Şampiy10
Magazin
Gündem

Renk patlaması

Fransız moda devi Louis Vuitton, ilklerle dolu bir defileyle yeni bir dönemin açılışını yaptı. Markanın tasarımcı koltuğuna oturan ilk siyahi isim olan Virgil Abloh, ilk erkek koleksiyonunu geçtiğimiz günlerde tanıttı.

Off White markasıyla moda dünyasının yaramaz çocukları arasında yerini sağlamlaştıran, herhangi bir moda tasarımı eğitimi olmaksızın pek çok markanın koleksiyonlarına çizgisini yansıtan Abloh, popülaritesinin kaynağı olan sokak kültürünü ve rahat lüksü Louis Vuitton koleksiyonuna da taşımayı başardı.

Bu ilk koleksiyon için yapılacak yorumla şimdilik havada kalacak gibi. Zira henüz raflara çıkmamış ürünlerin ticari başarısından ya da moda severler tarafından ne şekilde karşılanacağından bahsetmek için çok erken. Ancak ben, koleksiyon ve defile hakkında birkaç kelam etmeden duramadım.

Öncelikle Abloh’nun sosyal medya gücünü çok iyi kullandığını söylemem gerek. Milyonlarca takipçiye sahip olan Abloh, birkaç gündür Louis Vuitton erkek koleksiyonundan detaylar paylaşarak bizleri büyük bir beklenti içerisine soktu. Bir güneş gözlüğü, bir spor ayakkabı tabanı derken hepimizin aklında aynı soru vardı: “Acaba nasıl bir koleksiyon olacak?”

Defileye dakikalar kala, detaylar netleşmeye başladı. 200 metre uzunluğundaki podyum, gökkuşağı renklerine boyanmıştı. Defileye davet edilen 3 bin moda tasarımı öğrencisi için farklı renklerde tişörtler hazırlanmıştı. Ayrıca her davetlinin koltuğunda, podyuma çıkacak modellerin doğum yerlerini gösteren birer harita yer alıyordu. Abloh bununla da yetinmemiş, kendi moda terimleri sözlüğünü davetlilerle paylaşmıştı. Bu adımlar belki de Abloh’nun uzun yıllardır Louis Vuitton ile gönül bağı kurmuş moda severlere kendisini anlatma şekliydi.

Geri sayım bitip de modeller podyuma çıktığındaysa bembeyaz görünümlerle başlayıp renk patlamasına dönüşen, iddialı aksesuarlar ve spor ayakkabılarla sokak stiline göz kırpan bir koleksiyonla karşılaştık.

Louis Vuitton erkeğinin Virgil Abloh ile atacağı adımları heyecan ve merakla bekliyorum.

Bir yanlışlık mı oldu?

Yazının devamı...

Parizyen butik

Ha açıldı, ha açılacak derken Bağdat Caddesi’nin en havalı butiklerinden birisine sonunda adım atabildik. CHANEL’in İstanbul’daki yeni butiği, Suadiye’de keyifli bir akşam daveti eşliğinde açıldı.

Az sayıda özel davetlinin katıldığı gece, henüz butiğin kapısında yaşadığımız şaşkınlıkla başladı. Dış cephede uygulanan ve pileli bir kumaşı anımsatan tasarım, bu butiğin ilk bakışta dikkat çekmesini sağlıyordu.

İçerideyse CHANEL dünyasının her köşesinden parçalar bir aradaydı. Çanta, ayakkabı, kozmetik, güneş gözlüğü, giyim derken bütün koleksiyonlar bu butikte buluşmuştu.

Katlar arasındaki merdivenler, Coco Chanel’in Paris’teki atölyesinde, bir defile sonrasında çekilen ikonik kareden ilham almıştı. Yan yana dizilmiş aynalarla tamamlanan merdivenlerde de dış cephedeki tasarım yaklaşımı tekrarlanıyordu.

İkinci kata çıktığımızda Matmazel Chanel’in etkisi giderek artıyor gibiydi. Rue Cambon’daki atölyeden ilham alarak tasarlanan ve Coco Chanel’in bir kolyesinden yola çıkarak üretilen dev bir heykelle zenginleşen bu kat, markanın Parizyen estetiğini ve zarif dokunuşunu gözler önüne seriyordu.

