Şampiy10
Magazin
Gündem

En uzun bekleyiş

Son yıllarda giderek sıkıcı bir hal alan ve dünya moda sahnesindeki ağırlığını kaybeden New York Moda Haftası, aradığı heyecanı Marc Jacobs sayesinde buldu. Yanlış anlamayın; ünlü tasarımcının New York Moda Haftası’nı yeniden manşetlere taşıma sebebi sıra dışı tasarımları ya da podyuma çıkarttığı ünlü isimler değil, defilenin tam bir buçuk saat geç başlamasıydı. Nedeni, nasılı bir yana, ortaya çıkan sonuç tartışmaya açıktı.

Marc Jacobs, yaşanan gecikmenin ardından yaptığı açıklamada defilelerin on dakikalık bir canlı gösteri olduğunu ve bu nedenle her türlü aksaklığın yaşanabileceğini söyleyip içten özürlerini sundu. Pek çok basın mensubunun ve davetlinin planlarını aksattığı için mahcubiyet içinde olduğunu söyledi. Her ne kadar planlı bir insan olsa da Tanrı’nın bu planlara bakıp, gülüp geçtiğini ekledi.

Moda çevrelerindeyse bu gecikmenin kasıtlı olarak yaşandığı dedikodusu yayılıyordu. Söylentilere göre ünlü modacı, New York Moda Haftası’nın kapanışı niteliğindeki defilesinden hemen sonra gerçekleştirilecek bir başka şovu kıskanmıştı. Bu nedenle de kendi defilesini bir hayli geç başlatarak Anna Wintour, Nicki Minaj, Emily Ratajkowski gibi ünlü isimlerin bu diğer şova gitmesini engellemişti.

İşi daha da çetrefilli hale getiren, diğer şovun SavageXFenty markasına ait olması. Yani Marc Jacobs, moda haftasının kapanışını yapma onurunu Rihanna kapmasın diye böyle bir gecikme numarasına başvurmuştu.

Bütün bunlar elbette söylenti. Ancak önemli konukların Rihanna’nın şovunu kaçırması ya da Avrupa’dan New York’a uçan ve diğer moda haftalarını takip etmek üzere geri dönmek zorunda olan basın mensuplarını çok zor durumda bırakması, gerçeğin ta kendisi.

New York Moda Haftası’nda son dönemde gerçekleşen en dramatik olaydan benim hafızamda kalansa ünlü editör Anna Wintour’un bu bir buçuk saatlik gecikme sırasında çekilen fotoğrafı.

Timsah 85 yaşında

Yazının devamı...

Havada panik

Geçtiğimiz hafta Türk moda endüstrisinin gündeminde tek bir konu vardı; Türk Hava Yolları’nın İtalyan tasarımcı Ettore Bilotta tarafından hazırlanan yeni üniformaları.

Markanın sosyal medya hesaplarında paylaşılan ilk fotoğraflar, Türk moda severleri ikiye bölerek hararetli bir tartışmanın başlamasına neden oldu. Bir tarafta ‘yerli ve mili’ vurgusu, diğer tarafta global marka duruşu derken tartışma hızla büyüdü. Peki yeni tasarımların beğenilen ve beğenilmeyen özellikleri nelerdi?

Önce bu tasarımlara olumlu yanından bakanların düşüncelerini aktarayım. Tasarımlara imza atan Ettore Bilotta, kariyeri boyunca Etihad Havayolları ve Alitalia gibi büyük havacılık firmalarının kabin ekiplerini giydirme fırsatı yakalamış. Bu da kendisini konuda deneyimli, global bir tasarımcı olarak öne çıkartmış. Ayrıca tasarımlarda tercih edilen kesimler ve kumaşlar, kabin ekiplerinin binlerce kilometre yüksekte rahatça çalışabilmelerini sağlayacak şekildeymiş.

Tasarımlarla ilgili olumsuz görüşler de iki başlıkta toplanıyor gibi. Birincisi, seçilen renkler ve kullanılan aksesuarlar. Türk Hava Yolları’nın simgesi haline gelen lacivert ya da adını bizden alan turkuaz yerine koyu bir kırmızı tercih edilerek sıra dışı bir yaklaşım ortaya konduğu söyleniyor. Kadın personel için hazırlanan tasarımlardaki opak gri çorapların yaşlı bir görünüm sergilediği düşünülürken tasarlanan çantalar da ‘kaba’ ve ‘estetik kaygıdan yoksun’ gibi tanımlamalarla anılıyor.

