Kırk katır mı kırk satır mı?
.
Suriye’nin kuzeyinde egemenlik kurmak amacıyla birbiriyle rekabet halinde olan iki güç var. IŞİD ve PKK. Bizim açımızdan sıkıntı her iki gücün de Türkiye’nin dostu olmayışı. Ama aynı zamanda her ikisine karşı aynı mesafede duran başka bir müttefik gücün de mevcut olmayışı. Dolayısıyla Ankara bu şartlarda ne yaparsa yapsın kimseyi memnun edemiyor. Özellikle Kürt Siyasi Hareketinin etkili propagandası ülkedeki Kürt vatandaşların devlete cephe almasına yol açıyor. Çünkü Suriye’nin kuzeyinde yaşayan Kürtler bizim vatandaşlarımızın akrabası. PKK propagandası Türkiye’nin IŞİD’e karşı bu insanların yanında yer almadığını, hatta buradaki masum Kürtleri katletmesi için IŞİD’e yardım ettiğini ileri sürüyor. Bir yalanı kırk kere tekrarlarsanız inanan birileri çıkar. Olan şey budur.
Türkiye’nin IŞİD’i desteklediği iddiasının deli saçması olduğu için konuya daha insaflı yaklaşan bazı muhalifler ise “Gerçi IŞİD’e destek yok ama etkili bir mücadele de yok” eleştirisinde bulunuyorlar. Bu kesimin iyi niyetini ve samimiyetini kabul etmemiz durumunda şunu sormak lazım: Kimin adına ve ne için yapılacak IŞİD’le mücadele? PKK’nın Suriye’nin kuzeyinde alan kazanması için mi? Türkiye bunu neden yapsın?
Deniliyor ki “Buradaki Kürtlerin de kendi devletlerini kurmalarından Türkiye neden rahatsız?” Bir defa herhangi bir devletin kendi sınırlarının dibinde kurulmaya çalışılan bir devlete destek vermesi mecburiyeti olduğunu düşünmek delilik. İkincisi, bu bölgede hâkimiyeti ele geçirip etnik temelde bir devlet kurma amacıyla mücadele veren güç “Türkiye’ye dost” bir güç değil. Geçmişte Ankara’nın Kuzey Irak’ta bir Kürt otonomisinin oluşumuna da itirazı vardı ama bugün Barzani yönetimiyle son derece sıcak ve sıkı ilişkileri var. Çünkü o günlerde KDP ve KYB “Türkiye’ye dost” bir pozisyonda değillerdi. Bugünse pozisyonlarını değiştirmek durumunda kaldılar. Demek ki mesele “Kürt devletine karşı olmak” veya “Kürtlerin de bir devletinin olmasını takıntı konusu yapmak” diye tanımlanacak kadar basitleştirilemez. Eğer bugün Kuzey Suriye’de egemenlik mücadelesi vermekte olan güçlerden biri “Türkiye’ye dost” olsaydı Türkiye’nin buna neden destek vermediği sorulabilirdi belki. Ama böyle bir durum yok.
Bir de şu argüman var: Türkiye bunlarla Rojava’da işbirliği yaparsa içeride devam etmekte olan müzakere sürecine de faydası olur bunun. Tam aksine Kürt Siyasi Hareketi mensuplarının “Rojava baharı” diye heyecanla karşıladıkları gelişme müzakere sürecini zehirleyen en önemli faktör. Çünkü bağımsız bir Kürt devleti hayalinin gerçek olma fırsatı ortaya çıktığında bunun Türkiye’deki mücadele için de bir çıpa olacağını, dolayısıyla müzakere sürecine gerek kalmadığına hükmettiler. Yani silah bırakmadan, taleplerinden geri adım atmadan başarıya ulaşacaklarını düşündüler. Muhtemelen güvendikleri başka karlı dağlar da var...
Uzun sözün kısası, Türkiye’ye iki seçenek sunuluyor: Kuzey Suriye’de ya IŞİD’in at koşturmasına göz yumacaksın, ya da PKK’nın. Çünkü her ikisini birden ortadan kaldırmaya gücün yetmez. Oysa üçüncü bir seçenek bulunmak zorunda. Aksi takdirde kaybeden taraf olmaktan kurtulamayız. Üçüncü seçenek her ikisi de “Türkiye’ye dost” olmayan bu güçlerin her ikisini de etkisiz hale getirebilecek yeni bir düzen tesisi demek. Bunu yapmak içinse günlük siyasi çıkar hesaplarından ve ideolojik takıntılardan sıyrılıp Suriye siyasetimizde beklenmedik bir manevra gerçekleştirmek gerekir. Bugünlerde kurulması söz konusu olan bir AK Parti-CHP koalisyon hükümeti bunun için fırsat olabilir.