Koleksiyonlar incelendi, butiğin ilham kaynakları öğrenildi, sıra geldi butiğin keyfini çıkarmaya. Ziyaretçiler için hazırlanan ve butiğin en üst katında yer alan teras, gün batımının nefes kesen güzelliğine ortak olmamız için bizi çağırıyordu. Alışveriş severlerin kaçamak noktası olacak terasın bence en güzel yanı, insanı kısa bir süreliğine de olsa şehirden uzaklaştırmasıydı.

Bence ilk fırsatta siz de adeta bir sanat eseri gibi tasarlanmış bu butiği ziyaret etmek için yolunuzu

Suadiye’ye düşürmelisiniz.

Keşif: Manuk’s Workshop

Yazının devamı...

Yeni bir festival stili

Yıllar içerisinde festivaller ve moda severlerin festival stilleri ne kadar değişti, dikkat ettiniz mi? Belki de sosyal medyanın hızla gelişmesi ve her anımızı daha da gösterişli yaşama hevesimizden ötürü rahat ve işlevsel görünümlerin yerini, iddialı ve belki de çoğunlukla festival ortamıyla alakası olmayan görünümler aldı.

Burning Man ve Coachella gibi dünyaca ünlü festivallerdeki ‘acayip’ haller popüler oldu; Türkiye’nin pek çok tanınmış ismi de bu gibi festivallerde boy göstermeyi bir statü göstergesi olarak algıladı. Çölün ortasında 40 derece sıcakta giyilen dizüstü çizmeler, yüzlerce metre öteden kendini gösteren sıra dışı makyajlar ve daha pek çok iddialı tercih, festival stili algımızı yerinden oynattı.

Türkiye’de de bu tür bir ortamı yakalayabileceğimiz yegane festival, Kapadokya’da düzenlenen ve altı güne yayılan programıyla müzik, gastronomi, çağdaş sanat ve açık havayı bir araya getiren Cappadox Festivali oldu. Üçüncü kez katıldığım festivaldeki bazı katılımcıların stilleri, şu çok konuştuğumuz festivallerin iddialı stillerini aratmıyordu.

Geçtiğimiz senelerden farklı olarak bu sene festivalin moda dünyasına biraz daha yaklaşmasını sağlayan bir sürprizle karşılaştım. İkonik denim markası Levi’s®, festivalin kendine özgü ruhuyla örtüşen etkinlikler hazırlamıştı. Bir yanda markanın İstanbul’dan ve Prag’dan festivale özel olarak getirdiği terziler katılımcıların denim ürünlerini kişiselleştirirken bir yanda da yaratıcı atölyeler gerçekleştiriliyordu.

Atölyelerden ilkinde denim pantolonlardan yaptığı heykel, portre ve tablolarla tanınan Deniz Sağdıç, festival katılımcılarının denim parçalarını birer sanat eserine çevirdi. Diğer bir atölyedeyse el yapımı baskı ve tasarım ürünleriyle dikkat çeken grafik sanatçısı Celia Geraedts’in Amsterdam’da kurduğu Blue Print, geleneksel el sanatlarını güncel bir şekilde yorumlayarak tişört, bandana ve şal gibi festival katılımcılarının olmazsa olmazlarına farklı bir indigo boyama dokunuşu yaptı.

Festival stili denince akla gelen o renkli, eğlenceli ve yaratıcı dokunuşların sadece Türkiye’nin belli başlı bölgelerindeki plajlarda ya da büyük parklarda gerçekleşen festivallerde değil, Kapadokya’nın özgün topraklarında gerçekleşen bir festivalde de yer alması, modanın farklı şekillerde yorumlanması adına çok güzel hareket değil mi?

Kanye’den yeni kampanya

Kanye West ne yaparsa yapsın bir şekilde konuşulmayı başarıyor. Yaptığı işler kimi zaman çok beğenildiği için, kimi zamansa ağır yorumlar eşliğinde eleştirildiği için gündemde yer edinen Kanye, son olarak Yeezy 500 Supermoon modeli spor ayakkabılar için bir reklam kampanyasını moda severlerle paylaştı.

Kanye’nin kampanya için seçtiği modeller kadar modellerin fotoğraflardaki pozları da bir hayli dikkat çekici. Birbirinden farklı tipteki modeller arasında her renk, ırk ve vücut tipinden insan yer alması Yeezy’nin herkes için bir spor ayakkabı olabileceği mesajını iletirken ayakkabılara sade birkaç parça kıyafetin eşlik etmesi de Kanye’nin diğer koleksiyonlarına bir selam çakıyor.

