Soma’dan önce, Soma’dan sonra!
.
Soma trajedisi Türkiye için yeni bir turnusol kâğıdı oldu. Tarih, büyük ulusların faciaları büyük bir dayanışma ve seferberlik duygusuyla aştığını gösterirken bizde tam tersi oldu. Ülke bu defa gözyaşları ve cenazeler üzerinden bölündü. Ölüm, politik karşıtlıklar üzerinden ele alındı. Bunları, olayın politik psikolojiyi ilgilendiren kısmını önümüzdeki günlerde tartışırız.
Ancak Soma, hepimizin yüzüne derin bir ayna tuttu. Pis gerçekleri suratımıza vurdu. Bu coğrafyada ‘insanın ucuzluğunu ve ölümün sıradanlığını’ hepimize gösterdi. İşçi haklarını, taşeronluk sistemini, dikkatsizliği, ihmali ve kâr hırsını büyük bir trajediyle gündemimize soktu.
Kalkınmacı siyaset ve sosyal politika sorgulanmalı!
Kültürel kod hâline gelen ‘bize bir şey olmaz’ hastalığı can almaya devam ediyor. Kötü bir olay olduğunda bir hafta dövünüp bir dahaki felakete kadar unutuyoruz. Bu tarihsel sarmal, kuşaklar boyu kendini yeniden üretiyor.
Soma, hükümetin ‘kalkınmacı siyasetini ve sosyal politika perspektifini’ yeniden yapılandırma gerçeğini de ortaya koydu. ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ prensibini benimsemiş bir siyasi kadronun tarihe işçi ölümleriyle geçecek olması büyük bir paradoks oluşturuyor. İşçi ölümleri, en az açılım süreci kadar önemli ve ivedi bir meseledir.
Bir yandan kalkınma, büyüme talepleri diğer yandan insanların iş bulma arzusu iktidarları baskı altına alıyor. Bütün bunları yaparken insanı önceleyen ve sürdürülebilir bir kalkınma siyasetinin olması icap ediyor. Temel çelişki de tam bu noktada yaşanıyor.
Her yıl bin kişi ölür mü?
Problemi daha iyi anlayabilmek için istatistiklere bakmak yeterli. Bu konuda sicilimiz çok kötü. İş kazalarında dünyada üçüncü, Avrupa’da ise birinciyiz. ‘Batılılar sanayileşmelerini kanlı biçimde tamamladılar, biz daha başındayız’ yaklaşımı doğru ama eksik bir izah. Ayrıca mevcut gerçeği değiştirmiyor.
Bir rakama göre sadece geçen yıl bin iki yüz kişi iş kazalarında hayatını kaybetti. İnsan hayatının bu kadar ucuz olmasına mı yanarsınız, yoksa kazaların sürekli tekrarına mı ya da üç gün içinde unutulmasına mı üzülürsünüz. Nerden baksanız ele alınır bir tarafı bulunmuyor.
Tuzla tersanelerinde son on yılda yüz elli işçi hayatını kaybetti. İnşaatlarda her yıl ortalama iki yüz işçi can veriyor.
Meclis raporu Soma için uyarmıştı!
2010’da TBMM’deki siyasi partilerin konuyla ilgili önergelerinin birleştirilerek kabul edilmesiyle kurulan ‘Madencilik Sektöründeki Sorunların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı raporda, Soma madenleri konusunda da önemli tespitler yer alıyor:
http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem23/yil01/ss544.pdf
Raporda 25 Mart 2010’da Soma bölgesinin ziyaret edildiği belirtilerek şu ifadelere yer verilmiş: ‘Soma kömür havzasında kaza oranlarının düşük olduğu, işletmelerin henüz düşük kotlarda çalıştığı, ileri tarihlerde derinliklere inilmeye başlayınca metan gazı tehlikelerinin ortaya çıkabileceği görülmüştür. Soma Havzası’nda metan drenajı konusunda çalışmalar yapılması gerekliliği dile getirilmiştir.’
Madencilik konusunda seferberlik ilan edilmeli!
Taşeron sistemi, tam bir sigortalı kölelik kurumuna ve emek sömürüsüne dönmüş durumda. Yine benzer biçimde iş güvenliği, denetim, sosyal güvence dâhil, ülkenin sosyal siyaset paradigmasının topyekûn yeniden yapılandırılması zorunlu. Kabinenin en çok değişen koltuğunun Çalışma Bakanlığı olması dahi bize çok şey söylüyor.
Hükümetin, anti-Erdoğan koalisyonunun irrasyonel ve nihilist tavrına bakmadan Soma faciasının hesabını, ucu kime varırsa sorması gerekiyor. ‘Algı operasyonu’ tuzağına düşmeden Soma’yı milat kabul edip, muhtemel felaketlerin önüne geçmesi lazım. Bu konu en başta hükümetin kendisi ve medeniyet tasavvuruyla imtihanıdır.