Dünyada kansere bağlı ölüm oranı azalıyor! Türkiye’de durum nasıl?
Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü'nün verilerine göre son 30 yılda kansere bağlı ölüm oranı toplam yüzde 31 geriledi. Amerika ölçekli yapılan çalışmada en yaygın görülen dört kanser türü olan akciğer, kalın bağırsak, meme ve prostat kanserlerindeki olumlu gelişmelerin, uzun vadeli bu düşüşlerde rol oynadığı vurgulanıyor. Peki Avrupa ve ülkemizde de aynı durum geçerli mi? Türkiye'de en çok görülen kanser türü hangisi?
Çağımızın en önde gelen sağlık sorunlarından biri kanser! Çaresizlik ve belirsizlik içeren, panik ve karışıklık yaratan, ciddi ve kronik bir hastalık olarak biliniyor. Fakat günümüzde kanserle ilgili tanı ve tedavideki ilerlemeler, hastaların hayatta kalma oranlarını artırmış durumda.
Örneğin kanserden ölüm oranları; sigara alışkanlığındaki artış, beslenme tarzı değişikliği ve şehirleşmeyle oluşan yaşam tarzı değişikliklerinin olumsuz etkileri nedeniyle, 1900’lu yıllardan sonra ciddi bir artış göstermişti.
Fakat bu artış, ABD’de 1991 yılından sonra azalmaya başladı. 1991 yılında her 100 bin kişiden 215’i kanser nedeniyle hayatını kaybederken, 2018-2019 yıllarında her 100 bin kişiden 149’unun kanser nedeniyle hayatının kaybetmesi şeklinde gerileme gösterdi.
En son Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü’nün hazırladığı raporda, son 30 yılda kansere bağlı ölüm oranlarında, Amerika’da toplam yüzde 31 gerileme yaşandığı aktarıldı. Bu durum dünyada kanser tedavilerinde kat edilen mesafeyi göstermesi açısından oldukça sevindirici ve insanlık için de büyük bir umut.
Amerikan Kanser Derneği CEO’su Karen E. Knudsen de bu durumu şu şekilde açıklıyor:
“Kanser kaynaklı can kayıplarının azalmasında akciğer, kalın bağırsak, cilt, meme ve prostat kanserlerindeki uzun vadeli düşüşler, sigara içme oranlarının azaltılması ve hedefe yönelik doğru ilaç tedavileri önemli rol oynadı. Bu gelişme daha da olumlu sonuçları ortaya çıkaracaktır.”
AMERİKA DIŞINDA AVRUPA’DA DA UMUT ARTIYOR
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gökhan Özyiğit, “Güzel haberler sadece ABD tarafında değil. Dünya Sağlık Örgütü verilerine baktığımız zaman Avrupa’da da benzer olumlu gelişmeleri görmekteyiz” dedi ve ekledi:
“Kansere bağlı ölüm olasılığı kıta Avrupa’sında 2000’li yılların başında yüzde 10.1 iken, 2015 yılında bu oranın yüzde 8.4 olduğunu görmekteyiz. 2030’lu yıllarda bu oranın yüzde 5’lere gerileyeceği tahmin ediliyor.”
Onkoloji uzmanı Prof. Dr. Hakan Karagöl de “Avrupa’da genel anlamda değerlendirme yapıldığında kanserden ölüm oranlarında azalma olduğunu” söyledi. Ancak Prof. Dr. Karagöl, Avrupa’da ülkeler tek tek incelendiğinde, kansere bağlı ölüm oranlarında farklılıklar gözlendiğinin altını çizdi ve şu bilgileri paylaştı:
-- Örneğin Polonya’da kanserden ölüm oranları son yıllarda azalma yerine artış gösterdi. Tüm Avrupa Birliği’ndeki genel kanserden ölüm oranı 2017 yılı için her 100 bin kişiden 257’si olarak bildirildi. Bu dönemde 1.9 milyon kişi kanserden hayatını kaybetti. Avrupa kıtası ile ABD arasında, ABD lehine görülen bu farklılaşma için iki neden söylenebilir.
-- Birincisi Avrupa nüfusunun ABD’ye göre belirgin olarak daha yaşlı olması, ikincisi de Avrupa Birliği içindeki ülkeler arasında sağlık alt yapısı farklılıklarına bağlı sunulan sağlık hizmetindeki kalite farkı ve tarama testlerinin uygulanma oranındaki değişiklikler… Ama resme geniş bakarsak Avrupa’da da kansere bağlı ölüm oranlarında düşüş gözüküyor.”