Olumsuz yorumların toplandığı ikinci başlıksa dünya çapında tanınan bir Türk markasının bu projeyi yabancı ekiplerle gerçekleştirmesi. Moda Tasarımcıları Derneği gibi kuruluşlar, personel kıyafetlerinin neden bir Türk tasarımcı tarafından hazırlanmadığını soruyor ve hatta Türk Hava Yolları’nı kınayan açıklamalar paylaşıyor.

Türk Hava Yolları’nın projesinde sadece tasarımcı değil, kampanya için birlikte çalışılan stilist ve fotoğraf ekibinin de yabancı olduğu vurgulanarak ülkemizde bunca yetenekli isim varken ‘yerli ve milli’ havacılık şirketimizin neden yabancı ekiplerle çalıştığı sorgulanıyor.

Bütün tartışmaları bir kenara bırakıp yayınlanan kampanya fotoğraflarına baktığımda hantal bir tasarım anlayışı görüyorum. Renk seçiminin de personeli diğer markalardan ayrıştıracak şekilde yapılmamasını yadırgıyorum. Personeli gerçek hayatta gördüğümüzde neler hissedeceğiz henüz bilemesem de havada panik yaratan bu tartışmanın bir süre daha moda gündeminin üst sıralarında olacağını düşünüyorum.

GERİ SAYIM BAŞLADI

Ünlü İngiliz moda markası Burberry, yeni baş tasarımcısı Riccardo Tisci önderliğindeki değişimin meyvelerini toplamak için gün sayıyor. Burberry’nin önümüzdeki günlerde Londra’da gerçekleşecek defilesi, moda dünyası tarafından merakla bekleniyor.

Heyecanı dorukta tutmak isteyen marka, koleksiyonun ilk parçası olan logolu tişörtü Instagram ve WeChat gibi sosyal medya kanalları üzerinden sadece 24 saat süreyle satışa çıkartarak farklı bir pazarlama yöntemi deniyor.

Üzerinde Thomas Burberry’ye ithafen T ve B harfleri bulunan siyah tişört, moda severler arasında pek tutulmasa da Rihanna gibi ünlüler şimdiden bu tişörtle görüntülenmeye başladı bile.

Unutmadan; RiccardoTisci’nin ilk Burberry koleksiyonu, 17 Eylül’de gerçekleşecek defilenin hemen ardından online mağazalar üzerinden satışa sunulacak. Bakalım bu koleksiyon, moda severler tarafından nasıl karşılanacak?

Yazının devamı...

Yeniden başlasın

Bir moda evinin ve bir tasarımcının yolları kesiştiğinde, hikayede temiz bir sayfa açılır. Büyük umutlar, tarifsiz bir heyecan, yenilenmenin getirdiği enerji herkesi sarıp sarmalar. Ekiplere yeni isimler eklenir, bütçeler güncellenir, içeride yaşanan değişiklikler öyle veya böyle herkesin dilindedir. Ancak bazen bu değişiklikler sadece içeride kalmaz, markanın geleceğini etkileyecek ve milyonlarca hayranını konuşturacak hale gelir. Tıpkı Céline örneğinde olduğu gibi.

Geçtiğimiz aylarda ‘artistik, kreatif ve imaj direktörü’ titriyle markanın başına geçen Hedi Slimane, Céline için yeni bir yol çizmeye başladı bile. Slimane öncelikle logoda yer alan aksanla yollarını ayırdı. Söylentilere göre amacı, markanın Fransız esintisinin getireceği olası sınırlamalardan kurtulmaktı. Aksansız haliyle Celine’in çok daha küresel bir marka izlenimi yarattığı doğru. Ancak markanın özgün stilini takip eden modaseverler için bu değişiklik bir hayal kırıklığı oldu. Sosyal medyada paylaşılan yorumlar, marka adının ve logosunun adeta katledildiğine, son on yılda Phoebe Philo tarafından yaratılan dünyanın çöpe atıldığına işaret ediyordu.

