldığını gösterenler mi? Milano’da geçirdiğim beş günün öne çıkan beş defilesinden aklımda kalanlarla sizi de bu güçlü kadınların dünyasına doğru bir yolculuğa çıkartmak niyetindeyim.

Punk ölmedi

Benim için Milano Moda Haftası’nın açılışı, Max Mara Sonbahar / Kış 2018 defilesiyle gerçekleşti. Markanın alıştığımız kadınsı ve güçlü yönünden vazgeçmeden biraz harekete ihtiyaç duyduğu düşünülmüş olacak ki tasarımcı Ian Griffiths’in punk geçmişi devreye girmiş gibiydi. 30 yılı aşkın süredir Max Mara koleksiyonlarına şekil veren tasarımcı, ikonik parçalara ve az çok değişmeyen bir müşteri profiline sahip markayı radikal değişikliklere ikna etmek için ne kadar uğraşmış olabilirdi? Sorunun cevabını tahmin bile edemiyorum; ancak, bu değişikliklerin tam zamanında gerçekleştiğinden eminim.

Doutzen Kroes’ten Lara Stone’a kadar efsane modelleri yeni neslin temsilcileri Gigi Hadid ve Kaia Gerber ile buluşturan Max Mara podyumunda güç savaşlarını temsil eden trençkotlar uzun eteklerle yumuşatılmıştı.

Tatlı, sert, etkileyici

New York Moda Haftası’ndan beri karşımıza çıkmaya devam eden 80’ler etkisi Fendi podyumunda kendisini bir kere daha gösterdi. Silvia Venturini Fendi ve Karl Lagerfeld’in ortaya koyduğu tabloda erkek giyiminden ödünç alınıp bir adım öteye götürülen parçalar, Fendi’nin klasik yumuşaklığıyla bir araya getirilmişti.

Kadınların sonbaharı iple çekmesine neden olacak koleksiyonda keskin omuz detayları ve erkek tasarımlarına özgü karakteristik kumaşlar, naif çiçek işlemeleri ve kürkün bin bir çeşit akılcı kullanımı sayesinde dengelenmişti.

Bir efsane olarak adlandırılabilecek ‘Peekaboo’ modeli çanta biraz rahatlatılarak elde edilen ‘Peekaboo X-Lite’, Fendi koleksiyonunun en yeni üyelerinden olurken çift F harfi taşıyan ‘Double F’ modeli de logo tutkusunun hala devam ettiğini gösterdi. Bir de çanta kılıfları var ki, pek çok çantadan daha çok ilgi çekti.

Malum, bu çantalar adeta bir sanat eseri ve bir kere aldığınızda uzun yıllar kullanmak istiyorsunuz. Fendi, bu durumu göz önünde bulundurarak en az çantalar kadar havalı görünen çanta kılıflarıyla bir yeniliğe imza atmış. Hem değerli materyaller kullanılarak hazırlanan çantaları koruyan hem de farklı bir çanta daha taşıyormuş hissi yaratan bu kılıfların benzerleri bundan sonra pek çok markanın koleksiyonlarında karşımıza çıkacak gibi.

Koşar adım zirveye

Tam da kış olimpiyatlarının konuşulduğu şu günlerde Sportmax Sonbahar / Kış 2018 koleksiyonu güçlü referansları ve sağlam duruşuyla kalbimizi çalmayı başardı. Klasik siluetlerin teknik tasarımlarla buluştuğu koleksiyondaki kumaş çeşitliliğiyse pek çok moda editörünün beğenisini topladı.

Katmanlar halinde pek çok parçayı birbirine yakıştırarak karşımıza çıkan genç ve dinamik Sportmax kadını, tasarımların rahatlık sunma ve fayda sağlama arasındaki gelgitlerine kapılmadan yolunu bulmaya devam etti. Bu kadar dikkat çeken bir koleksiyonun önümüzdeki sezon dergilerinde kendisine sıkça yer bulacağından eminim.

Şehir ışıkları

Uzun yıllardır defilelerini genel merkezinde sergileyen ve her sezon farklı bir dekorla bizi şaşırtmayı başaran Prada, bu sezon yeni bir deneyim peşindeydi. Markanın sanatla bağını temsil eden Fondazione Prada’nın en yeni bölümlerinden birisinde, henüz tamamlanmamış bir kulede gerçekleşen defilenin her anının tekrar tekrar konuşulacağı belliydi.