Peki kansere bağlı ölüm oranlarında ülkemizde durum nasıl? En çok hangi kanser türleri görülüyor? Kanser tedavilerinde atılan yeni adımlar var mı? Aklımdaki tüm soruları Prof. Dr. Hakan Karagöl ve Prof. Dr. Gökhan Özyiğit’e yönelttim. Oldukça detaylı ve önemli bilgiler verdiler.
İLAÇ TEDAVİLERİNDE YAŞANAN OLUMLU GELİŞMELER ÇOK ETKİLİ
Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü’nün raporunda dikkat çeken nokta, kanser kaynaklı can kayıplarının azalmasında en yaygın görülen dört kanser türü olan akciğer, kalın bağırsak, meme ve prostat kanserinde uzun vadeli düşüşlerin olduğu. Son yıllarda dört hastalığın tedavisinde önemli gelişmeler mi yaşandı?
Prof. Dr. Hakan Karagöl: İnsanda 50’den fazla kanser türü görülüyor. Görülme sıklığına göre ABD’de erkeklerde en fazla prostat kanseri (Tüm yeni görülen vakaların yüzde 26’sı), kadınlarda ise meme kanseri (Tüm vakaların yüzde 30’u) oluşturmakta.
Yine, tüm kanser vakalarının yaklaşık yüzde 50’sini akciğer, meme, prostat ve kalın bağırsak kanserleri oluşturuyor. ABD’de son 30 yılda kanserden ölümde görülen azalma aslında bu dört kanser türünde görülen düzelmelerle ilgili.
Gerçekten de son 20 yılda daha belirgin olmak üzere bu dört hastalık kolunda ilaç tedavilerinde adeta bir dönüşüm yaşanmaya başladı. Örneğin meme kanserinde bundan 30 yıl önce kullanılabilen hiçbir immünoterapi (Bağışıklık sistemini uyaran antikorlar ile tedavi) ilacı yokken günümüzde 7’den fazla immünoterapi ilacı meme kanseri tedavisinde kullanılıyor.
Yine 30 yıl önce hormon terapisi ve akıllı hap ile tedavi dışında kullanılabilen ilaç yokken şimdi gerek erken evre hastalıkta gerek ileri evre hastalıkta 10’dan fazla akıllı hap ile tedavi meme kanserinde kullanıma girdi. Aynı durum akciğer kanserinde de görülüyor.
20 yıl önce akciğer kanserinde kullanılan hiçbir immünoterapi ve akıllı hap tedavisi yokken, günümüzde 5’den fazla immünoterapi ilacı 10’dan fazla akıllı hap şeklinde ilaç erken ve ileri evrede kullanılır hale geldi. Benzer durum prostat ve kalın bağırsak kanserleri için de geçerli. Haliyle bu uygulamalar hastalığa karşı verilen savaşta başarı oranlarını inanılmaz derecede artırdı.
Prof. Dr. Gökhan Özyiğit: Kanser ölümlerinin azalmasında diğer faktörler arasında tanıda ve tedavide çığır açan yenilikler de yer alıyor. Kanserde tanıya yönelik genetik, patoloji, radyoloji ve nükleer tıp alanlarında inanılmaz yenilikler yaşandı.
Artık patolojik ve genetik analizlerle hedefimizi daha iyi tanıyoruz. Tanısal yeniliklerle kanserli bölgeleri çok daha erken ve çok daha küçükken yakalayabiliyoruz. Radyasyon onkolojisi alanında 2000’li yıllarda yaygınlaşan ve gelişen bilgisayar teknolojileriyle paralel devrim niteliğinde gelişmeler yaşandı. Artık radyoterapi ile tümöre istediğimiz dozu verirken, sağlıklı dokuları çok iyi koruyabiliyoruz. Kanser cerrahilerinde de büyük aşamalar kaydedildi.
COVID-19 İÇİN ÇEKİLEN TOMOGRAFİLER AKCİĞER KANSERİNDE ERKEN TANILARI ARTIRMIŞ OLABİLİR
Raporda akciğer kanseri ölümlerinde de olumlu yönde bir düşüş olduğu vurgulanıyor. Covid-19’un da en çok akciğeri etkilediği biliniyor. Bu bağlamda son yıllarda virüs için çekilen tomografiler akciğer kanserinde erken tanıları artırmış olabilir mi?
Prof. Dr. Gökhan Özyiğit: Öncelikle şunu söylemek gerekiyor, Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü’nün verilerinde yer alan akciğer kanseri ölümlerinin azalmasında koronavirüsün bir rolü bulunmuyor. Ama dediğiniz gibi pandemi döneminde çok sayıda akciğer tomografisi çekildiği için, erken evre akciğer kanseri tanıları artmış olabilir. Ancak bu durumun akciğer kanseri ölümlerine olumlu etkisini görmek için henüz çok erken.