Hedi Slimane marka adı ve logo değiştirme konusunda acemi değil. Hatırlarsanız kendisi yılların Yves Saint Laurent markasını bir gecede Saint Laurent Paris’e çevirmiş hatta ikonik logosunu da yok etmişti. Benzer şekilde protestolarla karşılaşan tasarımcının aynı cesareti bir kere daha göstermesi bir hayli şaşırtıcı.

Ben bu tür değişikliklere şüpheyle yaklaşanlardanım. Ufacık bir çizgi bile olsa aksanın markaya başka bir hava kattığını, hatta moda evleri arasında ayrı bir yere ulaşmasını sağladığını düşünüyorum. Evet, Hedi Slimane daha önce benzeri bir operasyonu başka bir markada kendince başarılı bir şekilde tamamlamış olabilir. Ancak sonuç her zaman garanti değil.

Örneğin erkek giyiminin klasikleşen markalarından Brioni, zarif logosunu çok daha sert bir logoyla değiştirmiş ve gelen olumsuz tepkiler nedeniyle birkaç ay içerisinde eski kimliğine dönmeyi tercih etmişti. Benzer şekilde Amerikan giyim markası Gap de ikonik logosunu daha güncel bir logoyla değiştirdikten kısa süre sonra yaklaşık yüz milyon dolara mal olan bu hatasından geri dönmüştü.

Yazının devamı...

Dijital dünyanın peri masalı

Eğer moda dünyasında neler olup bittiğini takip ediyorsanız, Chiara Ferragni adını mutlaka duymuşsunuzdur. 2009 yılında başladığı blog yazarlığı kariyerini hiç durmadan geliştiren, yıllar içerisinde milyonlarca takipçiye ulaşan, dünya devi markaların projelerine dahil etmek için yarıştığı bu genç kadın, son bir hafta içerisinde moda dünyasının en çok konuşulan ismi olmayı başardı. Hem de rekor üstüne rekor kırarak.

Chiara, uzun süredir birlikte olduğu İtalyan rapçi Fedez ile ‘sonunda’ evlenerek takipçilerini modern bir peri masalının parçası haline getirdi. Planlama süreci bir yana, düğün günü yaklaştıkça artan paylaşımlar, Chiara Ferragni ve Fedez ikilisini sadece İtalya’nın değil, dünyanın en çok konuşulan isimleri arasına soktu. Hatta bu düğün, Prens Harry ve Meghan Markle’ın düğünüyle kıyaslanacak hale geldi. Elbette Chiara’nın düğünü televizyon kanallarında saniyesi saniyesine yayınlanmadı; ancak, dijital dünyanın gücü bu düğünden yanaydı.

Hem genç çiftin hem de davetlilerinin sosyal medyadaki güçleri birleşince ortaya sıra dışı bir manzara çıktı. Sadece Chiara’nın paylaşımları bir hafta içerisinde bir milyardan fazla görüntülenmeye ulaştı. Ne yalan söyleyeyim, daha önce benzeri bir etkileşim gördüğümü hatırlamıyorum.

Bir düğünün anatomisi

- Chiara Ferragni ve Fedez isimlerini birleştirerek hazırlanan ‘The Ferragnez’ konsepti düğünün bütün detaylarında kendisini gösterdi. Detaylar demişken aklınıza davetiye üzerine yazılmış birkaç kelime gelmesin. Örneğin bu düğün için Alitalia ile işbirliği yapıldı ve davetliler The Ferragnez temalı bir uçakla düğünün gerçekleşeceği Sicilya’ya ulaştı. Ayrıca düğün kutlamaları için davetlilerin sınırsızca eğleneceği bir lunapark kuruldu.

- Chiara’nın düğün provası için gerçekleştirilen yemekte tercihi Prada oldu. Aslında Prada’nın tercihi Chiara oldu da diyebiliriz çünkü tamamen el işlemesi, altın detaylı pembe elbise Prada tarafından kendisine özel olarak hazırlanmış ve hediye edilmişti.