Kampanyanın en çok konuşulan görsellerinde yer alan çırılçıplak modellerin neyi amaçladığınıysa ben bile anlamış değilim. Sanırım bu hareketi, Kanye’nin dikkat çekme çabasının bir parçası olarak göreceğim.

Yazının devamı...

Stiliyle ölümsüzleşen kadınlar

Bazen düşünüyorum da acaba dünyaca ünlü moda tasarımcısı Gabrielle ‘Coco’ Chanel’in “Moda geçip gider, stilse aynı kalır” minvalindeki sözleri bugüne kadar kaç kadını etkisi altına almıştır? Gazete köşelerinde ya da dergi sayfalarında bu cümleyi okuyan kaç kadın gerçek stilin trendler, yani o dönemde moda olan her neyse onlar, değişse bile yıllara meydan okuyacağını fark etmiştir? Belki milyonlarca, belki de sadece bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar. Bugünün de konusu zaten o az sayıdaki özel kadından geriye kalanlar.

Güçlü ve etkili Katharine

Genç okuyucular belki de bilmez, 1930’ların en önemli kadın figürlerinden birisi olarak kabul edilen Amerikalı yıldız Katharine Hepburn, kendine özgü stilini özgürlükçü bir anlayışla yansıtmayı tercih ediyordu.

Kadınların kendilerine dayatılan giyim kuşam kalıplarından sıyrılmasını isteyen Hepburn’ün tarihe geçen siluetleri arasında da bu mücadelede önemli bir yeri olan gömlek ve yüksel belli pantolonlar yer alıyordu.

Amerikan rüyası Marilyn

Kah Amerikan Rüyası’nın yeni yüzü olarak anıldı, kah çalkantılı ilişkileriyle manşetlere taşındı; Marilyn Monroe sadece stiliyle değil yaşantısıyla da çok konuşuldu.

Yılların eskitemediği bu sarışın, nerede görseniz tanıyacağınız saç stili ve makyajıyla, bir de tabi ki neredeyse hiç ayağından çıkartmadığı topuklu ayakkabılarıyla hala hafızalarımızda.

50’lerden itibaren ‘çekici kadın’ tanımlamasının sözlük anlamı haline gelen Monroe’nun gardırobunun imzasıysa kıvrımlarını ön plana çıkartan elbiseleri.

İlham perisi Jane

Şarkı sözü yazarı, yönetmen ve aktris gibi farklı şapkaları olsa da biz Jane Birkin’i “stil ikonu” olarak anıyoruz. 70’lerin bohem yaşantısını en havalı şekilde yansıtan görünümlere imza atan Jane Birkin denince aklıma farklı denim kullanımları ve balıkçı yaka kazaklar geliyor.

Uzun yıllar sıra bekleyip bir servet harcayarak elde edebileceğiniz lüks bir çanta modeline de adını veren yıldız, sadece stiliyle değil adıyla da uzun yıllar kalıcı olacağa benziyor.

Zarafet timsali Grace

Bir kadının hayal edebileceklerinin sınırı yok elbette; ancak, önce Hollywood yıldızı, sonrasında Monaco prensesi, en nihayetinde de stil ikonu olan Grace Kelly bazı hayallerin çok ötesinde.

Sıklıkla tercih ettiği ‘gömlek-elbise’ kullanımı ve bunları tamamlayan şık kemerleriyle hatırladığım Kelly’nin unutulmaz stilindeki en önemli parçalardan birisi de kıvrımlı ve kabarık elbiseleri.

Meghan Markle etkisi

Yazının devamı...

Aleyna zamanı

İçinde yer aldığı her proje gündeme oturuyor. Bazen bir açıklaması, bazen söylediği bir parça, bazense bir fotoğraf çekimi günlerce konuşuluyor. Özellikle genç kızların rol modeli haline gelen Aleyna Tilki, son aylarda belki de en ‘moda dolu’ zamanını yaşıyor.