ÖLÜM ORANLARINDA DÜŞÜŞ OLSA DA SİGARA KULLANIMI AKCİĞER KANSERİNİ ARTIRMAYA DEVAM EDİYOR
Kansere bağlı ölüm oranlarında düşüşler olsa da akciğer kanseri ABD'de erkeklerde en sık teşhis edilen kanser türü olmaya da devam ediyor. Bu tür neden bu kadar yaygın?
Prof. Dr. Hakan Karagöl: Akciğer kanserleri alışkanlıklar ve çevresel faktörlerden en çok etkilenen kanser türlerinden biri. Bu kanser türünde en fazla etkisi olan alışkanlık sigara kullanımı. Sigaranın henüz yaygın kullanılmadığı 1800’lü yıllarda akciğer kanseri çok nadiren görülürmüş. Ancak, 1900 yılların başından sonra ve özellikle de son 50 yılda akciğer kanseri erkeklerde birinci sıklıkta görülen kanser haline geldi.
Kadınlarda da son 50 yılda sigara kullanımında görülen artışa bağlı akciğer kanserleri ikinci en sık görülen kanser oldu. Sigara dışında çevresel faktörlere örnek verecek olursak örneğin; dizel yakıttan kaynaklanan egzoz gazlarına bağlı büyük şehirlerde çalışan taksi şoförlerinde de akciğer kanseri riski artmış durumda…
TÜRKİYE’DE DE OLUMLU BİR TABLO SÖZ KONUSU
Son raporu Türkiye özelinde yorumlarsak neler söyleyebiliriz? Ülkemizde de kansere bağlı ölüm oranlarında düşüş var mı?
Prof. Dr. Gökhan Özyiğit: Türkiye, kanser istatistikleri açısından Dünya Sağlık Örgütü tarafınca kaliteli veri sunan ülkeler sınıfında yer alıyor. Çünkü ülkemizde kanser yıllardan beri bildirimi zorunlu bir hastalık ve kanser veri tabanımız da ülkemizin kökleşmiş üniversiteleri sayesinde çok sağlam ve kaliteli bir alt yapıya sahip.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre Türkiye’de kansere bağlı ölüm olasılığı 2000’li yıllarda yüzde 10.8 iken, 2015’te bu oran yüzde 8.98’e düştü ve tahminlere göre 2030’larda bu oranların yüzde 5.9’lara düşmesi bekleniyor. Bu açıdan verilerimiz Avrupa ile büyük benzerlik göstermekte. Yani ülkemiz için de çok olumlu bir tablo söz konusu.
TÜRKİYE’DE BEŞ KANSER TÜRÜ BAŞI ÇEKİYOR
Peki Türkiye’de en çok görülen kanser türü hangisi?
Prof. Dr. Gökhan Özyiğit: En sık akciğer, meme, bağırsak, prostat ve tiroid kanseri görülüyor. Genel olarak kanserlerin en sık nedenleri arasında tütün ürünleri başta olmak üzere alkol, obezite, kötü beslenme, Hepatit B-C ve Human Papilloma gibi virüsler, düzenli egzersiz yapmama, hava kirliği, güneş ışınlarına maruz kalma gibi çok farklı nedenler yer almakta.
Meme kanseri ve prostat kanseri gibi bazı kanser türlerinde genetik de önemli bir etken. Ancak ailede kanser hikâyesi olması mutlak kanser olunacağı anlamı da taşımıyor. Sadece bu grup bireylerde risk arttığı için, özellikle tarama programlarına daha erken başlanılması öneriliyor.
Kanser eğitimi ve kanser tedavi yöntemiyle ilgili ülkemizin dünyadaki konumu nedir? Bu noktada atılan adımlar, yeni gelişmeler var mı?
Prof. Dr. Hakan Karagöl: Türkiye, bulunduğu coğrafi bölge göz önüne alındığında komşu ülkeler içinde kanser tedavisinde en son teknoloji ve tedavi yöntemlerini en iyi kullanan ülke durumunda yer alıyor. Bunun en güzel göstergesi son yıllarda oluşan yabancı hasta başvurularında görülen hızlı artış. Hem cerrahi tekniklerdeki hızlı gelişmeye olan uyum, hem yeni geliştirilen radyoterapi teknikleri ve cihazlarının teminiyle özel bir konuma sahibiz.
Toplumun kanser eğitimi konusunda son yıllarda gerek resmi kurumların gerekse medya ve diğer kuruluşların üzerine düşeni yapmaya çalıştığını memnuniyetle görüyoruz. Bu konuda ek yapılması gereken daha mikro düzeyde kanser konusunda bilgiye ulaşılabilirliği kolaylaştırmak adına yeni ne tür uygulamaların yapılabileceği konusunda planlama yapılması gerekliliği.