- Herkesin beklediği gelinlikse Dior tarafından tasarlanmıştı. Aslında Dior, Chiara için bir geleneksel beyaz gelinlik bir de ‘couture’ düğün elbisesi hazırlamıştı. Üzerinde Fedez’in evlilik teklifi için Chiara’ya yazdığı şarkının sözlerini barındıran düğün elbisesi kısa sürede milyonlarca beğeni aldı.

- Gelinlik ve elbisenin Dior markasına dönüşü inanılmazdı. Yapılan tahminlere göre marka bu tasarımlar sayesinde beş milyon dolardan fazla reklam görünürlüğüne ulaştı. Eğer karşılaştırma yapmak isterseniz diye Dior’un bir önceki büyük dijital kampanyasının sonucunu da yazayım. Geçtiğimiz ay markanın yeniden lansmanını yaptığı ‘Saddle Bag’ çanta modeli için tam yüz Instagram kullanıcısıyla bir kampanya gerçekleştirilmişti. Bu kampanyanın toplam reklam görünürlüğü Chiara’nın elbiselerinin sadece yarısı kadardı.

- Chiara’nın ayakkabıları da yine Dior’un bir hayli popüler olan J’adior modeliydi. Ancak bu ayakkabılar isme özel olarak hazırlanmıştı ve siyah elmaslarla bezeliydi.

- Düğünün etkisini hisseden diğer markalarsa nedimelerin kıyafetlerini tasarlayan Alberta Ferretti ve makyajlara imza atan Lancome oldu.

- Düğün sonrası Chiara’ya ulaşan hediyeler arasında en lüks moda markalarının isme özel hazırladığı bavullar, çantalar ve ayakkabılar vardı.

Yazının devamı...

En moda kebapçı

Hayır, sağa sola devasa et parçaları asıp etrafında garip hareketler yapan, pos bıyığı ya da kovboy şapkasıyla ilgi toplamaya çalışan, metreler uzunluğundaki lavaşların üzerine ünlülerin isimlerini yazan garip kebapçılarımızdan biri değil bugünkü konumuz. Gerçekten moda olmayı, moda dünyasını etkilemeyi başaran birisi.

Her şey dün sabah Instagram’da karşıma çıkan paylaşımlarla başladı. Yüksek takipçili pek çok stil ikonu, Diesel ve Mustafa’nın iş birliğinden bahsediyordu. Açıkcası önce hala uykuda olduğumu düşündüm. Mustafa kimdi? Bir Türk tasarımcı mı? Yoksa bizim henüz tanışmadığımız ancak yurt dışında çoktan keşfedilmiş bir fotoğrafçı mı? Tam olarak neden bahsettiklerini anlamam biraz vakit aldı. Sonunda fark ettim ki yakın zamanın en garip kapsül koleksiyonlarından biri karşımızdaydı: Diesel ve Mustafa’s Gemüse Kebap.

Berlin’de düzenlenen Bread&Butter fuarı için hazırlanan #DieselXMustafa koleksiyonunu tanıtan videoda ‘şehrin en havalı çocukları’ hangi markanın peşinden gidiyorsa, o markanın popüler olduğu söyleniyordu. Bu çocukların bir türlü vazgeçemedikleri tek yerse Mustafa’nın kebap dükkanıydı. Mustafa’yı bir sanatçı olarak tanımlayan ve döner yemek için sırada beklerken heyecanını gizleyemeyen bu havalı çocuklar, Supreme, Balenciaga gibi son dönemin popüler markalarının ürünlerini giyiyorlardı.

Videoyla eş zamanlı olarak önüme düşen fotoğraflarda yüksek takipçili sokak stili yıldızları, üzerlerinde bu koleksiyonun ilk parçalarıyla poz veriyordu. Tabi ellerinde Mustafa’nın birbirinden lezzetli kebaplarıyla.

Moda ve gastronominin (eğer Mustafa’nın kebaplarını bu sınıfa sokabilirsek) bir araya geldiği pek çok farklı proje gördüğümü söyleyebilirim. Moda devlerinin kendilerine ait restoranlar ya da kafeler açmaları, mutfak eşyaları tasarlamaları ya da yemek kitapları yayınlamaları sanırım geride kaldı. Sıra, sokağın nabzını tutan orijinal lezzetleri moda severlerle buluşturmakta.

Bizde olsa ne yapardık?

