Çözüm Süreci devam edebilir miydi?
.
Türkiye’yi yönetenler başından beri “Kürt sorunu” ile “terör sorunu”nu birbirinden ayrı ele almaya çabaladılar. Evet, bunları birbirinden ayırmak gerekiyor. Ama her ikisini de aynı anda ele almadığınız takdirde ne yaparsanız yapın sorun tam olarak çözülemiyor. Yangın söndürülemiyor. Söndürülmüş gibi görünüyor ama içten içe yanmaya devam ediyor. Tıpkı 1990’lı yıllarda askeri operasyonlarla terör örgütünün nefes alamaz hale getirilmesi gibi. Devletin gücü her durumda bir terör örgütünün belini kırmaya yeter. Ama karşınızdaki terörün arkasında bir sosyal psikoloji varsa ortadan kaldırdığınızı düşündüğünüz o terör örgütü bahçedeki biçilmiş yaban otları gibi bir mevsim sonra yine yeşerir, hatta eskisinden daha da gür bir şekilde gelişip büyür.
Eğer 1990’lı yılların askeri politikalarına sosyal ve kültürel politikalar da eşlik etmiş olsaydı, söz gelimi Kürtçeyle ilgili anlamsız yasakların kaldırılması gibi adımlar atılabilseydi bugünkü durum belki daha farklı olabilirdi. AK Parti hükümetleri döneminde ise Kürtlerin sosyal ve kültürel haklarının iadesine yönelik önemli adımlar atıldı ama bu adımlar atılırken terör örgütünün etkisizleştirilmesi yolunda gereken askeri önlemlere aynı yoğunlukta başvurulamadı. Süreç boyunca bu yöndeki eleştirilerini ifade etmiş biri olarak bugün rahatlıkla bunu hatırlatabiliyorum.
“Kürt sorunu” ile “terör sorunu”nun birbirinden ayrılması doğru değildi çünkü. Nitekim AK Parti hükûmetleri döneminde Kürt sorununun çözümü konusunda devrim niteliğinde reformlar yapıldığı halde terör örgütünün zayıflatılması mümkün olmadı. Bir yandan TRT’nin bir kanalı Kürtçe yayına ayrıldı, Kürtçenin kullanılması ve öğretilmesi yolunda hiçbir engel bırakılmadı... Kürtler rahatsız oluyor diye okullardan “andımız” bile kaldırıldı... Diğer yanda ise yollar, barajlar, hatta nakdî sosyal yardımlar ulaştırıldı Doğu ve Güneydoğu’daki Kürt vatandaşlara... Ama ne kimlikle ilgili açılımlar ne de devasa boyuttaki hizmetler ayrılıkçı siyasete gönül veren kitlelerin kalbini ısıtmaya yetmedi. Çünkü bütün bunların PKK’nın silahlı mücadelesi sayesinde olduğuna inandılar. “PKK elinde silahıyla bastırmasaydı devlet bize bu hakları vermeyi aklının ucundan geçirmezdi” diye düşündüler.
Ne diyordum? Eğer 1990’lı yılların askeri politikalarına sosyal ve kültürel politikalar da eşlik etmiş olsaydı bugün durum farklı olabilirdi. Hem silahlı unsurları hiç acımadan yok eden hem de Kürt vatandaşlarının taleplerine şefkatle eğilen bir devlet imajı çizilebilseydi... O dönemde bu yapılamadı. Ama sonraki dönemlerde de yapılamadı. Devletin sadece bir yüzünü gördü insanlar. Oysa devletin iki yüzü olmalıydı. Roma tanrısı Janus gibi...
Asıl önemlisi şu: Daha 2009’da Müzakere Süreci başlatılırken yazdığım gibi, çözüm için önce işin teorik zemini tahkim edilmeliydi. O günden bugüne kadar hiç bıkmadan belki yüzlerce defa değindiğim üzere, ortak bir millet tanımı üzerinde uzlaşma sağlanmalıydı. “Türkler ve Kürtler” diyerek düşünmeden dilinizde bile ayırdığınız insanları bir arada tutmanın başka yolu yoktu.
Çözüm Süreci’ne gelince... Çözüm Süreci işin günlük/pratik tarafıyla ilgili bir fırsattı. Devletin her iki yüzünü de gören ve bilen Öcalan kendi şahsi pozisyonunun iyileşmesi ümidiyle PKK’nın silah bırakmasını sağlayacak bir girişime ikna olmuştu. Ama çok uzun süre örgütünün başında bulunamadığından olsa gerek, kendisine “serok” diyenlere istediğini yaptıramadı. Çünkü bugün örgütün yönetimine gelmiş olan eski adamları silah bırakıp sınır dışına çekilmeyi kendi varlık gerekçelerinin ortadan kalkması olarak gördüler ki haklıydılar. Bunların derdi artık Kürt sorununun şöyle veya böyle çözülmesi değil, kendi düzenlerini koruyup yaşatmaktı. PKK örgütü onlar için bir mücadele aracı değil, vazgeçilemez bir habitat anlamı taşıyordu. Dahası, Suriye iç savaşının doğurduğu şartlarda bu ülkenin kuzeyinde bağımsız bir Kürt devletinin kurulma ihtimalinin ortaya çıkması her şeyi değiştirdi. HDP de beyaz Türklerin desteğiyle barajı aşıp meclise girince Öcalan iyice etkisizleşti. Seçimden hemen sonra KCK liderliğinin yaptığı “Cezaevindeki birinden talimat alamayız” açıklaması her şeyin özetiydi. Çözüm Süreci çoktan bitmişti zaten.