Her şeyden önce dikkatimi çeken, henüz Fondazione Prada’ya yaklaşmadan karşılaşmaya başladığım neon tabelalardı. Birbirinden canlı renklerde hazırlanmış devasa boyuttaki çılgın çizimler, farklı bir koleksiyonla karşılaşacağımızın habercisiydi.

Sonrasında defile alanına ulaşabilmek için ya uzun bir kuyruk beklemek ya da beş kat boyunca merdivenlerle çıkmak gerekti. Bu bile, Miuccia Prada’nın tasarımlarını daha erişilmez kılmak için düşündüğü bir hamle olarak yorumlanabilirdi. Ben işin bu kısmını düşünmeyi bırakıp adımlarımı sıklaştırdım ve kendimi parıltılı bir karanlığın içerisine attım.

Prada Sonbahar / Kış 2018 koleksiyonundaki tasarımlarda da karşılaştığımız bu görsellik bana gece şehrin ışıltılı sokaklarında dolaşan bir kadını anımsattı. Kulenin iki katına yayılan defile alanına adım atan modeller podyumun sonunda şöyle bir şehir ışıklarına göz atıp geri dönerken arka planda dev neon tabelaların yansımaları vardı.

Belki de uzun zaman sonra ilk kez bu kadar renkli ve optimist parçalar sunan ancak yine de içinde ufak, karanlık bir yanı bulunan Miuccia Prada’nın şehir ışıkları arasında kaybolduğu yolculuğunu merakla takip ediyorum.

Yazının devamı...

Moda haftasının kraliçesi

Böyle iddialı bir başlığı okuduğunuzda aklınıza ya çok konuşulan tasarımlara imza atmış bir moda tasarımcısı gelir ya da podyumları sallayan bir top model. Ancak bu defa iş pek de öyle değil.

Londra moda haftası geçtiğimiz günlerde bir ilke ev sahipliği yaparak İngiltere kraliçesi ikinci Elizabeth’i ağırladı. Pek çok yabancı kaynaktaki bilgiye göre kraliçenin ya da herhangi bir kraliyet ailesi üyesinin bu tür organizasyonlara katılması uygun görülmüyordu. Ancak yeni neslin yaratıcı duruşu kendisini etkilemiş olacak ki Kraliçe Elizabeth iddialı genç tasarımcılardan Richard Quinn’i en ön sıradan izleyerek desteğini gösterme fırsatı yakaladı.

Defileyi ‘moda dünyasının kraliçesi’ Anna Wintour ile izleyerek “İki kraliçe yan yana!” yorumlarına neden olan Kraliçe Elizabeth, defile sonrasında genç tasarımcıya kendi adını taşıyan bir ödül sunarak başka bir ilki daha gerçekleştirdi. Çünkü İngiltere’yi moda sahnesindeki eski prestijine kavuşturmayı hedefleyen ‘Kraliçe İkinci Elizabeth Moda Ödülü’ bu sene ilk kez verildi.

Gelin biraz da bu ödülü kazanarak tarihe geçmeyi başaran genç tasarımcıdan bahsedelim. Richard Quinn, 2016 yılında eğitimini tamamlayan ve bir grup yaratıcı beyinle koleksiyonlarını hazırlamaya başlayan geleceği parlak bir tasarımcı. Mezuniyet projelerinde kullandığı bazı fikirleri bir araya getirip iddialı desenlerle buluşturarak bir sonbahar koleksiyonu oluşturan Quinn, kendi estetiğine sadık kalırken kraliçeyi de şaşırtacak ufak tefek dokunuşlar yapmayı ihmal etmemiş. Genç tasarımcı, Kraliçe Elizabeth’in Balmoral’daki kalesinde yaşarken sıklıkla tercih ettiği eşarplardan ilham almış ve kendi desenleriyle farklılaştırdığı eşarpları koleksiyonunun önemli parçalarından biri haline getirmiş. Ne yalan söyleyeyim, kraliçenin bu kadar severek kullandığı bir aksesuarı bizzat kraliçenin izlediği bir defilede hem de sıra dışı desenlerde görmek, beni bile şaşırttı.

Ödüllü tasarımları pek çok lüks online mağazada satışa sunulan Richard Quinn için şimdi yükselen beklentileri karşılamak için gece gündüz çalışma zamanı.

