Seçimin sonucu şimdiden belli
.
Seçimin soncuyla ilgili tahmini sorulanların başında gazete yazarları geliyordur herhalde. “Maşallah, her konuda söyleyecek bir lafın var. Her şeyi biliyorsun, bunu da bil bakalım” der gibi yöneltilen bu tür sorulara ben kendi adıma kolay cevap veremiyorum. Çünkü, öncelikle, “Şu kazanır, bu kaybeder” anlamına gelecek bir tahmin ifade etmeniz “yönlendirme” ve hatta “propaganda” gibi anlaşılabilir. Burası Türkiye!
İkincisi, tahmininiz yüzde yüz doğru çıkmadığı takdirde “çuvallamış” sayılıyorsunuz. Söz gelimi üç partinin oylarını doğru tahmin edip dördüncüde yanılırsanız “adam güya gazete yazarı ama seçimin sonucunu bile öngöremedi” eleştirisine muhatap olabiliyorsunuz.
“İyisi mi, bu konuya hiç bulaşmayayım” deme lüksünüz de yok ama! Gazetede size ayrılan sütun çiçekten, böcekten söz etmeniz için değil… Mecburen bir şeyler söyleyeceksiniz. Söyledikleriniz isabet kaydederse de şansınıza.
Şaka bir tarafa, seçmen davranışı denilen olay neredeyse insan psikolojisi kadar karmaşık bir mekanizma aslında… Onun için ölçülmesi zor. Onun için ne kadar ciddi ve bilimsel temelli olursa olsun- anketlerle öngörülemiyor.
Gerçi bir tarafta işimizi kolaylaştıran alışkanlıklar, aylar öncesinden kendini gösteren birtakım toplumsal sinyaller ve artık kural haline gelmiş davranış modelleri var ama buz dağının görünmeyen kısmı görünen kısmından kat kat daha büyük yine.
Seçimin sonucunu yani hangi partinin ne kadar oy alabileceğini- öngörmek konusunda en büyük zorluk seçmen adı verilen kitlenin tercihlerini tek başına somut faktörlerin belirlememesi… İşin içine duygusal, yani düpedüz psikolojik faktörler de giriyor.
Seçmen tercihleri akla, mantığa veya teoriye uygun bir tarzda şekillenmiş olsaydı diyelim ki dar gelirlilerin veya çalışan kesimin neo-liberal politikaları savunan bir partiye oy vermeyeceğini kestirebilirdik. Ama bir işçinin veya emeklinin neo-liberal partinin temsilcileriyle paylaştığı kültürel müşterekleri daha fazlaysa kendi sosyal-ekonomik haklarını savunan solcu partiyi gözü görmeyebilir.
Hatta, bırakın kültürel müşterekleri falan, bazen parti liderinin yakışıklı veya güzel olması bile seçmen davranışlarını etkileyebiliyor. Dolayısıyla, seçmen tercihlerinin tek başına akılla, mantıkla kavranması da zor... Sosyal atmosferi iyi gözlemleyerek genel yönelimleri kestirebilseniz dahi, kesin sonucu öngörmeniz kolay değil. Çünkü adeta insan davranışının sırlarını çözmekten söz ediyoruz burada.
Yanlış hatırlamıyorsam, rahmetli Erbakan’ın Konya’da yaptığı son mitinge katılanların sayısı o seçimde Hoca’nın partisine oy verenlerin yedi-sekiz katı kadardı. Demek ki sevdiğimiz, alkışladığımız adama da oy vermeyebiliyoruz. Böyle de bir durum var. Yani bakacaksınız, birtakım coşkulu kitlelerin bir siyasi partinin liderini veya temsilcilerini bağrına bastığını göreceksiniz ve “bu kitleden bu partiye oy çıkmaz” diyeceksiniz… Zor.
Bu hadisenin mantıklı bir analizini herkes yapabilir. Ama seçim sonucunu gördükten sonra… Seçimden iki hafta önce o meydandaki kalabalığa bakarak aynı analizi yapmak her babayiğidin harcı değil.
Şu da var: Bazen bazı siyasi partiler “Hubb-ı Ali’den değil, buğz-ı Muaviye’den” dolayı da oy alabilirler. Yani savunduğu siyaset desteklendiği için veya iktidara gelmesi arzusuyla değil, karşı tarafın hedefe ulaşmasına engel olsun diye…
Bugün CHP tabanından HDP’ye taşınmak istenen oy kitlesini böylesi bir psikolojinin motive ettiği var sayılıyor. Ancak, tam da işin içine psikoloji faktörü girdiği için, bu yönelimin hangi boyuta ulaşabileceğini kestirmek imkânsız. Zaten kestirmeye çalışan da pek yok. Daha ziyade kendi dileklerini ifade edenler var.
Ama ne olursa olsun, seçimin sonucu şimdiden belli: Birileri o sonucu öngörememiş olacak; birileri de “ben demiştim” diyecek.