Kim hangi cephede?
Cemaat-hükümet mücadelesini anlamak (3)
Vatan Haber
Cemaatle-hükümet arasındaki sorunun bir iktidar savaşı olduğu artık net olarak anlaşılıyor. En azından olayın asıl nedeninin dershaneler olmadığı görüldü. Tanım netleşti. Aynı sosyolojiden gelen iki yapı tarihte görülmemiş biçimde ölümüne mücadele veriyor.
Tarafların yanında duran ana ve ara güçler var. Büyük bir güç mücadelesi ve politik satranç yaşanıyor. Yerel seçim sonuçlarına göre taraflar yeni bir strateji tayin edecekler. Peki bu mücadelede kim hangi tarafta yer alıyor...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: Devleti temsil ediyor ve dolayısıyla bu meselede taraf. Politik karakteri ve meselenin hassasiyeti gereği diplomatik üslupla konuşuyor. Ancak açıklamalarının satır aralarına bakıldığında mesele aydınlanıyor. Cumhurbaşkanı ‘devlet içinde devlet’ olmaz diyor. Erdoğan’la aynı gelenekten gelen Gül’ün hükümetle ortaklaşma içinde olduğu anlaşılıyor.
CHP: Kemal Kılıçdaroğlu ve ‘yeni CHP’ cemaatle ‘konjonktürel/faydacı/araçsal’ bir ittifak yaptı. Normalde bu iki yapının bir araya gelmesi ontolojik olarak imkânsız. Ancak ‘Erdoğan karşıtlığı’ geçici bir işbirliği sağlıyor. Kılıçdaroğlu’nun kısa erimli hedefi 30 Mart. Yerel seçimlerden başarıyla çıkılırsa cemaatle kurulan taktik ittifak, stratejik bir koalisyona dönecek.
MHP: Devlet Bahçeli şimdilik ‘bekle gör’ yaklaşımıyla hareket ediyor. Devlet Bey meydanlarda yolsuzluk meselesini öne çıkarıp resmi görüşlerini söylese de kapalı devre toplantılarda ‘hükümeti düşürmek için cemaatle işbirliği yapmayız’ dediği ileri sürülüyor.
‘Yeni devlet’e dair kafası karışık olsa da son tahlilde MHP, ‘devletle’ hareket edecektir.
BDP: BDP süreci dışarıdan izleyip olaya ihtiyatla yaklaşıyor. Yolsuzluk ve hükümete karşı operasyon konularını ayrı ayrı değerlendiriyor. Kürtlerin ve Öcalan’ın tavrı BDP’ye nazaran daha rafine. BDP’nin ‘cemaat karşıtlığı’ ‘yeni Türkiye’nin inşasında ilginç bir koalisyon yaratıyor.
TSK: TSK, Cumhurbaşkanı gibi bu meselede devletten yana taraf. Gelinen noktayı ‘yıllardır biz söylüyorduk ama anlatamadık’ şeklinde haklı çıkmanın özgüveniyle hareket ediyor. TSK bu meseleyi varoluşsal bir sorun olarak görüyor.
MİT (Mücadelenin ana hedefi mi?): Bu mücadelede tavrı en net kurumlardan biri de MİT. Bütün olay teşkilatın müsteşarına operasyonla başladı. Cemaat-hükümet kavgası yanında güvenlik bürokrasisinin ‘yıkıcı rekabeti’ var. MİT’in Türkiye okumasıyla, ‘eski Emniyet’in okuması arasında stratejik farklar var. Sorun tam da buradan kaynaklanıyor.
Emniyet (Kimi destekleyecek): Aslında bu soruya başka bir soruyla cevap vermek lazım. Hangi emniyet? ‘Eski Emniyet’in son operasyonlarla hükümetin yanında olmadığı görüldü. Emniyet’in içindeki geniş bir blok cemaatin yanında duruyor.
Diğer cemaatler (Ne yapacaklar?): İçselleştirilmiş ve aşkın bir devlet algısına sahip dindarlar ve diğer cemaatler ‘emre itaat’ prensibi gereği ‘yolsuzluk’ konusunu ayırıp, hükümetin yanında yer alıyorlar. Kriz derinleşirse bu gruplar doğrudan sahaya inebilirler. Cemaatlerin bu mücadelede sembolik önemi var.
Ulusalcılar (asli kuvvet mi?): Ulusalcılar bu mücadelenin ikincil merkezini oluşturuyor. Mücadelenin sonucunu tayin edemeseler de seyrini etkileyecekler. ‘Anti Erdoğan’ cephesiyle hareket edelim diyenler yanında; cemaatin yedek kuvveti olmayalım diyenlerin örtük mücadelesi devam ediyor.
Sermaye: TÜSİAD sermayesinin önemli bir kısmı ‘anti Erdoğan’ cephesiyle stratejik bir işbirliği yapmış durumda. Şimdilik Erdoğan’ın karşısında yer alıyorlar. Ancak mücadelenin seyrine göre pozisyon değiştirebilirler. Asıl tartışma Anadolu sermayesi üzerinde yapılıyor.
Medya: Eski Türkiye’nin medyası refleksleri gereği ‘Erdoğan karşıtı’ cephede yer alıyor. Operasyonel üstünlük eski medya ve yeni paydaşlarında olsa da psikolojik üstünlük hükümet medyasında.
ABD/Avrupa/İsrail: Dış dünyanın tavrı bir kesimden yana olmaktan ziyade mücadelenin seyrine göre tutum alacaktır. Dış güçler çıkarları gereği faydacı bir yaklaşımla pozisyon alıyor. Bununla birlikte ‘Erdoğan memnuniyetsizliği ve pazarlık arayışı’ gözlerden kaçmıyor.
Mücadelenin ilk sonucunu Cumhurbaşkanı Gül ve Bahçeli; kalıcı sonucunu ise 30 Mart’ta HALK tayin edecek. Bir sonraki yazıda bu mücadeleyi kim kazanacak sorusuna cevap bulmaya çalışacağız...