Hükümet nerede hata yapıyor?
Cemaat-hükümet mücadelesini anlamak (2)
Seferberlik halinin yaşandığı zamanlarda nerede hata yapılıyor sorusu dahi rahatsızlık yaratabiliyor. Çünkü taraflar bırakın özeleştiriyi ‘hata yaptıklarını’ dahi kabul etmiyorlar. Daha düne kadar ‘vali, kaymakam, hakim, emniyet müdürü, müsteşar, daire başkanı’ olmak için cemaat referansı isteyen hükümet bugün bambaşka bir noktada duruyor.
Gözlemim o ki tabandaki ‘duygusal kopuş’ öngörülenin çok ötesinde. Duygusal kopuştan sonra politik kopuşun geleceği anlaşılıyor. Önceki yazıda cemaatin nerede hata yaptığını analiz etmeye çalışmıştık. Bugün hükümet cephesine bakmaya çalışacağız.
1. Yeni Türkiye krizi: 2010 referandumuyla vesayet tartışmalarını sonlandıran hükümetin önünde yeni bir dönem açıldı. İlk iki dönem bir anlamda restorasyon dönemiydi. Artık yeni bir dönemin başlaması gerekiyordu. Hükümet, ‘yeni Türkiye’yi, eski alet çantasıyla kurmaya çalışınca sorun çıktı.
2. Araçsal ittifak sorunu: Hükümet on bir yıl boyunca hemen her alanda cemaatle koalisyon kurup rakiplerini geriletti. Başta güvenlik bürokrasisi olmak üzere en kritik yerleri cemaate teslim etti. Taraflar arasında ilkesel duruş yerine, araçsal bir faydacılık hakim oldu.
3. Dindarlık zaafı: Hükümetin bürokratik tercihlerinde temel referans ‘dinadarlık/muhafazakarlık’tı. Bu noktada liyakat/kariyer ilkesi yerine ‘cemaatten olma kriteri’ tercih nedeni oldu. Bülent Arınç yaşananları ‘çok safmışız’ şeklinde en yalın biçimiyle ifade etti.
4. Erdoğan gerçekle yüzleşmedi: Mavi Marmara olayı bir yana, 7 Şubat krizi aslında çatışmanın derinliğini görmek bakımından önemliydi. Ancak hükümette ‘dindarlardan zarar gelmez’ psikolojisi hakimdi. Hükümette pekçok insan hala gerçekle yüzleşmek istemiyor. Gelinen noktada ‘cemaatle hükümetin aynı dağın yeli olmadığı’ anlaşıldı.
5. Devlet formu krizi: Yeni Türkiye tarışmalarıyla bağlantılı olarak hükümet, sistemi değiştirmek yerine, personeli değiştirmekle sorunu çözeceğini ve sistemi değiştireceğini düşündü. YÖK, MGK, Anayasa Mahkemesi, HSYK’ya kendi atama yaptığında ‘düzen sorununun’ çözüleceğini düşündü ve tabiki yanıldı.
6. Erken iktidar sorunu: 2009 yerel seçimleriyle ortaya çıkan ‘özgüven zehirlenmesi’ problemi zaman içinde terapi edilmek yerine daha da derinleşti. Her krizde parti biraz daha içe kapandı. Karar alma süreçlerinde kurmay kadronun kolektif aklı ihmal edildi. Hükümet ‘ötekisini kaybetti’ ve devletin diliyle konuşmaya başladı.
8. AB Hedefi geriye itildi: AK Partinin ilk iktidar döneminde kendisine varoluşsal bir alan açan AB hedefi zaman içinde ikincil bir mesele haline geldi. ‘Kopenhag kriterleri, Ankara kriterleri haline gelecek’ denilmesine rağmen AB normlarının ihmal edilmesi, devlet krizini derinleştirdi. Bugün HSYK tartışmalarında yaşanan sorun tam da budur.
9. Liberallerle sorun yaşandı: Hükümet yakın zamana kadar liberal isimlerle ittifak yaparken referandumdan sonra bu kesimlerle sorun yaşamaya başladı. Gezi’den sonra bu ittifak tamamen parçalandı. Halbuki hükümetin krizi daha fazla demokrasi prensibiyle aşması gerekiyordu.
10. Dershane tartışması: Dershanaler eğitim sisteminde yaşanan krizin nedeniydi. Toplum eğitim reformu yapıldıktan sonra dershanalerin kapanmasını istiyordu. Ancak hükümet zamanını kendisinin tayin etmediği bir tartışmanın tuzağına düştü.
Hükümetin bu sorunlara vereceği cevap aynı zamanda sistem krizinin aşılmasına da imkan sağlayacak. Bir sonraki yazıda Cumhurbaşkanı, CHP, MHP, TSK, polis, sermaya ve halkın hangi cephede yer aldığını tartışacağız...