Bundan birkaç yıl önce oldukça popüler bir yetenek yarışmasına katıldığında sergilediği, yaşından beklenmeyecek performansı keşfedilmesini sağlamıştı. Denim pantolonu, omuzları düşük siyah bluzu ve siyah çizmeleriyle biraz asi, biraz heyecanlı bir genç kız imajı çizmişti Aleyna Tilki. Yarışma geride kaldı, ardı ardına çıkarttığı teklilerle YouTube’un izlenme rekorlarını kırmayı başardı. Her müzik videosuyla moda severlere konuşulacak yeni malzemeler vermeyi de unutmadı. Son olarak ‘Yalnız Çiçek’ adlı Yıldız Tilbe parçasını seslendiren ve Miss Vogue Türkiye’nin kapağında yer alan genç şarkıcı, sonunda bir üst lige çıkmayı başardı.

Giderek olgunlaşan stilinde çocuksu dokunuşları eksik etmeyen Aleyna Tilki, Miss Vogue Türkiye kapağında Dice Kayek tasarımı genç ruhlu, oyuncu bir elbiseyle karşımıza çıktı. Kapağı ilk gördüğüm andan beri bu elbiseyi keşfedip Aleyna ile buluşturan moda editörü Aydan Sıvacı’nın gözünü kıskandığımı söylesem yalan olmaz. Derginin iç sayfalarında yer alan çekimde de Max Mara ve Céline gibi markalarla arzı endam eden genç şarkıcı, moda dünyasında da müzik dünyasında olduğu kadar ilgi çekeceğini ispatladı.

Geçtiğimiz hafta yayınlanan ‘Yalnız Çiçek’ müzik videosundaysa moda editörü Oğuz Erel’in seçimleriyle bambaşka bir karaktere büründü Aleyna. Son dönemde yaptığı işler dünya çapında konuşulur hale gelen Dilara Fındıkoğlu’nun tasarımları, hem müzik videosunun atmosferine hem de Aleyna Tilki’ye çok yakışmıştı. Dilara Fındıkoğlu’nun karanlık estetiğini taşıyan bir ceket mini etek kombinasyonu ya da mavi PVC bir takım elbise yeterince dikkat çekiciyken, müzik videosundaki erkek modellerin Emre Erdemoğlu tasarımı birbirinden iddialı takım elbiselerle boy göstermeleri benim için son noktayı koydu.

Hem Türkiye’nin hem de dünya podyumlarının önemli parçalarını taşımayı başaran ve kendi adının yanına yazdıran Aleyna Tilki’nin moda yolculuğunun çok daha dikkat çekici adımlarla ilerleyeceğini düşünen bir ben olamam, değil mi?

Işıklı ayakkabılar geri dönüyor

Yazının devamı...

Harry Styles’ın stil evrimi

Henüz çocuk denecek yaşta sahnelerle tanışan ve dünya çapında üne kavuşan Harry Styles sadece milyonlarca müzik sever genci etkilemekle kalmıyor, yıllar içerisinde adeta evrim geçiren stiliyle moda severlerin de radarına girmeyi başarıyor

İngilizliğin hakkını veren ve ilk gençliği boyunca punk rock bir stil benimseyen ünlü yıldız, birlikte müzik yaptığı grup arkadaşlarından ayrıldıktan sonra çok daha olgun bir stil benimsedi. Öyle olgun dediğime bakmayın; her ne kadar takım elbiseler ve klasik ayakkabılar gardırobuna eklense de Harry’nin yaşının verdiği enerji stiline yansımaya devam etti. Bu ‘dikkat çekici’ ve ‘olgun’ buluşmasını sağlayabilen markaysa Alessandro Michele yönetiminde kendine has bir çizgiye erişen Gucci oldu.

Konserlerinde Gucci’nin en son tasarımlarını giymeye başlayan Harry Styles, hayranlarının uzun süredir beklediği adımı atarak markanın yeni sezon kampanyasının yüzü oldu. Ağırbaşlı ancak genç duruşuyla öne çıkan Gucci Tailoring koleksiyonunun ürünleriyle objektifin karşısına geçen Styles, kısa sürede internet dünyasında en çok konuşulan isimlerin arasına girmeyi başardı.

Harry Styles’ın asi genç figüründen Burberry ve Gucci gibi markaların vazgeçilmez erkeği figürüne dönüştüren bu stil evriminin nasıl devam edeceğini çok merak ediyorum.

Mesajını taşı

Mesaj kaygılı tişörtler trend listelerindekini hakimiyetini sürdüredursun, Beymen Blender’dan bu kaygıya farklı ve esprili bir yorum geliyor. ‘Think Blender, Talk Blender’ kampanyasıyla sunulan ve unisex olarak tasarlanan siyah tişörtler, yanlarında bir kese ile geliyor. Kesenin içerisindeyse tişörtünüzün üzerine yapıştırabileceğiniz farklı harfler yer alıyor.

