Nerede hata yaptı...
AK Parti ne yapmalı? (1)
Seçimler AK Parti’nin rakibinin yine kendisi olduğunu bir kez daha gösterdi. Basit düşünmekte fayda var. On iki yıldır iktidarda olan bir parti, girdiği altıncı seçimde, CHP ve MHP’nin toplamından daha fazla oy aldı. 17 Aralık sürecinde dile getirilen tüm iddialara rağmen kazanan Erdoğan oldu.
Sorun tam da burada. AK Parti girdiği seçimlerden başarıyla çıkıp, siyasal ve toplumsal meşruiyetini tazelerken partinin içine girdiği metal yorgunluğu geri planda kaldı. Parti tabanında bu konu yoğun biçimde tartışılırken parti yönetimi krizlerle mücadele etmekten bu meseleleri gündemine alamadı. Kamuoyunun dikkatinden kaçan ancak içeriden yaptığı eleştirilerle önemli bir perspektif sunan SETA Vakfı 2013 yıllığında esaslı bir AK Parti kritiği var.
- Kalkınmacı demokratikleşme yeni Türkiye’ye dar geliyor!
SETA’nın AK Parti analizinin ana fikrini şu cümleler oluşturuyor. ‘AK Parti yeni döneme ilişkin yeni bir söylem geliştirmelidir. Kalkınmacı ve makro konulardaki demokratikleşme söylemi yeni Türkiye’ye dar gelmektedir. AK Parti 2002-2007 döneminde sistemle kavga etmeden AB üzerinden sistemi açmaya çalışırken; 2007-2010 döneminde siyasal sistemi aktif bir mücadeleyle vesayet sisteminin aktör ve ideolojisini arındırmaya çalıştı.
2011’le başlayan dönemin demokratikleşme ajandası kimlik gruplarının devletle ilişkilerini daha hakkaniyetli ve demokratik bir zemine oturtmak olmalıdır.’ Gerçekten yerinde ve analitik bir değerlendirme. (http://file.setav.org/Files/Pdf/20140102151113_2013teturkiye_pdf_4.pdf )
- Restorasyon döneminin sonu, kriz zamanlarının başlangıcı...
Genel bir kategorizasyonla AK Parti iktidarını iki ana döneme ayırabiliriz. Birincisi 2002 ile başlayan ve 2010 anayasa referandumuna kadar devam eden restorasyon dönemi. Daha önce de bunu farklı şekillerde ifade etmiştik. Başbakan Erdoğan ve kadrosu bu dönemde eski Türkiye pratiklerini geriletirken bir anlamda sistemi restore ettiler. AK Parti, bu dönemde oldukça başarılı bir siyaset izledi.
Ancak anayasa referandumuyla birlikte yeni bir dönem başladı. Eski Türkiye’nin yönetsel ve siyasal pratikleri konusunda tecrübeli olan parti kadroları, yeni Türkiye’yi kurma konusunda kriz yaşamaya başladı. Çünkü parti de bunu nasıl yapabileceğini bilemiyordu. Dolayısıyla deneme yanılma yöntemiyle hareket edilmeye başlandı.
Bu süreçte zaman, enerji, müttefik ve hedef kaybedildi. Partinin hedefleriyle, pratiği arasındaki makas açılmaya başladı.
- Yönetimi yeniden yapılandırmak mı, devlet reformu mu?
2010 sonrası dönemde yeni bir siyasal dil, yeni bir siyasal ajanda ve yeni bir kadroyla devlet reformunu yapması gereken AK Parti, özgüven zehirlenmesi ve artan sokak eylemleriyle içe kapandı. Toplumsal muhalefetin AK Parti’nin siyasetine olan eleştirilerini ontolojisine yöneltmesi partinin kimyasını bozarak krizin derinleşmesine yol açtı.
AK Parti bu dönemde kendi ajandasını hayata geçirmek yerine muhalefetin gündemine cevap vermeye başladı. Tersinden bir okumayla bu, AK Parti’nin muhalefetin tuzağına düşmesi demekti. Sistemi değiştirmek ve yapısal sorunları çözmek yerine sistemin ıslahı yoluna gidildi. Bu durum AK Parti hikâyesinin eskimesine neden oldu.
Referandum sonrası devletin yeniden yapılandırılması yerine, yürütme erkini kapsayan indirgemeci bir rehabilitasyon projesine sapıldı. Kozmetik reform tedbirleriyle sistemin dönüştürülebileceği düşünüldü ve hata yapıldı.
Bir sonraki yazıda AK Parti’nin ne yapması gerektiğini tartışacağız...