Stüdyoda yenilik var

H&M gibi dünya çapında pek çok farklı tipteki moda severe hitap eden bir markanın kendisine farklı oyun alanları yaratması gerekiyor. Kimi zaman eğlenceli spor giyim koleksiyonları kimi zamansa sıra dışı tasarımcı iş birlikleri bu yeni alanların yaratılmasını sağlıyor. H&M için en farklı oyun alanlarından sayılabilecek Studio koleksiyonu ise her sezon giderek güçleniyor.

İlkbahar / Yaz 2018 koleksiyonunda ilhamını Japonya’nın sessiz zarafeti ve yalın tasarımlarından alan marka, 28 Şubat akşamı gerçekleşecek şov için geri sayımda. Geçen sezon olduğu gibi bu sezon da H&M Studio koleksiyonunu ‘Şimdi Gör Hemen Al’ formatıyla defile biter bitmez online olarak satın alabilecek moda severleri içerisinde rahat hissedebilecekleri, klasikler arasına girebilecek parçalar bekliyor. Kapsül bir gardırobun temellerini oluşturabilecek parçalarla ‘şov yapacak’ parçaları buluşturan koleksiyon, 1 Mart’tan itibarense dünya ile aynı anda İstinye Park ve Zorlu mağazalarında satışta olacak.

Yazının devamı...

Madalyonun diğer yüzü

Modellerin ışıltılı dünyası pek çok genç kızın hayallerini süsler. Bir defileden diğerine koşturmak, moda başkentlerinin tozunu attırmak, dünyaca ünlü markalarla çalışmak, dergilerin kapaklarını süslemek ve milyonlarca kişi tarafından takip edilmek, elbette kulağa hayalden de öte geliyor. Ancak arada sırada bu hayalin bir de öteki yüzü olduğunu hatırlamak gerekiyor.

Annesi Yolanda Hadid’in ‘Making a Model’ adlı yarışmasına konuk olan top model Bella Hadid işte bu öteki yüzü hatırlamamıza yardımcı oluyor. Henüz 21 yaşında olmasına rağmen yukarıda yazdığım pek çok şeyi gerçekleştiren Bella, kariyerinin başlangıç dönemlerinde yaşadığı anksiyete bozukluğunu seyircilerle paylaşıyor. Kırmızı halıda röportaj vermek zorunda kaldığında titremeye ve hıçkırarak ağlamaya başladığını anlatan genç model, bazı defilelerde podyumda ne yaşadığını hatırlamadığını da itiraf ediyor. Bu anlarda sinirlerinin bozulduğunu ve adeta gözlerinin karardığını söyleyen Bella, bir noktada topu kız kardeşi Gigi Hadid’e atmaktan da çekinmiyor.

Kendi içe dönük ve utangaç yapısının Gigi’nin rahat ve girişken tavırlarıyla karşılaştırıldığını söyleyen Bella’nın bu sorunları aşarak günümüze kadar başarı grafiğini yükselterek gelmesi takdire şayan. Öte yandan yaşadığı endişeleri ve ruhsal bozuklukları çekinmeden genç modellerle paylaşarak onların yalnız olmadıklarını hatırlatması da alkışı hak ediyor.

El çantası mı bel çantası mı?

Evet sayın seyirciler, trend listelerinde kıyasıya bir mücadele devam ediyor. Geçtiğimiz yazdan beri listenin üst sıralarındaki yerlerini koruyan bel çantaları, 2018 sonbaharında yerlerini bel çantalarına kaptıracağa benziyor.

Özellikle bir süredir devam eden küçük çanta trendi sayesinde yeniden tanıştığımız küçük el çantaları bu defa cüzdan formunda değil, aksine, büyük el çantalarının minik birer kopyası şeklinde kendilerine yer buluyor. Pek çok lüks markanın yeni modeller sunarak körüklediği bu trend, bakalım bel çantalarının önüne geçebilecek mi?

Burberry’den gökkuşağı açılımı

Geçtiğimiz gün gerçekleşen Burberry defilesi baş tasarımcı Christopher Bailey için hem bir ilk hem de bir son niteliğindeydi. Önce sondan başlayalım. Bailey’nin 17 yıllık Burberry kariyeri bu defileyle sona erdi. İkonik İngiliz markayı alıp yeni bir çağa taşıyan Bailey, hem dijital dünyayı yakından takip edebilen hem de sektör dinamiklerine yön verecek güce sahip bir tasarımcıydı.