Mustafa’s Gemüse Kebap ve Diesel iş birliğini görünce aynı anda pek çok sorunun cevabını aramaya başladım. Düşünsenize, bir dönemin efsanesi Kızılkayalar hangi markayla bir araya gelebilirdi? Kurukahveci Mehmet Efendi’nin herhangi bir kapsül koleksiyonu olabilir miydi? Şampiyon Kokoreç logolu bir sweatshirt yüzlerce liraya satılabilir miydi?

İstanbul’da da bazı restoranların moda markaları ya da tasarımcılarla bir araya geldiği oldu elbette. Ancak bu kadar havalı bir şekilde duyuruldu mu? Bir örneğini bile hatırlamadığıma göre, cevap belli.

Belki de bizim moda severler her şeyin en lüks görüneni, en ışıltılısı, onlara göre en ‘havalısı’ ile bir araya gelmek istediğinden, bu tür bir iş birliğinin alacağı tepkileri az çok tahmin edebiliyorum. Oysa ben şehrin ikonik lezzet duraklarından ilham alarak bir koleksiyon yaratacak, bunu yaparken de sezon trendlerini yakalayabilecek bir markamız olmasını çok istiyorum. Ancak sanırım öncelikle algılarımızı biraz olsun açmak, sıkıştığımız kalıplarımızdan dışarı taşmak gerekecek.

Nasıl olurdu?

Yazının devamı...

Lady Gaga ile başlayan yolculuk

Geçtiğimiz şubat ayında Fransız Céline markasının yaratıcı yönetmenlik koltuğuna oturan Hedi Slimane, marka için yaratacağı yeni dünyanın sinyallerini vermeye başlıyor. Saint Laurent’da çalıştığı dönemde markanın ikonik logosunu değiştirmek gibi büyük adımlar atan ve bütün eleştirilere rağmen markayı başka bir bakış açısıyla ele alan ünlü tasarımcı, Céline döneminde de dikkat çekici hareketlerle gündeme geleceğe benziyor.

Hedi Slimane’in ilk hareketi, Saint Laurent zamanından beri kendisinin en büyük destekçilerinden olan Lady Gaga’yla ilişkisini devam ettirmek oldu. Yalan yok, abartılı stiliyle öne çıkan Lady Gaga’yı bugüne kadar Céline gibi sade ve güçlü bir markayla yan yana hayal edemezdim. Ancak Slimane, arkadaşına bir hayli güveniyor olmalı ki marka için hazırladığı ilk çantayı kullanmasına izin verdi.

Paris’te yeni Céline çantasıyla fotoğraflanan Lady Gaga, sadece sosyal medya üzerindeki takipçileriyle bile marka için yeni bir pazara açılmayı sağlayacak önemli bir araçken Slimane bununla yetinecek gibi görünmüyor.

Markanın ilk erkek koleksiyonu, parfüm seçkisi ve ‘couture’ tasarımları da yolda. Üzerine bir de dijital dünyada daha görünür olma hedefi söz konusu. Hal böyle olunca markanın dramatik değişimini milyonlarca modasevere ulaşan Lady Gaga gibi bir stil ikonuyla bir araya getirmekte beis görülmüyor.

Eylül ayında gerçekleşecek ilk koleksiyon sunumuna sayılı günler kala Hedi Slimane’in Céline’i ‘en çok konuşulanlar’ listesinde sağlam bir yer edinecek gibi duruyor.

Erkeklere özel makyaj koleksiyonu

Yazının devamı...

Yıldızlar karması

Bir döneme damgasını vurmuş, moda dünyasının ilham perilerinden birisi olmuş, etkisini zirvede olduğu yılların ötesine taşımayı başarmış top model Cindy Crawford’ın kızı Kaia Gerber, annesinin adımlarını takip etmeye, hatta annesinden çok daha hızlı bir şekilde ilerlemeye devam ediyor. Henüz 16 yaşında olmasına rağmen dünyaca ünlü moda markalarının podyumlarında yürüyen, reklam kampanyalarında yıldızlaşan ve sosyal medyanın göz bebeği olan Kaia, şimdi de moda dünyasının duayen isimlerinden Karl Lagerfeld ile bir kapsül koleksiyon hazırlığında.