Aldığınız tişörtün bir köşesinde hoşunuza giden bir cümlenin yazması her ne kadar ‘çok özel’ hissettirse de üzerinde kendi oluşturduğunuz mesajı taşımanızı sağlayan Beymen Blender tişörtlerin yeri bir başka olacak gibi.

Medusa’nın gücü

Logosundaki Medusa sembolünü pek çok farklı uyarlamayla moda severlere sunan Versace, bu defa Medusa’ya başka bir açıdan yaklaşıyor. Resort 2019 koleksiyonunu sunan İtalyan moda devi çok renkli, bol desenli tasarımlarının yanına çok daha sade ve şık bir ‘Medusa’ yorumu ekliyor.

Uzun zamandır görmediğim kadar farklı ve iddialı olan Versace Resort 2019 koleksiyonu, moda dünyasındaki ‘kadın gücünü’ göstermeyi hedefliyor.

70’ler ve 80’lerde sıkça karşılaşılan ‘güçlü giyim’ trendine gönderme yapan etek ve ceket takımlar, kadınlara adeta Medusa’nın efsanelere konu olmuş gücünü yansıtıyor. Umarım bu ‘ara koleksiyon’ markanın bundan sonraki koleksiyonlarına da yansıyacak bir sadeleşmenin başlangıcıdır ve Versace, başındaki güçlü kadın figürünün de sayesinde, yeni bir dönemin kapısını aralıyordur. Bu arada bilmeyenler için Medusa’yı bir kere daha hatırlatayım. Yunan mitolojisindeki en korkutucu yaratıklardan biri olarak kabul edilen ‘yılan saçlı kadın’, göz göze geldiği insanları taşa çevirmesiyle de biliniyor. Kadının gücünü farklı bir şekilde yansıtan bu karakteri marka DNA’sına kazıyan Versace de şu anda Donatella Versace gibi gücünü Medusa’dan alan bir kadın tarafından yönetiliyor.

Yazının devamı...

Moda dünyasında futbol heyecanı

Dünya Kupası’nın giderek yaklaşmasıyla moda markalarının futbol dünyasıyla ilişkisi daha sıkı bir hal almaya başlıyor. Bu iki kavramı birbirine en çok yakıştıran markalardan Nike, iki ayrı tasarımcı iş birliğini açıklayarak Dünya Kupası öncesinde dikkatleri üzerine çekmeyi başarıyor.

Bu iş birliklerinden birincisi, Off-White ile tanıdığımız ve yakın dönemde Louis Vuitton markasının erkek koleksiyonunun başına geçen Virgil Abloh ile gerçekleşiyor. Abloh tarafından yaratılan koleksiyonda pek çoğunuzun tahmin edebileceği gibi - siyah ve beyaz grafikler ve yazılar başrolde. Krampon tabanlarında ‘köpük’, formalardaki marka logosunun yanında ‘logo’ yazan koleksiyon, Off-White çizgisine ve sokak kültürüne bir hayli yakın görünüyor.

Bir diğer iş birliğiyse ironik bir şekilde, Virgil Abloh’nun Louis Vuitton’da kaptığı koltuğun eski sahibi olan Kim Jones ile gerçekleşiyor. Dior Homme’da kariyerine devam eden Jones’un koleksiyonuysa daha teknik ve daha çekici bir profil sergiliyor. Koleksiyonun bir spor markası değil de bir lüks moda markası için hazırlandığını söylemek yanlış olmaz. Zira keskin hatlar ve şık detaylar, Kim Jones tarafından yaratılan spor koleksiyonunu bir adım öteye taşımayı başarıyor. Moda dünyasının futbol dünyasıyla buluştuğu bu tip koleksiyonların ya da fotoğraf çekimlerinin önümüzdeki günlerde daha sıkça karşımıza çıkacağına hiç şüphe yok. Bakalım bu mücadeleden kupayla ayrılan moda markası hangisi olacak?