Christopher Bailey için bir ilk olansa Burberry Sonbahar 2018 defilesinde gökkuşağı renklerinin başrole taşınmasıydı. Artık herkesin çok iyi bildiği ve ‘Burberry deseni’ olarak da adlandırılan desen, LGBT haklarına dikkat çekmek amacıyla gökkuşağı renklerine bürünmüştü.

Tasarımcı geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada “Bu son koleksiyonumu LGBT haklarını savunmak adına yılmadan çalışan organizasyonlara ithaf ediyorum” diyerek koleksiyonla ilgili ilk ipuçlarını vermişti. Tarihe geçecek vedasını önem verdiği bir konuya adayacak kadar idealist olan Bailey, ürünlerin satışından elde edilecek gelirin tamamını LGBT organizasyonlarına aktaracağını ekleyerek dikkatleri üzerine çekmişti. Şimdi merak konusu, Burberry’nin gökkuşağı açılımının modaseverlerden nasıl tepkiler alacağı.

Yazının devamı...

New York Moda Haftası’ndan Geri Kalanlar

Bir süredir hepimizin dilinde benzer cümleler vardı. “New York Moda Haftası eski cazibesini kaybediyor” ya da “Tasarımcılar koleksiyonlarını New York yerine başka şehirlerde sergilemek istiyor” deyip duruyorduk. Ancak her ne olduysa oldu; geçtiğimiz günlerde ardı ardına gerçekleşen defileler, Amerikalıların moda sahnesindeki yerlerini kaptırmaya niyetli olmadıklarını ispatladı.

Rüzgar gibi geçen moda haftası, moda severleri şaşırtan ve dikkatleri New York’a çeken bazı gelişmelere sahne oldu:

80’lerin disko ateşi Tom Fordve Marc Jacobsgibi tasarımcıların podyumunda yeniden hayat buldu. Sert hatlara sahip güçlü siluetler, renk patlamaları ve dramatik görünümler 2018 sonbaharına damgasını vuracak gibi, benden söylemesi.

Güçlü siluetlerden bahsetmişken podyumdaki feminist etkiyi anmadan olmaz. Bir süredir Amerika’nın gündemine oturan #MeToo gibi aktivist hareketlere uzak kalmayan moda dünyası, New York defilelerinde de vitesi düşürmedi. Örneğin Prabal Gurungkulisi feminist posterler aracılığıyla modellere ilham vermeyi hedeflemişti. Defilenin finalinde podyuma kol kola çıkan modellerse adeta kadınların bu zorlu dayanışma sürecine selam gönderiyordu.

Calvin Kleindefilesi için yerlerini alan davetliler, zemini kaplayan patlamış mısır yığını karşısında şaşkınlıklarını gizleyemediler. Çoğunluğun beklentisinin aksine yetenekli tasarımcı Raf Simons bir romantik komedi filmi değil, karanlık bir distopya ile podyumdaydı. Pek çok politik mesaj içeren defile Amerika’nın geleceğine dair ciddi öngörüler içeriyordu. Neon renkli tulumlar, kar maskeleri ve deri çizmelerin de bu gelecekte yeri olduğu aşikardı.

Geleceğe dair fikirlerini sunan bir diğer tasarımcı da Philipp Pleinoldu. Abartılı sahne şovlarıyla hareketlenen defilelerine bir yenisini ekleyen tasarımcı bu defa podyuma dev bir UFO kondurmuştu. Top model Irina Shayk’ın bir robot eşliğinde podyumda salınması ve bu sırada fonda Frank Sinatra’da ‘Fly Me to the Moon’ parçası çalması, tasarımcının geçtiğimiz günlerde Mars’a bir otomobil gönderen Elon Musk’tan bir hayli etkilendiğini düşündürdü.

Modellerin podyumda sıkıcı bir şekilde süzülmesinden sıkıldınız mı? O halde son zamanların en popüler modellerinden Kaia Gerber ile başlayan ve birkaç defilede daha karşımıza çıkan ‘şöyle bir kendi etrafında dönme’ hareketi size çok iyi gelebilir. Unutmadan, Gigi ve Bella Hadid kardeşlerin Anna Sui defilesinin açılışında senkronize bir şekilde bu hareketi gerçekleştirmesi de yeni bir podyum trendinin habercisi.