Son birkaç sezonun en çok dikkat çeken modelini günümüz moda sahnesinin en başarılı tasarımcısıyla buluşturma fikri kimden çıktı bilemesem de bu buluşmanın beni çok şaşırttığını söyleyemem. Zira Lagerfeld, Kaia’nın hızlı çıkışının mimarlarından birisi olarak görülüyor. Daha önce tasarımcı koltuğunda oturduğu farklı markalarda Kaia ile yolları kesişen Lagerfeld, genç modeli ‘ilham veren, gençlik enerjisiyle dolu, kendi ayakları üzerinde duran biri’ olarak tanımlıyor.

Karl Lagerfeld’in kendi adını taşıyan markası bünyesinde önümüzdeki günlerde satışa çıkacak ve iki hafta süreyle sadece dijital kanallardan ulaşılabilecek koleksiyonda Lagerfeld’in Parizyen dokunuşuyla Kaia’nın Los Angeles stili bir araya gelecekmiş. Havalı genç kadınları odağına alacak koleksiyonda küçük siyah elbiselerden motorcu ceketlerine kadar pek çok ikonik görünüm yeniden yorumlanacakmış. Koleksiyonun mağazalarda satışa sunulmasıysa eylül ayını bulacakmış. Kampanya dönemi boyunca Kaia’nın dünyanın farklı şehirlerinde gerçekleştirilecek tanıtım etkinlikleri ve özel davetlere katılması planlanıyormuş.

‘Lagerfeld’e gençlik aşısı’ olarak adlandırabileceğimiz bu hareketin Kaia’nın milyonlarca sosyal medya takipçisi cephesinde anında karşılık bulacağından şüphem yok. Yine aynı şekilde, genç modelin bir sonraki iş birliğinin hazırlıklarının da şimdiden yapıldığını tahmin etmek çok zor değil. Eğer siz de bu koleksiyonun bir parçasına sahip olmak isterseniz 30 Ağustos’tan itibaren Karl Lagerfeld web sitesine göz atabilirsiniz.

New York’a Rihanna dopingi

Yazının devamı...

Skandal açıklamalar

Prestijli dergilerin kapaklarında yer alan, önde gelen tasarımcıların defilelerinde podyuma çıkan ve moda severlere stiliyle ilham veren genç yıldız Kendall Jenner’ın başı, yaptığı açıklamalar yüzünden derde girdi.

Bir süre önce modellik kariyerine ara verdiğini açıklayan Jenner’a, geçtiğimiz hafta verdiği bir röportajda bu kararının nedeni sorulmuştu ve kendisi “İlk günden itibaren defileler konusunda fazlasıyla seçiciydik. Bazı kızlar gibi bir sezonda 30 defileye falan çıkmayı - ya da artık her ne haltsa - yapmayı istemedim. Defileler dışında da yapacak o kadar çok işim vardı ki...” cevabını vermişti. Bu cevap özellikle bahsi geçen ‘bazı kızlar’ yani yoğun çalışan modeller açısından ciddi sorunlar içeriyordu.

Sektörün en önemli paydaşlarından olan modeller ailelerinden uzak kalarak, defilelerin fiziksel ve ruhsal etkileriyle savaşarak, sektördeki tacize varan yaklaşımları bertaraf ederek ayakta kalırken ve kimi zaman sezonda 70-80 defile tamamlayarak hayatlarını kazanmaya çalışırken böylesi bir açıklama kulağa hiç iyi gelmiyordu.

Tam da birkaç model ve editör Jenner’ı şımarıklık ve ne istediğini bilmezlikle suçlamaya başlamıştı ki genç yıldız sosyal medya üzerinden bir özür mesajı yayınladı. Mesajında tamamen iyi niyetle sarf ettiği, modelleri övmeyi amaçlayan sözlerinin çarpıtıldığını söyleyen Jenner, pek çok modelden ilham aldığını ve kendilerine sonsuz saygı duyduğunu yazarak ortalığı biraz da olsa sakinleştirmeyi başardı. Peki acaba kriz atlatıldı mı yoksa yaklaşan yeni sezonla birlikte yeni bir tartışma çıkacak mı?

‘Track’ Geliyor

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.