Yazın yeni trendi

Şu herkesin ayağında görüp yüzümüzün istemsizce buruşmasına neden olan Crocs terlikler adeta altın çağını yaşıyor. Balenciaga koleksiyonunda kendisine yer bulmayı başaran marka şimdi de Alife adlı spor markasıyla iş birliğine giderek sokak stilinin yeni yıldızı olmaya hazırlanıyor. Terliklerin içine çorap giymenin sorgulandığı günler belki de geride kaldı. Gucci ve Prada gibi pek çok marka, bu trendi en şık şekilde uygulamayı başardı. Ancak iş ‘çirkin’ olarak adlandırılan terliklere gelince, bir durup düşünmek gerekiyor. Bir terlikle bir çorabı birleştiren bu tasarım beni oldukça korkutsa da yaz boyunca pek çok sokak stili yıldızının ve ünlünün bu tasarımı tercih edeceği gerçeği değişmiyor.

Sıra erkeklerde

‘Bucket Bag’ adlı modeliyle kadınların favori markalarından biri haline gelen ve yalın tasarımlarıyla dikkat çeken Mansur Gavriel, sonunda erkekleri de hatırlayarak portföyüne erkekler için çanta, kartvizitlik gibi ürünler ekledi. Bir süredir hayranlıkla takip ettiğim markanın ilk erkek koleksiyonuysa beni ne yazık ki - hayal kırıklığına uğrattı. İtalya’nın Veneto bölgesinde üretilen yüksek kaliteli deriler kullanılarak hazırlansa da ulaşılabilir bir fiyat politikası gütmeye çalışan markanın erkek koleksiyonu, kadın koleksiyonundaki basit ancak etkili tasarım anlayışını devam ettirmiş gibi görünüyor. Benim hayal kırıklığına uğrama sebebimse uzun zamandır heyecanla beklenen bu koleksiyondaki parçaların piyasadaki erkek aksesuar tasarımlarından çok uzaklaşamaması ve neredeyse sıkıcı bir hal alması. Mansur Gavriel’in ilk erkek koleksiyonu erkek moda severler için önemli bir adım olsa da sanırım koleksiyona eklenecek yeni parçaların sunulmasını beklememiz gerekecek.

Yazının devamı...

Geleceğin klasikleri

Nişantaşı’nda sıklıkla ziyaret ettiğim bir iletişim ajansının ofisi belki de ilk defa bu kadar farklı bir gece için baştan aşağıya yeniden tasarlanmıştı. Kapıdan içeri adım atar atmaz karşıma çıkan uzun, beyaz perdeler geceye özel hazırlanan sürprizleri bir süre daha gizli tutarken etraftaki heykeller, gecenin konseptine göz kırpıyordu.

Bir süre sonra perdeler açıldı ve İsviçreli ünlü saat üreticisi Swatch’un ‘Future Classics’ temalı SKIN Irony koleksiyonunun tanıtılacağı davet için özenle hazırlanan uzun masada yerlerimizi aldık. Tanınmış şeflerden Hazer Amani’nin koleksiyonun hikayesinden esinlenerek hazırladığı sıra dışı menüyü deneyerek başladığımız gece, hem Swatch hem de saatçilik sektörü üzerine keyifli sohbetlerle renklenerek devam etti. Gecenin sürprizlerinden ilki, sadece 5.8 milimetre kalınlığındaki 8 modelden oluşan SKIN Irony koleksiyonunu herkesten önce deneme şansına sahip olmamızdı.

Bir diğer sürprizse gecede sahne alarak misafirlerin enerjisini yükselten Akın Sevgör’dü. Fi dizisinden aşina olduğumuz tınılar eşliğinde denediğim koleksiyondaki favorimse altın rengindeki paslanmaz çelik kasa ve kordonuyla herkesin beğenisini kazanacağına emin olduğum SKINLINGOT adlı modeldi.

Markanın bu incelikteki bir saatin içerisinde onlarca parçadan oluşan ve uzun yıllar boyunca sekteye uğramadan çalışacak bir mekanizmayı sığdırabilmesi başlı başına önemli bir gelişmeyken bu saat modellerinin bir hayli ulaşılabilir fiyatlarla satışa sunulması da dikkat çekiciydi.

İsviçre’de başlayıp bileklerimizde biten heyecan ve stil dolu Swatch macerasını yeniden andığımız geceden geriye markanın bugüne kadarki en iddialı koleksiyonlarından birisinin moda editörleri, gazeteciler ve oyunculardan oluşan davetlilerde yarattığı heyecan ve klasiği geleceğe taşıyacak tasarımlar kaldı.

Yüzde yüz Vogue

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.