Defileleri en ön sıradan takip eden ünlü isimler her zaman konuşulurdu. Bu defa sahne ışıklarını çalanlarsa günlük ve renkli stiliyle Whoopi Goldberg ve iddialı görünümleriyle Cardi B oldu. Michael Kors defilesindeki bir ‘ön sıra’ anıysa sosyal medyanın en çok konuşulanları arasındaydı. Michael Korsdefilesini izlemek üzere birlikte oturtulan ve kahkahalar atarak keyifli bir sohbete dalan Blake Lively ve Emily Blunt ikilisi, hemen yanlarında oturan Zendaya’nın ters bakışlarına maruz kaldı. Bu anları gösteren videolar kısa sürede milyonlarca kişi tarafından izlendi ve yorumlandı.

Yazının devamı...

Çirkin spor ayakkabılar revaçta

Son birkaç aydır her yerde karşımıza çıkan çirkin spor ayakkabıların farkında mısınız? Moda dünyasında ‘baba ayakkabısı’ olarak da tanımlanan, üretim hatası gibi algılanacak kadar sıra dışı kalıplarda üretilen bu spor ayakkabılar, hepimizin radarındalar.

Uzun zaman önce Raf Simons tarafından sunulan Ozweego adlı spor ayakkabılar, belki de bu türün ilk örneğiydi. Tabii o zamanlar kimse ‘çirkin’ spor ayakkabıların bu denli popüler olacağını tahmin etmemişti.

Sonrasında Balenciaga’nın Triple S modeliyle karşılaştık. Bu öyle bir karşılaşma oldu ki, modaseverlerin yaşadığı aşk ve nefret ilişkisi her mecrada kendisine yer buldu. Pek çoğumuz için ‘çirkin’ olarak adlandırılabilecek bu ayakkabı modeli dergilerin kapaklarında görüldü, Instagram yıldızlarının sokak stili fotoğraflarında öne çıktı, ünlü isimlerin ilk tercihi oldu. Kısa süre içerisinde tükenen bu modeli elde edemeyenler, Gucci gibi lüks markaları da benzer modeller üretmeye ikna etti.

Louis Vuitton ise bu ‘çirkin spor ayakkabı’ akımına kapılan markalar arasında işi bir adım ileriye götürmeye karar verdi. New York’ta iki hafta süreyle açık kalacak ve sadece spor ayakkabılar satacak bir mağazayla moda severleri şaşırtan Louis Vuitton, soru işaretleriyle karşılanan bu trendi fazlasıyla sahiplendi.

Başlangıçta mesafeli yaklaştığım, iş işten geçip de beğendiğim ‘çirkin’ modeller tükenince pişman olduğum bu trendin önümüzdeki günlerde çok daha farklı markaların yeni modelleriyle iyiden iyiye etrafımızı saracağına şüphe yok.

‘Couture’ üniforma

Japonya’daki bir orta okul, hiç beklenmedik şekilde moda dünyasının gündemine oturmayı başardı. Tokyo’nun lüks bölgelerinden Ginza’da yer alan Taimei Orta Okulu, öğrencileri için Giorgio Armani tasarımı üniformalar hazırlatarak hararetli bir tartışma başlattı.

Okul yönetimi, lüks bir semt olan Ginza’da yer almanın bu orta okul açısından bir prestij göstergesi olduğunu, bu nedenle öğrencilerin üniformalarının da Ginza yaşam stilini yansıtması gerektiğini düşünüyor. Yaklaşık üç bin liralık Giorgio Armani üniformalar öğrenciler için zorunlu olmasa da okul yönetiminin bu üniformaları önermesi bile giderek artan eleştirilere neden oluyor.

Aslında bizler de bu tür tartışmalara uzak sayılmayız. Hatırlıyorum da lise yıllarımız-dayken Barbour montlar öğrenciler arasında pek revaçtaydı. OXS botlar ya da Lacoste polo yakalı tişörtler statü göstergesi sayılırdı. Hiçbirimiz o yaşlarda moda dünyasında neler olup bittiğinin farkında olmasak da kendimizi bir çeşit stil yarışının içinde bulurduk.

Tokyo’daki durumun bu kadar çok konuşulma sebebiyse lüks yaşam vurgusunu öğrencilerin değil de doğrudan devlet okulunun yapması. Çünkü tahmin edebileceğiniz gibi genelde okul yönetimleri, eşitlikçi ve ulaşılabilir öneriler yapmayı tercih ediyor. Bakalım Taimei Orta Okulu’nun Giorgio Armani tasarımı üniformalarıyla başlayan bu ‘couture üniforma’ akımı, nereye doğru gidecek?

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.